6’lı Masa’yı oluşturan partilerin her bir oya sahip çıkabilmek için çalışmalarını yürüttüğünü kaydeden Koray Aydın, “Sandıkları sonuna kadar koruyacak bir düzen inşa ediliyor” ifadesini kullandı


Sevgili Okurlar, dün İYİ Parti Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Koray Aydın’la yaptığım röportajın ilk bölümünde; asgari ücrete, işçi-memur ve emeklilerin maaşlarına yapılan zamlar, halk hayat pahalılığı altında ezilirken ek bütçede mültecilerin sağlık giderlerine ayrılan para, vatandaş ve yandaşın gelirleri arasındaki uçurum gibi konulardaki görüşlerini size sunmuştuk. Bugün; “Bu seçim, en kötü şartlarda hayat mücadelesi verenlerin seçimi olacak” diyen Koray Aydın’ın erken seçim, cumhurbaşkanı seçimi, sandık güvenliği konusunda 6’lı Masa’nın çalışmaları, devlete yüklenen “Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizi” gibi konularda anlattıklarını okuyacaksınız.

Gündemde yine çok konu var ama Türkiye şu anda en çok asgari ücrete, işçi ve memur maaşlarına, emekli aylıklarına yapılan zamları konuşuyor. Nasıl konuşmasın, TÜİK bile enflasyon yüzde 80’e yakın derken 5500 liraya yükseltilen velakin açlık sınırının altında kalan asgari ücret ve zamlı maaşlar tüm ürünlerdeki fiyat artışlarıyla yine yaşanabilecek gibi değil.  Son kamuoyu araştırmalarından biri; BUPAR’ın 13 ilde 1532 kişiyle yaptığı araştırmada halkın yüzde 81,7’si asgari ücret zammı için “yetersiz” demiş, yüzde 95,7’si “Bununla geçinilmez” cevabını vermiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan halktan sabırlı olmasını isterken hükümet “bu gelirler bana yetmiyor, ek bütçe verin” diyor. Hükümet ek bütçe isterken aynı görüşmelerde muhalefet “sığınmacıların sağlık harcaması için 1 milyar 250 milyon lira ayrıldığını, 2022’nin ilk 6 ayında mültecilerin sağlık gideri için 2.8 milyar lira harcandığını açıklıyor ve soruyor; kendi vatandaşlarımız sıkıntı içindeyken bunu neden yapıyorsunuz?

Ben de “Bunu neden yaptıkları” dahil birçok soruyu, merak ettiğimiz birçok konuyu eski Bayındırlık ve İskan Bakanı, İyi Parti’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve çok deneyimli bir siyasetçi olan Sayın Koray Aydın’la konuştum.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın 6’lı Masa’nın çalışmalarını Ruhat Mengi’ye değerlendirdi.


Asgari ücret zammı halkı hayal kırıklığına uğrattı, asgari ücret hala 6 bin liranın üstündeki açlık sınırının altında, enflasyon ise bağımsız kuruluş rakamlarına göre yüzde 150’nin üstünde, güvenilir bulunmayan TÜİK rakamlarına göre bile yüzde 78.6. Bu şekilde vatandaş seçime kadar nasıl dayanacak?

Enflasyon yılbaşından bu yana sürekli artarak emekçinin maaşını, ücretini yutarken iktidardan hep “enflasyon düşecek” açıklamaları geldi ama ne hesapları, ne de takvimleri tuttu, hiçbir hedefleri tutmadı. Her yeni açıklamalarında daha ileri bir tarih vermek zorunda kaldılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını hatırlayalım; Ocak’ta açıklama yaptı “Döviz üzerindeki köpüğü aldık, enflasyon üzerindeki köpüğü de alacağız” dedi, Şubat’ta yaptı “Enflasyon başta olmak üzere şu dönemde yaşadığımız her sıkıntının üstesinden geleceğiz” dedi, Nisan ayında açıklama yaptı “Attığımız, atacağımız adımlarla Mayıs’tan sonra enflasyonu geriletmeye başlayacağız” dedi ama enflasyon artışı Mayıs’ta, Haziran’da bile hız kesmedi, artarak devam etti. En son TÜİK Haziran ayı enflasyon oranlarını açıkladı; yıllık enflasyon yüzde 78, 62 oldu. Üretici fiyat endeksi ise Haziran’da 6. 77,  yıllık ise yüzde 138.31 olarak gerçekleşti.

