Ümit Kocasakal, “Yeni suç tipini düzenlerken içeriğini belirgin hale getirmezseniz ‘belirlilik ilkesini’ zedelersiniz. Anayasa Mahkemesi’nin birçok iptal kararı var. Belirlilik ilkesi ceza hukukunun temelidir” dedi.

Televizyon konusunda zaten RTÜK’ün iktidardan bağımsız kanallara sık sık ceza kestiğini biliyoruz, şimdi de getirilecek bir “sosyal medya ve internet haberciliği yasası” daha doğrusu “yasağı”  ile geriye kalan yazılı basın ve sosyal medya kontrol altına alınacak. 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası söz konusu, gazetelerin ilanları kesilebilecek hatta gazeteler kapatılabilecek. Teklif alelacele Adalet Komisyonu’ndan geçti ve birkaç hafta içinde TBMM’de Cumhur İttifakı oylarıyla kabul edilecek. “Sansür yasası” olarak da anılan ve 40 maddelik sosyal medya yasasını ceza hukuku deyince akla gelen ilk isimlerden biriyle Prof. Dr. Sayın Ümit Kocasakal’la konuştum.

Türkiye’den ve birçok ülkeden önemli ödüllerin sahibi olan Prof.Dr. Ümit Kocasakal, 2010-2016 yılları arasında 3 kez İstanbul Barosu Başkanı seçilmiş, 2016’da tekrar aday olmamıştır. Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi “Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanlığı” görevini sürdürmekte, Galatasaray Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde Ceza Hukuku Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.


KEDİYE CİĞER EMANET EDİLMEZ

■ Sayın Kocasakal, Anayasa’nın 28’inci maddesi açık ve net şekilde “Basın hürdür, sansür edilemez” diyor ama zaten baskı altında olan, siyasi davalarla uğraşan medyaya “sosyal medya yasası” denen yeni bir sansür daha geliyor. Sizin görüşünüz nedir?

Bizim Anayasa’nın 13. maddesi birtakım sınırlamalar yapılırken, ‘ o hakkın özüne dokunulamayacağını’ söylüyor, ‘sınırlamanın demokratik toplum düzeni gereklerine uygun ve ölçülü’ olmasını arıyor. Bir düzen gerekiyor ama altını çizelim; hangi amaçla ve nasıl?

Bu iktidarın öncelikle adli sicili iyi değil. Hepimiz şunu biliyoruz; bu iktidar 20 yıllık bir süreç içerisinde hukuku hiçbir zaman sevmedi. Cumhurbaşkanı’nın, parti yetkililerinin yüzlerce beyanıyla da sabit olduğu üzere hukuku hiçe saydı; ki Cumhurbaşkanı’nın Başbakan iken Danıştay için söylediği “Yargı bizim ayağımıza pranga” sözü bunu net şekilde ifade etmektedir. İçişleri Bakanı’nın Anayasa Mahkemesi Başkanı’yla polemiğe girmesi ve ona üstü kapalı da olsa “Hadi bakalım sen bisiklete bin de görelim güvenliğin var mı” benzeri tehditkar ifadeler kullanması ki onun güvenliğini sağlamakla görevli,üstelik Anayasa Mahkemesi Başkanı’ndan bahsediyoruz. Bunu AYM Başkanı’na söyleyen yurttaşa ne yapar? Sonuçta, bizim çok güzel sözlerimiz var, mesela “Kediye ciğer emanet edilmez” der, aslında bu iktidara herhangi bir temel hak ve özgürlüğün emanet edilmesi son derece güçtür, insan tedirgin oluyor.

Hepimiz gayet net hatırlıyoruz, bu mesele TÜİK tarafından açıklanan verilere güvensizlik sebebiyle bir kuruluşun farklı enflasyon rakamları vermesine karşı alevlendi. O zaman ben bundan şunu çıkarırım; genel ve soyut düzenleme şeklinde değil de belirli bir olaydan hareketle, bu gibi olayları önlemek üzere ama daha da yaygınlaştırmak suretiyle yapılan bir düzenlemedir.

BELİRSİZLİK OLAMAZ

■ Daha da yaygınlaştırmak derken, iktidar ve ona bağlı kurumlarla ilgili tüm sosyal medya ve basın eleştirilerini mi kast ediyorsunuz?

