Üç konu...

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınması, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Harf Devrimi’nin hedef alan konuşması ve cuma günü AKP’nin Ankara’da açıklayacağı “Türkiye’nin Yüzyılı” başlıklı vizyon belgesi toplantısına “muhalif” gazetecilerin çağrılması!

Önce hatırlatma:

CHP lider Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Mayıs 2011 tarihinde KRT TV ve Yön Radyo ortak yayınında gazeteci Zafer Arapkirli’nin sorularını yanıtladı.

Arapkirli’nin Kılıçdaroğlu’na sorduğu sorular ise adeta gazetecilere ders verdi. “Çanak” sorular yerine Kılıçdaroğlu’nu terleten sorular soran Arapkirli, takdir topladı.

Örneğin...

Arapkirli sordu:

“Bir noktada size de sert eleştiriler var. Mesela Fethullahçı darbenin ve örgütlenmenin ve o kumpas dönemlerinin en başta gelen mimarlarından Taraf denen gazete bozuntusunun yönetmeni Ahmet Altan, yine o çerçevede o Fethullahçı örgüte hizmet eden Nazlı Ilıcak’a sahip çıkmanız da eleştirildi. Niye onlara sahip çıkma gereği duydunuz?”

Şimdi gelelim 28 Ekim’de AKP’nin açıklayacağı belgeyi takip edecek gazeteciler olayına... Ki ben de davet edildim ama 28-29 Ekim’de İzmir Kitap Fuarı’nda gazeteci dostlarım Timur Soykan, Murat Ağırel’le birlikte imza günü ve söyleşide olacağım.

Ancak...

Önceki akşam Haber Global canlı yayınında bana davetli olup olmadığını soran moderatöre şu yanıtı verdim:

“Davetliyim ama soru sorabileceksem gitmek isterim. Yoksa orada olmanın anlamı yok” dedim!

Mesele tam da bu:

Hem gazetecileri çağıracaksın hem o gazetelerin kurumlarına akreditasyon uygulayacaksın hem de soru sorma özgürlüğü olmayacak...

Tabii ki iktidarın toplantılarında gerçekleri yazan gazeteciler -muhalif demiyorum çünkü iktidarda kim olursa olsun gazeteci gerçeği yazmalı- olmalı! Zafer Arapkirli’nin CHP liderine sorduğu gibi sorabilmeli. Soru sorarsa yaka paça dışarı atılmamalı!

Geçelim Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınmasına.

Bu fikirleri ilk kez mi savundu?


TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Görüntüleri daha önce de incelemiştim. Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan kimyasal gazlardan biri kullanılmış durumda. Çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasaksa da bu yasaklanmış silahların çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz” cümlelerinin ardından gözaltına alındı. Erdoğan ve Bahçeli’nin sert açıklamalarını da unutmayalım! Ancak...

Garip olan ve aklıma gelen sorular var.

Örneğin...

Şebnem Korur Fincancı bu fikirleri dün mü savunmaya başladı? 1980 sonrasında özellikle sol cenahta yaşanan savrulmalarla birlikte, kimlik siyaseti ideolojiyi esir aldığında kim, nerede duruyordu? “Yetmez ama evet”, “Açılım-çözüm” sürecinde, “sol liberal” düşünce yapısı iktidarla hareket etmedi mi?

Arşiv ortada!

Genelkurmay karargahı sahte ihbar mektuplarıyla didik didik edilmedi mi? TSK’yı perişan ettiler ki Kozmik Oda’ya bakın yeter. Ya da Ergenekon’u başlatan sözde el bombalarının hemen nasıl imha edildiğini! Ancak... “TSK’ya, aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere kurulan kumpasta rol alanlar bugün nerede?” sorusunu sormak hakkımız! Açın gazeteleri, televizyonları seyredin görürsünüz!

SONUÇ: Bugün Fincancı’nın gözaltına alınması, Altılı Masa’daki HDP çatlağını derinleştirme çabası ve 2023 seçimlerine giderken yol haritasının Cumhur İttifakı tarafından netleşmesidir!

Son sözüm: “Bin çiçek açsın bin fikir yarışsın” sloganını savunmaya devam edeceğim ve gözaltı-tutuklamalarla değil fikirlerle kavga edelim!