HESAPSIZ ÖNGÖRÜLER YERLE BİR OLDU

Kaldı ki geride bıraktığımız dönemde bu TÜİK’in genel müdüründen bütün daire başkanlarına kadar iş başında olan bütün memurları görevden alındı, yeni yandaşlar getirildi ve araştırma sepetlerinin de yapısı değiştirildi. Bütün bu organizyona rağmen açıklanan enflasyon; üretici fiyat endeksinde yüzde 138, tüketici endeksinde yüzde 78, 62. Bu ne getiriyor beraberinde, üretimde hala yüzde 138’lik bir enflasyon artışı görülüyorsa bunun önümüzdeki aylara da yansımaması mümkün değildir. Demek ki TÜİK’in bu kadar rakamlarla oynamasına rağmen önümüzdeki aylarda da enflasyon artarak devam edecek. Şimdi ne oldu, çalışana, emekliye, asgari ücretliye verilen zam enflasyon karşısında yine buhar oldu. Kabine toplantısında Sayın Erdoğan “Enflasyon yükselişinin yükünü bir müddet daha omuzlamak durumunda kalacağımız açıktır” dedi, bir de “vatandaştan sabır beklediklerini” söyleyerek tarih değiştirdi, bu sefer de 2023’ün Şubat-Mart aylarını işaret etti. Şimdi, bütün bu ekonomik hedefler, atmasyon tahminler, hesapsız öngörüler yeniden yerle bir oldu.

Ekonomiye ilişkin tahminlerde her ay sapma olur mu, dünyada böyle bir ülke var mı? Bu iktidarın, unutmayalım 2022 bütçesine koyduğu enflasyon hedefi yüzde 9.8, enflasyon Haziran ayı itibarıyla yüzde 78’i aştı, böyle yanılma, hedeften bu kadar sapma, böyle bir öngörüsüzlük ekonominin literatüründe yok. Bütün bu açıklamalar ve iflas etmiş politikalar iktidarın ne denli basiretsiz ve beceriksiz olduğunun delilidir, onun için “Bu iktidar gitmelidir” diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti böylesine kötü bir yönetimi hak etmediği için diyoruz. Bu enflasyon rakamlarıyla Türkiye’nin geleceğini çok sıkıntılı günler bekliyor.

VATANDAŞ VE YANDAŞ ARASINDAKİ GELİR UÇURUMU TÜRKİYE’NİN BÜTÜN DENGELERİNİ ALTÜST EDİYOR!

Hükümetin yaptığı asgari ücrete zam, işçi-memur-emekliye zamların enflasyon karşısında hiçbir anlamı olmadığını söylüyorsunuz, halk da bunu söylüyor.

Bunlar enflasyon rakamlarının karşılığı değil, çok geride kalmış rakamlar. Kendilerinin masaya oturtup konuştuğu Türk-İş açlık sınırını 6391 lira olarak açıklamadı mı? Asgari ücret ne kadar oldu; 5 bin 500 lira, açlık sınırının altında bir asgari ücret insanların yaşamını devam ettirmesine imkan vermeyecek bir rakamdır, asgari ücretle çalışan milyonlarca insan var. Türkiye’de öyle bir yapı oluştu ki bir yanda iktidar ve yanında yandaş zenginler, öbür tarafta da asgari ücretle açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren milyonlarca insan. Bu mücadele, vatandaş ve yandaş arasındaki bu müthiş ayırım, gelir uçurumu Türkiye’nin bütün dengelerini altüst ediyor, bunun sonucunda yaşama mücadelesi veren insanlara sen tutup da “Günü idare et” demek onlara yapılacak en büyük hakarettir, bu rakamlar da göreceksiniz karşılamayacak, bunların devamı da gelecektir.

