Bürokratik oligarşi.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mimarı olduğu partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçinceye dek dilinden düşürmezdi bu sözü. Önem verdiği bir açılış, yabancı sermayenin taraf olduğu bir toplantı oldu mu fırsatı değerlendirir, sözü bürokratik oligarşinin “fenalıklarına” getirirdi.

Kendisinin en büyük rakibi bürokratik oligarşiydi. Devlet yöneticilerinin görevi bürokratik zorlukları kaldırmaktı. Siyasiler, bürokratik oligarşiyi mağlup ettikleri oranda başarılı olurlardı.

Bir seferinde, dünyaca bilinirliği olan bir perakende şirketinin şube açılışında şöyle demişti:

“Siyaseti kötülemek, karalamak hep kolaydır. 4-5 yılda yapılacak seçimle sandığa gömersin ya da devam ettirirsin ama bürokratı indiremiyorsun. Geldiği zaman 30-35 yıl orada. Siyasetin böyle bir dezavantajı var.”

BÜROKRATI İNDİRMEK

Cumhurbaşkanı bu konuşmayı yapalı 19 yıl geçmiş. Ama bugün kendisi değilse bile bakanı, hâlâ bürokrasiden yakınıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin Fransa/Cannes’daki uluslararası gayrimenkul fuarındaki sözlerini duymuşsunuzdur. Bakan Nebati, yabancı yatırımcıları, “En sevmediğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda cumhurbaşkanımız var, rahat olun, mevzuatı da değiştiririz” diye rahatlatmış.

“Bürokrasiyi alaşağı etmenin” mevzuatın dışına çıkmak anlamına geldiğini bilmiyor olabilir mi Bakan Nebati? Ama size de bu soruya karşılık “Bilmese ne olur bilse ne olur. İki ihtimal de aynı derecede kötü” derseniz haklısınız.

Oysa Erdoğan partili Cumhurbaşkanlığına geçiş seçiminden bir ay önce Mayıs 2018’de Londra’da basına şöyle bir açıklama yapmıştı:

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, ekonomide de işlerin daha sağlıklı yürümesini sağlayacak. Halihazırdaki sistemde, bürokratik oligarşinin tümüyle yenildiğini söyleyemeyiz; zira bürokratik oligarşi egemenliğini sürdürüyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en önemli getirilerinden birisi, bürokratik oligarşinin egemenliğinin son bulması olacaktır.”

HİÇBİRİ YETMEMİŞ

KHK’yle kamu görevinden çıkarılan onbinler, kanunları arkadan dolaşan ihaleler, kapalı kapılar ardında imzalanan sözleşmeler, kanun gerektiği halde yönetmelikle sermayenin taleplerini kabul etmeler. Ne bunlar yetmiş ne de bütün yetkileri kendisinde topladığı kararnameler, liyakatsiz atamalar, beğenmediği bürokratları üç-beş ayda bir görevden alma operasyonları...

Bu sınırsız ve keyfi yetkilerin hiçbiri, “bürokratik oligarşi” egemenliğinin sona ermesine yetmemiş olmalı ki, Hazine ve Maliye Bakanı hâlâ yakınıyor, yabancı yatırımcıya ülkesinin bürokratlarını şikayet ediyor.

RİYAYI RÜYA GİBİ YALDIZLAMAK

Oysa -işleyişi kötü, eksik olsa bile- bürokrasinin varlık nedeni, yurttaşlık haklarının yerine getirilmesini kolaylaştırmaktır. Ülke yönetmeye talip olanın da işe bu temel dersle başlaması gerekir.

Ama nerede? Bizlerin payına düşen malum: İmtiyazlı şirketlerin çıkarlarını, memleketin çıkarı gibi sunarak riyayı rüya gibi yaldızlayan, “eser eser” diye bağırırken de vatandaştan itaat ve minnet bekleyen siyasetçi profili.