Kamuoyu araştırmalarıyla haşır neşir olan eski bir AK Parti milletvekiliyle sohbet ediyorduk.

“Anketler nasıl geliyor” dedim.

“Çok iç açıcı değil” dedi.

Mehmet Ali Kulat’ın yönettiği MAK Araştırma’nın (5-14 Mayıs 2022 tarihleri arasında 30’u büyük şehir 63 ilde toplam 5 bin 750 kişiyle yaptığı) Mayıs anketinin sonucunu anımsatarak,

“AK Parti yüzde 30’un altına düşmüş” dedim.

(Ankette “yarın genel seçim olursa oyunuzu hangi partiye oy verirsiniz” sorusuna verilen yanıtlardan - kararsızlar dahil - şu sonuçlar çıkmış:

AK Parti yüzde 28.3, CHP yüzde 27.1, İYİ Parti yüzde 16.1, HDP yüzde 7.8, MHP yüzde 6.6, DEVA Partisi yüzde 3.1 ve Gelecek Partisi yüzde 2.8 )

AK Partili eski vekil, “Bizim anketlerde de durum pek farklı değil, en son yüzde 31 bulmuştuk” dedi.

Haliyle doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a verilen desteği anımsattım.

(MAK anketinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a oy verebileceğini söyleyenlerin oranı yüzde 36’da. Bütün kararsızlar Erdoğan’a eklense Erdoğan 40’ı zor buluyor.)

AK Partili eski vekil “Bizimkilerde de durum aynı. Hatta şunu söyleyeyim, adı geçen tüm muhalefet adayları (Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş) ikili sorulduğunda Cumhurbaşkanımızı geçiyor.”

Bu benim için şaşırtıcı bir cevaptı.

En büyük farkı kimin attığını merak ettim.

“Mansur Yavaş” dedi.

Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun Erdoğan’ı kritik bir farkla geçtiğini, Erdoğan’ın iki isimle yarışması halinde durumu değiştirebileceğini anlattı.

★★★

Tablo ortada ve iktidarın elinde bu tabloyu değiştirecek sihirli bir değnek yok.

Herkes şu konuda hemfikir:

“Hükümet seçim sürecinde ekonominin karşısına yurt dışı operasyonları, terörle mücadeleyi, dış politikayı koymaya çalışacak ama nafile...”

Peki, hal böyleyken iktidar ilk seçimlere dek geçecek sürede nasıl bir yol izleyecek?

Bunun çok basit bir cevabı yok ama yine de yol haritasını kestirmek zor değil.

İktidarın en büyük siyasi hedefi, tabanından daha fazla kan kaybının önüne geçmek, yani “oylarını konsolide etmek”.

Bunun için de her şeye rağmen güçlü görünmek gerek.

İşte bugünlerde karşılaştığımız bütün anormallikler bu “güçlü görünme” çabasının ürünü. “Toplum her zaman güçlünün yanında yer alır” düşüncesiyle izlenen bu politika, kendisini ister istemez “otoriter bir yönetim” anlayışıyla gösteriyor.

Otoriter yönetim anlayışı da her zaman ülke adına “traji-komik” ve üzücü görüntüler ortaya çıkarmakla birlikte iktidarı komik duruma düşürüyor.

★★★

- CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medya mesajları yüzünden hapis cezası alması, denetimli serbestlikten yararlanacağı bilindiği halde adliyeden Silivri Cezaevi’ne gizli kapaklı sevk edilmeye çalışılması bu “güç gösterme” çabasının bir yansıması. Gelin görün ki Kaftancıoğlu, cesur ve güçlü bir kadın siyasetçi tavrıyla bu güç gösterisini tuzla buz etmiş vaziyette.

Aynı şekilde Ekrem İmamoğlu, kendisine “ahmak” diyen bir bakana yanıt verirken söyledikleri yüzünden (ama) Yüksek Seçim Kurulu üyelerinin şikayetiyle adli soruşturmaya tabi tutuluyor. Bu davada çıkacak olumsuz sonuç, göreve geldiğinden bu yana nefes aldırılmayan, her türlü trol linçine tabi tutulan ve bu baskılarla birlikte popülaritesi sürekli artan İmamoğlu’nun işine yarayacak ama iktidar bunun farkında değil.

- İktidar otoritesini kültürel etkinlikleri iptal ederek de gösteriyor. Oysa o etkinliklerden en çok ekonomik krizin, iktidarın saçma politikalarının etkisiyle darlanmış gençler yararlanıyor ve o gençler seçimlerin kaderini değiştirecekler.

- Yeni dezenformasyon yasasının yasakçı ruhuyla “1984 yasası” olacağını yazmıştım. Bir AK Parti yöneticisi arayıp öyle olmadığını söylemişti. Kendisine “Bakın göreceksiniz, bu kafayla Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını haber yapanlara ceza verilir” demiştim. AK Parti yöneticisinin sözlerinin üzerinden altı saat geçmeden, daha “1984 Yasası” TBMM’de kabul edilmeden RTÜK Kılıçdaroğlu’nun sözlerini yayınlayan TV kanallarına ceza verdi. “1984 Yasası” geçtikten sonra gümbürtüyü göreceksiniz.

Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: İktidar oyları tepe taklak düşerken anormallikler artıyor. Her şeye hazırlıklı olmak gerek.

Düzeltme ve özür


Geçen pazartesi günü konser yasaklarını yazdığım yazıda Burhan Şeşen’in açıklamalarından yola çıkarak Şeşen’in ODTÜ konserinin yasaklandığını yazmıştım. Rektör Prof. Dr. Verşan Kök arayarak “Bizdeki konserler yapıldı. Burhan Şeşen’in konser programı yoktu” dedi. Bu yanlışlığı düzeltir, yaptığım bu maddi hatadan dolayı başta siz değerli okuyucularım olmak üzere bütün ilgililerden özür dilerim.