MİLLETİN BAYRAMDA ANA BABASINI GÖRMESİ BİLE BU ÜLKEDE LÜKS OLDU

Milletvekilleri maaşlarına zam yapıp erkenden tatile çıktılar. Halk bu zamlarla tatile çıkabilecek mi?

Tartışma olunca Cumhurbaşkanı kendi maaşına zammı geri çekti, milletvekili zamları da yüzde 40 oldu, genel uygulama yaptılar ama elektrik, doğalgaz ve elektrik zamları vatandaşı canından bezdirdi, motorine altı ayda yüzde 135, bir yılda yüzde 400 zam oldu. Akaryakıt istasyonları bile tabelalarını değiştirmek zorunda kaldılar ama bunlarda öyle bir yüzsüzlük var ki yandaş medyaları aracılığıyla, göstermelik 1-2 liralık indirimi müjde olarak sunmak mecburiyetinde oluyorlar. Bayram yaklaşıyor, kaç kişi memleketine gidebilecek, insanların yurtlarını, anne babalarını görmeleri bu ülkede lüks haline geldi. İster kendi aracıyla, ister otobüsle olsun memleketine gitmeye kalksa binlerce liralık bir maliyet çıkıyor. Ama sarayında yaşayıp milyonlarca liralık sayısız makam aracına sahip olanların bu gerçeği görmesini de beklemiyoruz, halktan o kadar koptular ki gerçek hayatı görmüyor gibi davranıyorlar. Ama Türk milleti ilk seçimde bu acı gerçeği, bu iktidarı alaşağı ederek gösterecektir. Bu yaşanmış sıkıntılar içinde kıvranan insan sayısı çığ gibi büyümeye devam ediyor.

DEVLET EK BÜTÇE İSTİYORSA SEFALETE MAHKUM OLAN VATANDAŞLAR NE YAPSIN?

Ek bütçe teklifinde sığınmacıların sağlık giderleri için 1 milyar 250 milyon lira ayrılmış, görüşmelerde “zaten 2022’nin ilk altı ayında 2.8 milyar lira harcanmış, bütçeden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına memur, emekli, çiftçi, esnaf, öğrencilere hak ettikleri pay verilmezken neden öncelik mültecilere veriliyor” diye soruldu. 

Devlet geçinemiyor, ek bütçe istiyorsa vatandaş ne yapsın, sabit geliri olmayanlar, hiçbir geliri olmayıp hayatını sosyal yardımlarla idame ettirenler ne yapsın. Geçim darlığı çekenler, açlık ve sefalete mahkum olanlar ne yapsın? Kesimler arasındaki makasın gittikçe açılıyor olması devletin en büyük sıkıntılarından biri haline geldi.  

Bütçenin 6 ayda tükenmiş olması iktidarın beceriksizliğinin, öngörüsüzlüğünün tescilidir aslında. Kendi vatandaşları zamların altında ezilirken iktidar ek bütçede sığınmacıların sağlığını düşünmüş ve onu ek bütçeye de koymuş. Sığınmacılara yıllardır yapılan harcamaları bir yere koyalım, bunların sağlık gideri için harcanan para artmaya devam ediyor, sığınmacıların sağlık gideri için sadece bu yıl harcanacak para 4 milyar 90 milyon lirayı aştı. Düşünün yani; milyonlarca çiftçiye 2022 bütçesinden ayrılan kaynak 29 milyar liraydı, şimdi ek bütçeye konacak yaklaşık 1.2 milyarlık ek ödeneğin sağlık harcamalarından geri kalan 170 milyon lirasını da düzensiz göçmenlerin sınır dışı işlemlerine ilişkin giderleri için harcayacak. Bu kadar ağır bir yükü yüklenmiş bir ülkenin göçle gelen milyonlarca insanın varlığı konusunda bugün bu rakamların konuşuluyor olması gelecekte çekeceğimiz sıkıntılar açısından da bize çok şey anlatıyor.

