Bugün, mübarek Ramazan Bayramı’nın ilk günü....  Bayramlar neşe, mutluluk, sevinç demektir.

Peki, mutlu muyuz, sevinçli miyiz?

Hayır! Mutluluk bizden çok uzakta!

Toplumun cebi boş, cepkeni delik, boynu bükük!

“Bayram bizim neyimize, kan damlar yüreğimize!” diyor çok kişi...

★★★

Ülkemizin insanlarına ne oldu? Neden bu kadar mutsuzlar?

Neden kutuplara bölündük?

Neden insanlıktan yoksun kalmış gibi birbirimizle boğuşuyoruz?

Kadın cinayetleri neden durmuyor?

Kadına şiddeti önlemeyi amaçlayan Uluslararası İstanbul Sözleşmesi neden iptal edildi?

Kadın katillerine niçin cesaret verildi?

Güzel gelenek ve göreneklerimize ne oldu?

İnançlarımız zayıfladı, tüm güzellikler unutuldu mu?

★★★

Para ve makam için, şeref ve namus kavramlarını ayaklar altına alanlar çoğaldı.

Her türlü rezilliğe kucak açanlar, toplumu Allah ile aldatmayı “gelir kapısı” haline getirdiler.

Çağdaşlıktan uzaklaştık! İnsanların çektiği acılara karşı duyarsız olduk.

Bize bu ülkeyi armağan etmek için kanlarını akıtan Atatürk ve silah arkadaşları bugünleri görselerdi ne derlerdi?

İngiliz yazar George Orwell, şu sözleri sanki bugünün Türkiye’si için söylemiş gibi:

“Herkes eşit yaratılmıştır ama bazıları daha eşit!”

Evet, ülkemizde bütün insanlar eşittir ama Saray’ın insanları daha eşittir!

★★★

“Allah, hak ve adaletle idare edenleri sever” (Kuran-ı Kerim, Nisa 135) 

Tüm yöneticilerin bu sözü unutmaması gerekir.

Saraylılar üç-beş maaş alsalar bile, bizim kimsenin parasında gözümüz yok, fakat... Ağır zamlar altında ezilen emeklilerin ve tüm dar gelirlilerin de düşünülmesini, onlara malî zulüm yapılmamasını istiyoruz.

- Bugün mübarek Ramazan Bayramı... Bütün  güçlüklere rağmen “Allah doğruların yardımcısıdır, bayramımız hepimize kutlu olsun” diyoruz.

TV’lerdeki yiyecek reklamları!


Ordulu Şair Ali Öztürk, televizyonlarda, iştah kabartan yemek ve yiyecek reklamlarını şu dizelerle eleştiriyor:

Bir reklam ki sucuklar, kızarmakta nar gibi,

Sanırsın ki bedava, ne kaparsan kâr gibi.

Sahandaki sucuğa bir de kırıp yumurta,

Kemali afiyetle yiyorlar ulu orta!

Mümkün olsa ya eğer, yayacaklar her sefer,

Kokusunu sucuğun, görüntüyle beraber.

Reklamda gördüğü o kızarmış sucuğu,

Rüyasında yer ancak garibanın çocuğu.

Orta halliler bile nasıl alırım derken,

Fakir ancak yutkunur, reklamını izlerken...

Överken sucukların lezzetini tadını,

Düşünün varoşlarda aş eren bir kadını.

Kocası nasıl alsın? Kimse de etmez ikram,

Günahtır beyler günah, yapmayın böyle reklam!

TEBESSÜM

“Anaların çilesi!”


Nasreddin Hoca’nın iki yetişkin oğlu varmış...  Önce büyük oğlanı ziyaret edip işlerin nasıl gittiğini sormuş. Oğlan anlatmış:

“Riske girip bütün paramı tuğla işine yatırdım baba. Ürettiğim tuğlaları güneş altında kurutuyorum. Fakat kurumadan bir yağmur yağarsa anam ağlar! İflas ederim!”

Nasreddin Hoca ikinci oğluna gitmiş:

“İşler nasıl gidiyor evlat?”

Oğlan “Riske girip bütün paramı buğday ekimine yatırdım. Fakat, yağmur yağmazsa ekinler büyümez, anam ağlar! İflas ederim!” demiş.

Nasreddin Hoca eve döndüğünde karısı sormuş:

“Bizim oğlanlar nasıl?”

“Biri umudunu yağmur yağmasına, diğeri ise yağmamasına bağlamış. Yağmur yağsa da yağmasa da birinin anası ağlayacak. Yani ağlayan sen olacaksın hanım!”

GÜNÜN SÖZÜ


Kusurların en büyüğü kendi kusurundan habersiz olmaktır!