Sevgili okurlarım, bunlardan önceki iktidar dönemleri özellikle biz gazeteciler için epeyce renkli geçerdi.

İktidar mensuplarının, bakanların, milletvekillerinin ve hatta bürokratların aleyhine istediğimiz kadar yazıp söyleyelim, o kimselerle aramız bozulmazdı.

Tam tersine çoğunu severdik.

Siyaseti çoktan bırakmış olmalarına karşın hayatta olan bazılarıyla dostluk ilişkilerimiz şimdi bile sürüp gidiyor.

Birbirimize ‘iş başka arkadaşlık başka’ derdik!

★★★

Bu iktidardan önceki dönemlerde hoşgörü vardı.

Aynı anlayış iktidarlarda da vardı.

Önüne gelen saçma sapan davalar açmazdı.

Yargı bağımsızdı.

Siyasetçilerle gazeteciler arasında egemen olan anlayış bugün olduğu gibi düşmanlık değil, çoğu zaman dostluktu.

★★★

O güzel hoşgörü günleri artık geride kaldı...

Sorularımıza yanıt gelirdi.

Şimdi bunların döneminde istediğiniz kadar yazın ve belgeleyin, istediğiniz kadar sorular sorun, iktidarın işine gelmiyorsa yanıt vermeye tenezzül etmiyorlar!

Anlayışları belli ve bunu açıkça da söylüyorlar:

“Bunlara yüz vermeyin, istedikleri kadar yazsınlar, istediklerini söylesinler, açıklama yapmayın. Siz bildiğinizi yapmaya devam edin. Her gün aynı konuyu gündeme getirecek değiller ya, en çok iki defa yazarlar, sonra unutup giderler!..”

★★★

Devlet gücü ellerinde...

Yargı da ellerinde.

Medya derseniz, ne yazık ki büyük bölümü emir ve hizmetlerinde.

Herkesi, çoğu kesimleri korkuttular, sindirmeyi başardılar.

Sen istersen Türkiye’nin en büyük yolsuzluklarını, en büyük vurgunlarını kanıtla, değişen bir şey yok!

Millet nasıl soyuluyor, hukuk ve adalet nasıl çiğneniyor, iktidar bunları ne yazık ki hiç umursamıyor.

Zannediyorlar ki bu güç sonsuza kadar ellerinde kalacak, 85 milyonluk koca bir ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetmeye devam edecekler.                           

★★★      

Şımardılar...

Ama bir yandan da acayip korkuyorlar.

Korku dağları bürüdü...

Yaklaşık bir yıl sonra iki önemli seçim var. Türkiye’nin kaderi işte o zaman belli olacak...

Bir kez daha kazandıkları takdirde elleri rahatlayacak...

Ama ya kaybederlerse!..

İşte o zaman olacaklardan, adalet önünde hesap vermekten korkuyorlar.

★★★     

Türkiye ne büyük ülke imiş!..

Soya soya, yiye yiye tükenmedi.

Fabrikalarımız, madenlerimiz, bankalarımız, limanlarımız ve her şeyimiz ona buna, eşe dosta, yandaşlara, yerli ve yabancı işbirlikçilere, Arap şeyhlerine peşkeş çekildi, ölmüş eşek fiyatına elden çıkarıldı.

Hiçbirini savunamadılar...

Zira “Kibirleri” buna izin vermiyordu!

★★★

Yolsuzluk, vurgun ve soygun ille de çarşı pazarda ekonomik açıdan ortaya çıkmaz...

Bu konulara değinirken bu iktidarı pençesine alan lüks ve şatafatı da dikkate almak gerekir.

Saraylar, köşkler, altlarında son model makam araçları, para bol, lüks harcamalar sonsuz...

Bir yanda Müslümanlık ve din sömürüsü yapanların kamudan aldığı maaşlara da dikkat etmek gerekir.

Millet açlığın ve enflasyonun kucağına itilmişken, bunlara sadık olan partili bürokrasi kesimini çeşitli yönetim kurulu üyeliklerine atayıp, ek görevler verip ayda on binlerce lira ek maaşa bağlamak bunların eseridir.

Bazıları ayda dört maaşlı!

İstediğiniz kadar eleştirin, yanıt almanız mümkün değildir...

★★★

Ve işin ilginç olan yanı nedir bilir misiniz...

O sömürülen kesimlerden çoğunun, emeklilerin, işsizlerin ve asgari ücretlilerin bir bölümü de dahil, seçimlerde bunlara oy veriyor olmasıdır.

Kaç kez bire bir duymuşluğum vardır:

“Ama abicim bunlar Müslüman!”

İsteyen böyle bağnaz kafalılarla tartışmaya girsin, onları ikna etmeye çalışsın!

★★★

Dün bu yazıyı yazarken hem de yandaş televizyon kanallarından birinde inanılmaz bir sahne gördüm.

Bal taşıyan bir tanker yolda kaza yapmış.

Tank birkaç yerden delinmiş, içindeki bal çeşme gibi, yavaş yavaş aşağıya akıyor...

Ve anında tankerin yanında beliren kalabalık ellerinde pet şişeler, kovalar ve tepsilere bal doldurmaya çalışıyor.

Birileri malı götürürken Türk Milleti’nin gerçek durumu işte budur!

AKP iktidarının eseridir!