GIRTLAKLARINA KADAR İSRAFA HARAMA, SEFAHATE BATMIŞLAR

Telefon konuşmamızda sarayın israf politikası devam ediyor dediniz.

Millet geçim derdinde, saray israf ve safahat içinde. İktidarın sözcüleri sürekli vatandaşa tasarruf tavsiye ediyor ve fakirliğin nimetlerinden dem vuruyor, son konuşmaları bunun üzerine kurulu. İktidarın başı da vatandaştan sabır istiyor ancak sarayda iktidar yandaşlarında tasarrufun esamesi bile okunmadı, itibardan tasarruf olmaz safsatasıyla sarayda israf ve sefahat hüküm sürmektedir, bunu artık bütün Türkiye biliyor. Gırtlağına kadar israfa, harama, sefahate batmışlar. Yüce Allah’ımız Kur’an’da “yiyin, için ama israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez” diyor. Yani israfı açıkça haram kılmış ama iktidar “nas, nas”  diye faize karşı çıkıp dindarlık taslayanlar Allah’ın bu açık hükmünü görmezden geliyor. Ülkede birileri tasarruf yapacaksa bu önce saraydan başlamalıdır, ben 2001 krizinde bakanlık yaptım bütün makam arabalarını garajlara çektik. Önce bütün kamuoyunu kapsayacak bir “tasarruf tedbirleri paketinin” derhal uygulamaya konması lazım, devlet önce kendisi kemer sıkıp sonra fedakarlığı vatandaştan beklemeli. İktidar kendisi saltanat sürerken milyonları açlığa, sefalete mahkum etmektedir, yapılan budur şu anda. Saray’ın uçak sayısı hala bilinmiyor, Cumhurbaşkanlığı uçak sayısında havayolu şirketleriyle yarışıyor, adeta “saray havayolları kurmuşlar, milletin parasıyla har vurup harman savuruyorlar ama iş orman yangınına müdahaleye gelince devletin envanterinde doğru dürüst yangın söndürme uçağı yok.

Genel Başkanımız son grup konuşmasında “Sayın Erdoğan dövize sıkıştıysan önce bindiğin 500 milyon dolarlık uçağı sat, yandaşlarına verdiğin ihaleleri de Türk Lirası’na çevir” dedi. Uçak koleksiyonu yanında 12 saraylık bir saray koleksiyonu var, dünyada hiçbir devlette bu kadar saray ve uçak olan tek bir ülke olduğunu kimse söyleyemez. Şu anda adeta Osmanlı döneminin Lale Devri gibi sefa içinde yaşayan bir kitle görüntüsü oluşturdular yandaşlarıyla beraber. Kısacası, Erdoğan bugün istifa etse Türkiye travmadan kurtulur, ek bütçeye de gerek kalmaz.

Bir süre önce “Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” görevine geçtiniz. Yeni konumunuzun parti içindeki önemi sanki daha azmış gibi bir hava yaratıldı, oysa siz son 6’lı Masa toplantısında da oradaydınız. Bu konuyu açıklar mısınız?

Partide 4.5 sene Teşkilat Başkanı olarak görev yaptım, bir partinin sıfırdan kurulması, onun hayata geçirilmesi ve çalışır hale gelen bir teşkilat yapısının kurulması çok ağır ve insanı da yoran bir görevdir. 4.5 yıldan sonra Genel Başkanımızın bana “Partinin 2’nci adamı” görevini vererek, yanına alarak, bundan sonraki süreci yönetme görevini vermesini önemsiyorum. Bu görevi de en iyi şekilde yapmanın gayreti içindeyim.