Öncelikle sosyal medya hiç de söylendiği gibi herkesin istediğini yapabileceği bir ortam değil. Türk Ceza Kanunu’nda tehdit suç veya hakaret suç olduğu için bunu basında da yapsanız, sosyal medyada da yapsanız yine suçtur. Buradaki çok temel sıkıntılar şunlar; ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri “belirlilik” ilkesidir. Yani siz bir suç tipi ihdas ettiğinizde bunu “insanların o suçun içeriğini önceden göremeyecek ölçüde muğlak” tutamazsınız. Her suç tipini bir mayın gibi düşünürseniz, diyelim ki bir yürüyüş alanına mayın döşediniz ve dediniz ki “Bu parkta çeşitli yerlerde mayın var. İnsanlar nerede mayın olduğunu bilmedikleri için o parkta rahat rahat yürüyemez. Oysa size nerelerde mayın olduğunu gösterse, siz oraya basmaz yanından geçersiniz. Belirlilik ilkesi böyledir, bir suç tipini düzenlerken bunun içeriğini belirgin bir hale getirmezseniz belirlilik ilkesini zedelersiniz, Anayasa Mahkemesi’nin çok sayıda iptal kararı var.

■ Mesela ben diyorum ki “Enflasyon açıklanandan fazla. TÜİK yüzde 35 açıkladıysa ben yüzde 70 diyorum”. Gerçeğe aykırı mı sayılacak bu bilgi?

Gerçeğin ne olduğunu bu durumda TÜİK mi saptamış olacak, o zaman yandık, hepimiz gerçeğe aykırı olana inanıyoruz. Ne demektir bu; bir kurum bir bilgiyi söylüyorsa bunu hepimiz gerçek olarak kabul edeceğiz, çok sıkıntılı bir durum. Örneğin; enflasyon oranı tahmini ülkenin iç ve dış güvenliğiyle ilgili mi diye bana sorsanız “hayır” derim, bir başkasına sorsanız “evet” der, şimdi “gerçeğe aykırı” olması ayrı bir hikaye, kamu düzeni, genel sağlık, bunların hepsi çok soyut şeylerdir, dolayısıyla burada bir belirlilik yok.

Kocasakal, “Barolar, hukukçular, toplum buna tepki gösterecektir” diyor.

Sosyal medya kullanıcısı ciddi risk altına giriyor


■ Suç “yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” diyor. Sosyal medya zaten bir bilgiyi alenen yaymak için kullanıldığına ve ‘yanıltıcı bilgi’ ifadesinde belirsizlik olduğuna göre Twitter, İnstagram, Facebook kullanıcılarının hepsi tehdit altında değil mi?

Haklısınız, bu çok geniş ve kapsayıcı bir tanım, “yayma”dan neyi anlayacağız, mesela bir tweeti alıntılamak ya da bir tweetin altına yorum yazmak ve sizin yazdığınız yorum da başka yerlere aktarıldığında “yayma” olacak mı? Baktığınız zaman bence basın burada tehlike altına giriyor ama ondan önce bütün sosyal medya kullanıcıları ciddi bir risk altına giriyor. Diyorlar ki “Bunu sırf halk arasında endişe, korku, panik yaratma saikiyle yapan cezalandırılacak”, iyi ama hiçbirimizin elinde amaç ölçer veya kasıt ölçer yok ki. Tüm bunların üzerine bir de yargının zaten içinde bulunduğu ve açıklama dahi gerektirmeyecek durumunu eklerseniz…

■ Yani?

Yargının tarafsız ve bağımsız olamadığı durumunu…Ben burada şunu kastetmiyorum; bütün hakimlerimiz, bütün savcılarımız iktidar yanlısı vs. demiyorum ben, aralarında bunlar da var ama esas olarak “iktidar yargı üzerinde zaten tahakküm kurmuş durumda, hakim ve savcıları rahat bırakmıyor” diyorum. Hoşuna gitmeyen kararı veren bir hakim Adalet Bakanı’nın baskın olduğu ve tamamen iktidar tarafından şekillendirilmiş Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından bir yere sürülüyor, görevden alınıyor, soruşturma başlatılıyor.

Eleştiriye karşı silah olma tehlikesi taşıyor


■ Hakimlerin karar vermesi açısından da endişe var diyorsunuz.

Evet, şunu demek istiyorum, dünyanın kağıt üstünde en iyi kanununu da yapsanız, yargınız bağımsız değilse, yargınızda belli bir kalite yoksa ve uygulama bu anlamda kötüyse o “çok iyi” dediğiniz kanun bile çok kötü bir uygulamayla hak ve özgürlükler bakımından en büyük tehdit ve tehlike haline gelir.   Yani endişem ve korkum odur ki –iktidarın adli siciline de baktığımda bu endişem artıyor- bu düzenleme iktidara karşı herhangi bir biçimde bir eleştiri veya benzeri bir takım şeyleri ileri sürenlere karşı bir silah olarak kullanılma tehlikesi taşıyor. En vahim düzenlemelerden biri olduğunu düşündüğüm “yayın durdurma” meselesi çok ama çok endişe verici.

