Ekonomist bir arkadaşım aradı:

“Acı acı gülüyorum” dedi.

“Hayrola, seni üzen şey ne? Neden acı acı gülüyorsun?”

“Merkez Bankası politika faizini 100 baz puan indirerek yüzde 12’ye düşürmüş!”

“Bu acı acı gülünecek bir şey mi?”

“Hem de nasıl?  Yaa bu adamlar ayda mı yaşıyorlar? Etrafı görmüyorlar mı? Ülke yangın yerine dönmüş, çarşı-pazar fiyatları almış yürümüş, devletin resmi enflasyonu yüzde 80’i geçmiş, bağımsız bir kuruluş olan ENAG’ın enflasyonu, bence gerçek enflasyon, yüzde 180 olmuş, Amerika başta olmak üzere dünyadaki bütün ülkelerin merkez bankaları faiz artırımına gitmiş, bizim Merkez Bankası ise tam tersine faiz indiriyor.”

“Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine” gibi mi?”

“Aynen öyle. Faiz düşürmeyen Merkez Bankası Başkanlarını ‘Lâf dinlemiyorlar’ diye görevden aldılar. Şimdiki başkan da bu yüzden faiz indirip duruyor.

“Evet, öyle olabilir tabii ki…

“Fakat, ekonominin emir-komuta ile yürümediğini anladıkları vakit iş işten geçmiş olacak.”

“Fazla karamsar olma. Belki bir bildikleri vardır…”

“Hayır! Ekonomi bir bilimdir… Bunlar ise bilime inanmıyor. Başımıza gelenler bundandır. Ekonominin yasalarına aykırı olan yanlış yönetimle doğru yere varılamaz. Dediğim gibi, bunu anladıkları vakit iş işten geçmiş olacak. Dilerim ki olmaz ama, eğer ülkemizde ‘HİPER ENFLASYON’ başlarsa, hem bugünleri ararız, hem de, dünyada zaten sarsılmış olan itibarımız bir darbe daha yer. HİPER ENFLASYON, Covid-19’dan daha tehlikelidir, herkesi mahveder. Bu böyle biline…”

“O halde önümüzde bir umut ışığı olarak görünen sadece ‘SEÇİM’ var demek ki... 18 Haziran 2023 seçimlerinin sonucu kaderimizi tayin edecek! Öyle midir?”

“Evet, doğrudur, aynen öyle! Tek umudumuz seçim. Dilerim hilesiz-hurdasız, âdil bir seçim olur ve 85 milyon nüfus huzura kavuşur.”

Tiranlık nasıl doğar?


“Demokrasilerde işsiz-güçsüz takımı devletin başına geçer ama bunların en tehlikelileri ağızları iyi lâf yapan, gündelik sorunlara çözüm getirenlerdir.

Bu kişiler, düzen içinde yaşayıp zengin olanlardan vergi toplar, bu paraları genellikle kendileri için harcar, bir kısmını da halka sus payı olarak dağıtırlar.

Halkı oligarşi tekrar gelecek diye korkuturlar ve halk kendine bir koruyucu seçer.

İşte bu tiranlığın doğuşudur.

Tiranlık, toplumun teslim olduğu ve körleştiği bir sistemdir.

Halkın başına geçen koruyucu ya da koruyucular, çoğunluğun kendine kul köle olduğunu görünce, karşı görüşteki yurttaşların kanına girmeden edemezler, lekeleme yolunu tutar, onu bunu suçlayıp mahkemelerde süründürür, kimini de sürerler…

Böyle bir kişi ya da kişiler baskıyla devletini kurmuş ve tiran olmuştur. Zorbalıkla yürüttükleri hükümranlıklarını sürdürmek için sürekli şiddete başvurmak zorundadırlar.

Kimlerde cesaret, üstünlük, akıl, kudret görürlerse, bu kişileri bir şekilde tasfiye ederler. Halk yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştur.”

Yukarıda anlatılanlar, günümüzden 2400 yıl önce antik Yunan bilgesi Platon (Eflatun) tarafından yazılmıştır.

Ben bu bölümü, Platon’un asırlardır okutulan “Devlet” adlı ünlü kitabından naklettim.

Tarih bilgisi, bütün insanlar için hazinedir diye düşünüyorum.

Tarihi iyi okumak, bilmek, öğrenmek lâzım. Tarihten ders alınmazsa işler düzgün gitmez.

TEBESSÜM

Babasının evinde…


Bir inşaat ustasıyla evlenen köylü kız, baba evini terk edip kasabaya yerleşmiş… Hayatından çok memnunmuş…

Komşu kadın onun bu halini görünce biraz şaşırarak:

“Nasıl bu kadar mutlu olabilirsin kızım? Senin koca diye koynuna aldığın çok çirkin bir adam yaa…”

Köylü kız itiraz etmiş:

“Öyle deme komşum, öyle deme… Buna da şükür! Bubamın evinde bu da yoktu!”

GÜNÜN SÖZÜ


Politikacıların çoğu yalanlardan hayat bulmaya çalışır!