Geçtiğimiz Pazar günü 6’lı Masa İYİ Parti’nin ev sahipliğinde toplandı, bu toplantının adı “Üçüncü Mustafa Kemal Zirvesi” olarak geçti, neden böyle dendi acaba?

Altılı Masa’daki üç partinin; Gelecek ve DEVA partilerinin de genel merkezleri Ankara Mustafa Kemal Mahallesi’nde, o nedenle böyle anılmıştır.

Anayasa Hukuku Profesörü Ekrem Ali Akartürk yaptığım röportajda çok önemli 2 noktayı vurguladı, birincisi; muhalefetin istemediği bir tarihte, örneğin 2023 Mayıs’ında “geciktirilmiş erken seçim” muhalefet oy vermediği takdirde yapılamaz diyor, bir yılda Türkiye daha da kötüye gidebilir, 6’lı masa bu süreci kısaltmayı gündeme getirmeyecek mi sizce?

Sayın hocamızın sözlerine saygı duyuyorum, her senaryoya hazırlığımız var, diğer partilerin de olduğunu biliyorum, bu konularda bizimle çalışan geniş bir Anayasa hukukçuları kadrosu mevcut, kendi aralarında bunları tartışıyorlar, buradan çıkacak sonuca göre bir cevap vermek, bu işi biraz zamana bırakarak zamanı geldiğinde konuşmak daha doğru olur.

Aynı şekilde Sayın Erdoğan’ın 3’üncü kez cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Akartürk “2017’de cumhurbaşkanının statüsünde bir değişiklik yapılmadı, ona başkan denmedi, cumhurbaşkanının kullanacağı bütün yetkiler yasalarda aynı şekilde kaldı. Sistem değişti, 3’üncü kez aday olabilir denmesi mümkün değildir” dedi. Bunun da üzerinde durulmalı değil mi?

Evet, bu da epeyce tartışılan bir konu, bu konuda uzman olan kişilerin çalışmaları, yöntem aramaları da devam ediyor. İktidara “böyle yap” dendiğinde iktidarın yapacağına emin olmadığımız için erken başlatılırsa havada kalması mümkün. Bir kurnazlık yapılmasına fırsat vermemek için de muhalefet partilerinin bu görüşmeleri yapılıyor zaten. Bu konuların gündeme getirilmesini gelişmeler belirleyecektir.

Medya tartışmalarında, özellikle iktidar kanallarında sık sık  “6 benzemezler” diyerek 6’lı Masa  konusunda şüphe yaratılıyor. Siz sonuna kadar anlaşacaklarına tam güveniyor musunuz?

Altılı Masa uzun yıllardır ilk kez 6 farklı partinin ülke ve millet için bir araya geldiği, ülke meselelerini bir masa etrafında görüşebildiği, konuşabildiği, en önemlisi istişare edebildiği bir mekanizmadır, çok değerli bir adımdır. 6’lı Masa’nın esas bir araya gelme, kurulma amacı, ülkemizin bu ucube sistemden kurtarılması ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesidir, ana hedef burasıdır. 6’lı Masa aynı zamanda ortak bir cumhurbaşkanı adayı belirleme konusunda da çalışmalar yürütmektedir. Çok ilgili olmayan vatandaşlarımız karıştırabiliyor; 6’lı Masa Millet İttifakı demek değildir, Millet İttifakı 2018 genel seçimlerinde kurulmuş bir ittifaktır, ancak yerel seçimlere dönük bir ittifak olmadığı için CHP ve İYİ Parti ülke safında bir seçim işbirliğine gitti ve bu ittifakı devam ettirdi. Ama 2018’de Millet İttifakı’nda yer alan partilerden Saadet Partisi İle Demokrat Parti 2019 yerel seçimlerinde doğal olarak kendi adaylarını çıkardılar. Gelinen noktada 6’lı masayı oluşturan partilerin Millet İttifakı’na katılmaları, ittifakı genişletmeleri kendi kararlarıdır, böyle bir karar alırlarsa elbette bundan bir memnuniyet duyarız.

