SEVGİLİ okurlarım acayip bir ülkede yaşıyor olduk, her gün tanık olduğumuz olaylar herkesi şaşırtıyor.

Başımızda sürekli olarak çelişkili kararlar alan bir iktidar var ki, ne zaman ne yapacağını bilen yok.

Sadece şu son olaylara bakarsak vaziyet ortaya çıkar.

Birkaç gün önce idi...

Edirne Cezaevi’nde yatmakta olan Selahattin Demirtaş’la ilgili bir haber gündeme düştü...

Diyarbakır’da yaşayan babası kalp krizi geçirmiş, hastanede yatıyormuş.

Bunun üzerine bir karar alınıyor ve Edirne’de yatmakta olan Demirtaş babasını görsün diye acele olarak Diyarbakır’a götürülüyor.

Haberi okuduğum zaman şaşırmış ve kendi kendime sormuştum...

“Edirne’den Diyarbakır’a en az bin kilometre yol var. Adamcağız o uzun yolu cezaevi aracıyla giderken çok sıkıntı çekmiştir!..”

Gerçek sonra ortaya çıktı.

Meğer Demirtaş’a bu yolculuk için devletin helikopteriyle uçağı verilmiş.

Edirne’den helikopterle Çorlu’ya, oradan uçakla Diyarbakır’a...

Hastanede babasıyla yarım saat görüşmüş ve sonra yeniden ve aynı vasıtalarla ver elini Edirne!

★★★

Böyle bir olay Türkiye’de ilk kez oluyordu.

Cezaevlerinde yatmakta olan on binlerce kişi var. Neredeyse her gün onlardan birinin birinci derecede bir yakını (eş, anne, baba, evlat, kardeş) vefat ediyor da, acaba kaçına cenazeye katılma izni veriliyor?

Hele de (ölüm olmadığı halde) bin kilometre ötedeki hastanın yakınına ziyaret izni!

Son günlerde tanık olduğumuz en tuhaf gerçeklerden biri bu idi...

Ve olayın nedeni karşımızda açıkça sırıtıyordu...

Bu olanak insancıl amaçla sağlanmamıştı.

Amaç Demirtaş üzerinden Kürt seçmenleri kafakola almaktı!

Seçmen devşirmek uğruna, gerekirse katı cezaevi kurallarını bile çiğnemekti.

★★★

Gerek Saray ve gerekse iktidar partisi, ikisi birlikte fena halde sıkıştılar ve iktidarı kaybetmekten korkuyorlar.

Bu durumda yıllardan beri uygulanan dış politikamızı da tersyüz etmek zorunda kaldılar...

ABD’nin baskısıyla İsrail’e ‘Kardeşlik’ elini uzattılar.

İlişkimiz kopuktu...

Karşılıklı olarak büyükelçiliklerimizi açtık.

İsrail zevkten dört köşe olurken bizimkiler bu zoraki nikah masasına emrivaki sonucu oturmuştu.

İsrail’e yıllarca sövmüş ve hakaret etmişlerdi.

İsrail ve Yahudi düşmanlığı AKP gibi partiler için ciddi oy deposudur.

Bunu yıllarca uygulayıp muhafazakâr oyları cebe attılar...

Şimdi ise gelen dış baskılara dayanamayıp ilişkileri yeniden kurdular...

Ve böylece yeni bir ‘dost ve kardeş ülke’ kazanmış olduk.

★★★

Peki ama bizim bir de meşhur Sisi’miz vardı, onu unuttular mı?

Asla ve kesinlikle hayır!

Mısır’da yönetimi darbe sonucu ele geçiren Sisi’ye yıllardır hakaretler edip sövüyorlar.

Bizzat Recep Tayyip’in ağzından hep duyduk:

“Katil, zalim, firavun, darbeci Sisi... Yaptıklarının hesabını senden soracağız!”

Parti mitingleri başta olmak üzere her yerde karşımıza Rabia işareti çıkıyordu.

Elinin dört parmağı açık, sadece baş parmak içe doğru kapalı.

Şeriatçı Müslüman Kardeşler örgütünün simgesi...

Ve Recep Tayyip böylece Mısır’la papaz olmayı da başardı.

★★★

Bizim beyefendi önceki gün maç izlemek için Katar’a gitmiş.

Sisi ile bir araya gelmişler...

Sisi’nin elleri bizimkinin avuçları içerisinde...

Aynen karşılaşıp görüştüğü her lidere yaptığı gibi!

Onların elini avuçlarının içine alıp yoğurmak ve bu yolla ‘dostluk gösterisi’ yapmak!

Yiyen olur mu olmaz mı bilemiyorum.

★★★

Şimdi sırada Suriye Devlet Başkanı Esad var...

Onunla papaz olmayı yıllar önce başarmıştı.

Bir zamanlar miting meydanlarında “Kardeşim Esad” diye haykırır, eşleriyle birlikte tatile çıkarlardı.

Sonra yine ABD’den talimat geldi ve işler bir miktar değişti...

Suriye’yi ele geçirip Şam’daki Emeviye camisinde topluca Cuma namazı kılmaktan söz eder oldular...

Ve adamı küçümsemek, alay etmiş olmak için adını kendilerince değiştirip “Esed” yaptılar.

Yandaş medyaya bakın, şimdi bile hep Esed göreceksiniz.

Hiç kuşkum yok, yakında Esad’la da görüşmeye başlayacaklar.

★★★

O halde bizim dostluk ve kardeşlik (!) koridorunda kaç eksik kaldı?

Seçim yaklaşıyor, Selahattin Demirtaş’ı kullanıp Kürt oylarını cebe atma planı tamam!

İsrail tamam.

Mısır da tamam.

Şimdi geriye kalıyor iki ülke...

Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi.

Recep Tayyip günün birinde onları da şu veya bu biçimde kafakola aldı mıydı bu iş biter!

Hem içeride hem dışarıda dikensiz gül bahçesine kavuşuruz...