■ Yayın yasağı da son derece keyfi veriliyor, yangın veya deprem olsa onlara bile “yayın yasağı getirdik” denebiliyor.

Bir salgın yaşadık. Benzeri durumlarda, sizin salgın yönetimiyle ilgili ortaya koyacağınız bilgiler veya eleştirilerde “Bir dakika, sen ülkenin genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi ve kamu barışını bozmaya elverişli şekilde veriyorsun, halk arasında korku, endişe, panik yaratma saikiyle yapıyorsun” denmesinin önünde ne engel olacak? Sizin kişilik haklarınız zedeleyen veya örneğin Atatürk’ün hatırasına hakaret gibi şeyler elbette içerikten çıkarılacak ve elbette bunlara erişim engellenecek ama sıkıntı ne biliyor musunuz; içeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi bir kurumun başkanı tarafından da yapılabiliyor.

4 saatte yayını keserler!


■ Mahkeme kararı olmadan bir şahıs mı karar verecek bir haber sitesinden haberin kaldırılması veya tweetin çıkarılmasına?

Evet, idari bir makam olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun Başkanı’na da bu yetkiyi veriyor. 8’inci maddeye göre bir içeriğe erişimin engellenmesine mahkeme karar verebiliyorken, vahim olan şu “gecikmesinde sakınca bulunan hallerde içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesine” milli güvenlik, kamu düzeninin korunması, yaşam hakkı, suç işlenmesinin önlenmesi veya genel sağlığın korunması gibi son derece içerik tespiti güç konularda “bakanlıkların talebi üzerine” yani, Cumhurbaşkanı’nın veya İçişleri, Sağlık Bakanlığı gibi bakanlıkların talebi üzerine Bilgi Teknolojileri Kurumu Başkanı karar verebiliyor ve bu karar 4 saat içinde yerine getiriliyor. Bu yeni düzenlemeyle getirilen suç tipi bu kapsama dahil ediliyor ve bu kurumun başkanının erişimi engelleme ve içeriği çıkartma hakkı oluyor.

Ne kadar çılgınlaşacaklar yaşayarak göreceğiz!


■ Yaklaşan seçimin de rolü olmalı, bir gazeteyi kapatırsa nasıl AYM kararı beklenecek?

Onu bilemiyoruz. İlkesel olarak hukuka aykırı bir durum var ve bu iyi bir gidişat değil.

■ Bir muhalefet liderinin, hatta bilim insanlarının görüşleri bile yazıldığında “halka yanıltıcı bilgi verdiniz” denebilir, medya nasıl çalışacak bu durumda?

Her şey olabilir, bir ülkede hukuka uyma bilinci yoksa, sadece hukuka göre karar vermekte sıkıntı yaşıyorsa, yargı kuşatma altındaysa, yargının üzerine çullanılıyorsa her şey olabilir. Adalet Bakanı “Kimse yargıya parmak sallayamaz” diyor, çok doğru muhalefetin de böyle bir hakkı yok ama sen Adalet Bakanı olarak oraya kadar bakacağına önce kendi kapının önünü süpüreceksin. Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı yargıya parmak sallayıp meydan dayağı atıyor, onlara aynı şeyleri söyleyebiliyor musun? “Anayasa’nın 137-138’inci maddesi açık. Onlara söylemeyip, diğer tarafa söylediğinizde olmuyor.

■ Seçime daha bir yıl varsa gazeteler ve sosyal medya bu süreçte duman olur.

Ben o ölçüde bir şey olacağını düşünmüyorum, bu biraz sopa göstermek…  Ama ne kadar çılgınlaşabileceklerini kestirmek mümkün değil, yaşayarak göreceğiz.

Bu kadar kuşatırsanız insanlar fena patlar!


Neden her şeyde Atatürk'ü örnek alalım diyoruz. Atatürk, 1930'larda -bu olağanüstü kendi yüzyılının ötesine geçen bir şey- diyor ki: “Basın hürriyetinden doğan mahzurları gidermenin yolu, yine basın hürriyetidir." Sene olmuş 2022, elbette biri toplumu tehdit ediyorsa TCK 213., hakaret ediyorsa, devleti aşağılıyorsa TCK 301. madde zaten orada ama Allah aşkına insanları sıkboğaz etmeyin. Her tarafını bu kadar bağlamayın. Bırakın insanlar konuşsun, eleştirsin. Siz iktidar olarak, kamusal bir gücü kullanan insanlar olarak çok ağır da olsa eleştirilere tahammül göstermek zorundasınız. Hukuk bunu söylüyor. İnsanların çevresini bu kadar kuşatırsanız insanlar fena patlar, yapmayın bu kadar. Kimsenin yararına değil.”