Bu yazıda Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalışacağım.

Umarım beceririm!

Önce bir açıklama yapalım. Sümüklü böcek ile salyangozu birbirine karıştırmayalım. Salyangoz, evi, barkı olan bir hayvandır. Ürktüğünde, sırtında taşıdığı helezon şeklindeki kabuğunun içine saklanır. Sümüklü böcek ise salyangozun bir alt sınıfıdır. Başını sokacak, kendini koruyacak bir evi yoktur.

Yürürken geride bıraktıkları iz sümük değildir. Daha iyi yürümek (kaymak) için salgıladıkları yapışkan bir sıvıdır.

Salyangoz'u ilk kez yirmili yaşlarımda, Lyon'da yemiştim. Kız arkadaşım "eskargot" ısmarlamış, "sen de yemez misin?" diye sormuştu! "Yemem" demeye utanmış, hatta çok sevdiğimi söylemiştim. Gençlik insana neler söyletmiyor ki! Biraz sonra önüme, içinde çukurlar bulunan bir tabakta 12 tane salyangoz gelince ne yapacağımı şaşırdığımı hatırlıyorum. Bu meret nasıl yenirdi acaba?

İlk hamleyi kız arkadaşımın yapmasını beklemiş, onu seyrederek, iki uçlu küçük çatalla salyangozun kabuğundan nasıl çıkarıldığını öğrenmiştim. Sarmısaklı bir tadı vardı. Sevmiş miydim, aklımda kalmamış.

Sonraki yıllarda her Fransa ve Amerika gezilerimde yedim. Yedikçe de çok sevdim.

Bu sevgimde Paris’te yaşayan prof. Dr. Mehmet Ömür’ün çok katkısı vardır!

Önce şunu belirtmekte yarar var. Bence salyangoz, hayvanların en temizi. Sadece bahçelerdeki en taze bitkilerle, filizlerle, yeni çıkan yapraklarla besleniyor. Bir de severek tükettiğimiz "serbest dolaşan" tavukları düşünün. Onlar da yiyecek ayırımı yok. Ne bulurlarsa yiyorlar: Solucan, böcek, hayvan pisliği!

Fazla midenizi bulandırmayayım.

Ya kuzu, koyun, dana, sığıra ne demeli? Etlerinin her milimetre karesi, yemlerle aldıkları antibiyotikle kaplanmış durumda. Sebzeler de öyle. Kimyasal gübre artıklarını ne kadar yıkarsanız yıkayın temizleyemezsiniz. Balıklar da masum değil. Denizlerde ne kadar pislik varsa onlarla besleniyorlar. Öldürücü bir zehir olan civa, özellikle büyük balıkların etlerinde, midye, istiridye gibi kabuklularda bol miktarda mevcut.

Bahçemdeki çoğu taze yaprakları yiyerek öfkemi tepeme çıkarsalar da, salyangozların en temiz hayvanlar olduğunu söylemekten vazgeçmeyeceğim.

Bütün dünyanın dilinden düşürmediği Girit Mutfağı'nda, neredeyse 50 çeşit salyangoz yemeği var.

Kıbrıslı Türkler de salyangoz yemeyi pek severler. Garavilla dedikleri salyangozu, hem yemekte yerler hem de sirkeli suya yatırıp turşusunu kurarlar.

Bizim Datçalı'lar da salyangoz düşkünüdürler. Bahar yağmurlarından sonra bahçelerden topladıkları Karavillaları (salyangozları) bir güzel yahni yapıp, bulgur pilavı ile birlikte yerler. Datçalılar salyangoz yiyerek bir taşla  iki kuş vurduklarını söylüyorlar. Birincisi lezzetli bir yemekle damaklarını şenlendirmiş oluyorlar, ikincisi ise bu yemeği yiyerek basur olmaktan kurtuluyorlar.

Faslılar da salyangoz sevenler arasında yer alıyorlar. Bir çok yemeğin yanısıra küçük salyangozları kabak çekirdeği niyetine yiyorlar.

Marakeş'in ünlü meydanı Djemaa el-Fnaa'da, seyyar arabalarda satılan haşlanmış yavru salyangozlar, en sevilen atıştırmalıkların başında yer alıyor.

Azerbaycanlı'ların pilav listesinde, salyangozlu pilavın da yer aldığını belirtmem lazım.

Aklımıza getirdiğimiz zaman bile iğrendiğimiz bu masum hayvanın, Türkiye'de bir çok kişinin karnını doyurduğunu da asla unutmamalıyız. Bu karın doyurma işi tabii ki etiyle gerçekleşmiyor. Onu toplayan, yıkayan, işleyen, paketleyen, yurt dışına satan bir çok kişi salyangoz sayesinde evine ekmek götürüyor.

Salyangoz ihracatında dünya pazarının yüzde 40'ının Türkiye'nin elinde olduğunu belirtirsem, salyangozun önemini sanırım daha  iyi kavrayabilirsiniz.

Son zamanlarda bazı şarküterilerin vitrinlerinde, kavanoz içinde ayıklanmış salyangoz görmek beni sevindirdi. Demek ki salyangozla insanımız arasında ucundan ucundan bir ilişki başlamış.

Ayrıca İzmirli gurme-işletmeci Ahmet Güzelyağdöken'in, lokantasının mönüsüne salyangoz yemeği koyması da beni ayrıca mutlu etti.

Bana sorarsanız, rezene ve patates ile yapılan yahnisini, yanında tereyağlı pirinç pilavı ile yemeyi tercih ettiğimi söyleyebilirim. Ama esas favorim, tereyağı, sarımsak ve maydanozla yapılan karışımla, salyangozun evinin (kabuğunun) ağzını sıkı sıkıya kapattıktan sonra, onları bir tepside fırına atıp pişirilenidir. Sarımsaklı tereyağı eriyip, dolambaçlı yollardan ilerleyerek salyangoza ulaşır ve ortaya tarif edilmesi çok zor olan bir lezzet çıkar.

Bir iki ilginç bilgi ile salyangoz faslına bir nokta koyalım. Dünyanın en büyük salyangozu 1976 yılında Afrikadaki Siera Leone'de bulunmuş. 40 santim uzunluğundaki bu salyangoz tam 900 gram ağırlığındaymış.

Salyangozların dünyanın en yavaş hayvanları arasında yer aldığını da söyleyebilirim. Çünkü bir saatte ancak 2 metre yol kat ediyorlarmış.

Sözün özüne gelirsek: Salyangozun bir tadına bakmakta yarar var. Korkmayın bir şey yapmaz. Tehlikeli olsaydı dünyanın yarısı ölürdü. Ayrıca lezzetli olduğu konusunda size garanti verebilirim.