Arthur Schopenhauer’in Parerga ve Paralipomena: Küçük Felsefi Yazılar isimli kitabında şöyle bir bölüm var:

“Soğuk bir kış günü, bir grup kirpi, birbirlerinin sıcaklıklarından yararlanıp donmamak için sıkıca birbirlerine sokulurlar. Ancak keskin dikenlerinin birbirlerine zarar verdiğini hisseder ve birbirlerinden uzaklaşırlar. Isınma ihtiyacı onları bir kez daha bir araya getirdiğinde, birbirleri için en uygun mesafeyi bulana kadar çabalarlar.”

Schopenhauer, bu gözlemini insan ilişkileri üzerinden ele alır ve şu tespiti yapar:

“Hayatlardaki boşluklar ve monotonluğun yarattığı toplum ihtiyacı insanları bir araya getirir. Ancak nahoş ve itici nitelikleri, onları bir kez daha birbirlerinden ayırır. Sonunda keşfettikleri ve bir arada olmalarını sağlayan ortalama mesafe, nezaket ve görgü kurallarıdır. Buna uymayanlara İngiltere’de ‘mesafeni koru’ deniyor. Bu sayede, karşılıklı sıcaklık ihtiyacının yalnızca kusurlu bir şekilde karşılanacağı doğrudur, ancak diğer yandan, dikenler hissedilmeyecektir.”

Bu tespitler, Sigmund Freud tarafından da irdelenir ve beşerî bilimlerde “Kirpi ikilemi” diye okunan bir metafor halini alır.

★★★

Ben bugün bu ikilemi siyasete taşıyıp altılı masa üzerinden ela alacağım.

Malumunuz, masada altı parti var.

Hepsinin bazı özellikleri bir diğeri için diken gibi duruyor.

Birbirlerine fazla yaklaştıklarında, örneğin CHP’nin HDP ile iyi ilişkileri bir diken gibi İYİ Parti’ye batar. İYİ Parti’nin aşırı milliyetçiliği hem CHP’ye hem DEVA Partisi’ne diken gibidir.

DEVA Partisi ile Gelecek Partisi’nin lider kadrolarının AK Parti iktidarının önemli bir bölümünde aktif görev alması ve yanlış uygulamaların bir kısmına ortak olması, diğer partiler için diken gibi.

Liberal ekonomi taraftarı olmak birine, neoliberal ekonomi karşıtlığı diğerine diken.

Suriye tezkeresine birinin evet demesi, diğerinin hayır demesi yine diken!

Cumhurbaşkanlığı adaylığında da durum aynı: Birinin aşırı milliyetçiliği Kürt seçmene diken, birinin solculuğu muhafazakâr ve milliyetçi seçmene...

★★★

Bu örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok.

İşin özeti şu: Altılı masadaki partiler, çok yaklaştıklarında canlarını yakan bu dikenlere rağmen uygun mesafeyi bulmak için uğraşıyorlar.

Onlar bununla uğraşırken de atı alan Üsküdar’ı geçiyor.

Bakın, halkın refahında hiçbir düzelme yok.

Ekonomide hiçbir düzelme yok.

Dış politikada dünyadan dışlanmaya, dışlandıkça Putin gibi otoriter baskıcı liderlere sarılmaya devam ediyoruz.

Buna karşın, iktidar son dönemde halkın fikrini değiştirecek, karnını doyuracak hiçbir gelişme yaşanmadığı halde,  sahanın her tarafında sadece top çevirerek gücünü yeniden toparladığı algısını yaratmayı başarıyor.

Rusya ile Ukrayna arasında buğday ve esir krizinin çözümüne katkı sağlamayı, bir grup konuşmasının ötesine gitmeyen Türkiye Yüzyılı töreni ve yerli otomobil TOGG’un banttan indirilmesi töreni, sanki milletin bütün sorunlarının çözüldüğünün kanıtı gibi yansıtılıyor/pazarlanıyor.

★★★

Bu atmosfer o kadar etkili oluyor ki 4-5 ay önce başkentlerine “Türkiye’de iktidar değişikliği olabilir, yeni döneme hazırlıklı olalım” tarzı telgraflar gönderen büyükelçiler, bugün “Hava değişiyor, muhalefet yetersiz kalıyor, durum ortada” tarzı cümleler kurmaya başlamış.

Muhalefet partileri, üşüyen kirpiler gibi kendi aralarındaki mesafeyi bulmakla uğraşmaya devam ederken, seçim sathı mailine girildiğinde durum kendileri için daha da zorlaşabilir.

Muhalefet liderlerinin bir an önce durumun ciddiyetini fark edip, kendi aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakıp etkili bir şekilde sahaya inmesi şart.

Aksi takdirde vatandaş birbirleriyle, birbirlerinin adaylarıyla uğraşıp duran muhalefete sırt çevirir ve iktidarın yarattığı sanal algı gerçeğe dönüşebilir.

Benden söylemesi!