Seçim Güvenliği Komisyonu kuruldu, çalışmaları sürüyor, seçim güvenliği konusunda da partiler arasında tam bir mutabakat var. Halkımız seçim ve sandık güvenliğinden endişe etmesin, her bir oya sahip çıkacağımız bir düzen çalışması yapılıyor, sandıkları sonuna kadar koruyacak bir düzen inşa ediliyor ve seçimden sonra hızlı bir şekilde sistemin değiştirilmesinin çalışmaları sürdürülüyor, yasal ve anayasal alt yapısı hazırlanıyor. Nihayetinde de cumhurbaşkanı adayını belirleyecekler.

Bu konuda hep aynı cümleler tekrarlanıyor.

Doğru söylüyorsunuz, cumhurbaşkanı adayımızı erken açıklamayacağız, erken açıklamayacağız ama geç de kalmayacağız, tam zamanında açıklayacağız. Sayın Erdoğan ve Cumhur İttifakı her şeyi bunun üzerine inşa etmiş vaziyetteler, çok merak ediyorlarsa erken seçim kararını alsınlar.

İKTİDAR HER EKONOMİK ZORLUKTA YENİ BİR VERGİ AFFI ÇIKARIYOR

Varlık Affı için Abdüllatif Şener “Ülkeyi kara para aklama merkezi yapacak kanunlar çıkarıyorsunuz, uyuşturucu ve suça dayalı diğer kazançların getirilmesini sağlayacak bir kanun getiriyorsunuz” dedi. Çıkarılan yasalarla Türkiye’nin yönü değiştirilebilir, diğer muhalefet partilerinin de bu konuya eğileceğini düşünüyor musunuz?

Bu konuda o kadar çok kanun çıkardılar ki, yeni değil ki bu. 7-8 kere kanun çıkardı hükümet, yurt dışında kaçak parası olanlar için, gayri meşru yollardan kazanılmış paraların da getirilmesiyle ilgili kanunlar çıkardı. Her ekonomik zorlukta da bir vergi affı çıkardılar. Bu uygulamaya uzun zamandır devam ediyor, bütün partiler çok tepkili ve çok da gürültü çıktı bu konuda. Meclis’te kavgalar bile oldu fakat bunu medya vermedi, televizyonlar vermedi, “Meclis’te kavga çıktı” diyorlar, altı yok.

“ERDOĞAN RAHATLIK İÇİNDE DEĞİL, KENDİNİ TESELLİ ETMEYE ÇALIŞTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan bir rahatlık içinde görünüyor. Geçen hafta, 8 yılın ardından yeniden belde statüsü kazanan Dodurga’da (Çankırı) seçimi AKP adayının kazandığı ve Erdoğan’ın AK Parti’yi tebrik ettiği haberi vardı. Adeta “hepsini böyle kazanacağız” rahatlığı içinde, neden sizce?

Bence rahatlık içinde değil, şu anda ıstırap içerisinde. Kendisini teselli etmeye çalıştığını düşünüyorum. Biz parti olarak o seçime aday göstermedik, katılmadık. Bildiğim kadarıyla CHP de aday göstermedi ve katılmadı.

Neden?

Şunun için; çocukluğundan beri siyasetin içinde olan ve 5 dönem Meclis’te bulunan biri olarak söylüyorum, statü olarak belde statüsüyle belediye olan, 1000-1400 seçmenli olan yerlere devlet gider çöker, valisini kaymakamını oraya iletir, vaatleriyle o insanlardan oy ister, insanlar da “bu kadar vaat varken oyumu vereyim de ben de yararlanayım” der.

Bütün beldeler, hatta ilçeler için geçerli değil mi? İlçeler de “sizi il yaparız” vaadi verilebilir.

İlçeler için daha zordur, küçük bir yerde vaat yapıp insanların karşılık beklemesi ayrı şeydir, il veya ilçeden vaatle oy alabilmek başkadır. Seçim sadece burada yapıldı, tek bir yerde olunca para saçan bir iktidarla yarışa girmenin manası yoktur. Tayyip Erdoğan sadece Dodurga’da kazandı diye mutlu oluyorsa vay haline.

“FAİZ  HARAMDIR” DİYENLER DEVLETİ CUMHURİYET  TARİHİNİN EN YÜKSEK FAİZ ÖDENEN DÖNEMİNE SOKTULAR!

Hükümetin istediği ek bütçenin daha öncekilerden farkı neydi?

Hükümet ek bütçeyle “Ben elde edeceğim gelirlerle geçinemiyorum” diyor, bunu geçinemeyen hükümetin çırpınışları olarak görmek lazım.

Şimdi size şunu söyleyeyim, bu öngörüsüz iktidarın bütçesi 6 ayda biter. Hiç unutmuyorum 2022 bütçe görüşmelerinin yapıldığı sırada biz İYİ Parti Grubu olarak iktidara “Bütçenin gerçekçi olmadığını, 2022 yılını görmeden de bu bütçenin geçersiz sayılacağını” bu konudaki endişelerimizi dile getirdik, hatta yaptığımız televizyon programlarında da bunu sürekli söyleyerek gündemde tuttuk. İktidarın döviz kuru tahminin çöpe dönmesinin hem bütçeyi, hem de diğer makroekonomik hedefleri anlamsız kılacağı 2021 yılının Kasım ayında kendini gösterdi. Biliyorsunuz, Kasım ayında bütçe görüşmeleri başladı, bütçemiz o zaman 211 milyar dolar ABD dolarına eşitti, Plan Bütçe Komisyonu’na geçtiğinde 140 milyar ABD doları seviyesine indi, Genel Kurul’a geldiğinde kabul edildiği tarihte 107 milyar dolara geriledi. Yani daha bütçe çıkmadan yarı yarıya erimişti. Şimdi, ek bütçe geldi; toplam 1 trilyon 80 milyar liralık bir ek bütçe yapıldı. Burada önemli olan bir konu daha var; 2022 ilk merkezi yönetim bütçesinde faize ayrılan para 240 milyar lira olarak belirlenmişti, ek bütçede buna 89 milyar TL daha ilave etti, bir de Kur Korumalı Mevduat Sistemi’ne ayrılan 40 milyar lira var, bunların üçünü toplayınca 2022 bütçesi içinde “370 milyar lira faiz” ödeyeceğiz. Aşağı yukarı bütçenin 1/8. Bu ek bütçeden çıkan enflasyondur, zamdır, ekonomik buhrandır...

Ek bütçe teklifinin içinde bu kadar faizin ödenecek olması şunu anlatıyor; “Faiz haramdır” diyenler devleti Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizinin ödendiği döneme soktular. Sonuç, biz tefecinin eline düştük demektir. Bu gün geldiğimiz nokta itibarıyla iktidar işleri içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Geçen sene Kasım’da orta vadeli program açıkladılar, döviz kurunu 2022’de 9.27, enflasyonu ise 9.8 tahmin ettiler, bunu gören vatandaşta güven duygusu kalır mı? Vatandaş elindekini kaybetmemek için döviz veya altın alma çabasına girdi. O nedenle bu iktidar gitmeden ekonomiye güven gelmesi mümkün değil, siyasi ahlak ve sorumluluk gereği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın artık kenara çekilmesi gerekmektedir. Önümüzdeki seçim, en kötü şartlarda hayat mücadelesi verenlerin seçimi olacak.