19 Mayıs 1919’da anavatanı kurtarmak için Samsun’a çıkan Atatürk, 19 yıl sonra, 19 Mayıs 1938’de de Hatay’ı kurtarmak için Mersin’e gitti. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da attığı ilk adımı, 20 Mayıs 1938’de Mersin’de attığı son adımla tamamladı.


Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak başlattığı bağımsızlık savaşı Türkiye’yi kurtarmıştı. Ancak Sancak (Hatay) sınırlarımız dışına kalmıştı. Suriye’de manda yönetimi kuran Fransa, Hatay’ı da kontrol ediyordu. Atatürk, “şahsi davam” dediği Hatay’ı kurtarmak istiyordu. 1938 bahar aylarında Hatay konusu yeniden gündemdeydi. Türkiye, Hatay’ın özgürlüğüne kavuşmasını istiyor, Fransa ise buna izin vermiyordu. Yabancı basında Atatürk’ün ölüm döşeğinde olduğu söylentileri çıkmıştı. Bunun üzerine Atatürk, hasta olmasına karşın, 19 Mayıs 1938’de kalktı, Hatay’ın burnunun dibindeki Mersin’e gitti. Oradan Adana’ya geçti. Orduları denetledi. Hatay’ı bırakmak istemeyen Fransa’ya, “Daha ölmedim. Dimdik ayaktayım. Ordularımın başındayım” mesajı verdi.

Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak anavatanı kurtarmak için ilk adımı atmıştı; 19 Mayıs 1938’de Mersin’e giderek de Hatay’ı kurtarıp anavatana katmak için son adımı atıyordu.

HATAY’IN KURTULUŞ SÜRECİ


20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’na göre Fransa Anadolu’da işgal ettiği yerlerden çekildi, Türkiye- Suriye sınırı çizildi. Ancak Hatay, Fransa’nın elinde kaldı.

15 Mart 1923’te Adana’ya giden Atatürk, kendisini karşılayan Hataylılara “40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz. Günü gelecek siz de kurtulacaksınız” dedi. Böylece Büyük Önder, Hataylılara büyük bir söz verdi. Hatay artık onun “şahsi davası”ydı.

6 Eylül 1936’da Suriye’deki manda yönetimine son vermeyi kabul eden Fransa, Hatay’ı da Suriye’ye bırakıyordu. Bunun üzerine Atatürk hemen harekete geçti. Türkiye konuyu, 26 Eylül 1936’da Milletler Cemiyeti’ne taşıdı. Milletler Cemiyeti, Ocak 1937’de Hatay’a 3 kişilik bir gözlemci heyeti gönderdi. Milletler Cemiyeti temsilcisi Sandlar hazırladığı raporda, bölgedeki Türk çoğunluğu dikkate alarak Hatay’ın Suriye’den “ayrı varlık” sayılmasını önerdi. Milletler Cemiyeti, Sandlar’ın raporu doğrultusunda Hatay için bir anayasa taslağı hazırladı. Anayasaya göre bağımsız bir Sancak (Hatay) Devleti kurulacaktı. Hatay Devleti, yaklaşık 40 üyeli bir parlamento tarafından yönetilecekti. Bunun için Hatay’da seçimler yapılacaktı.

Hatay’ı Türklere bırakmak istemeyen Fransa son koz olarak seçimlere müdahale etmek istedi. Fransa, Hatay Meclisi’nin Türklerin kontrolüne geçmemesi için Türkleri korkutup bölgeden uzaklaştırmaya, bölgede demografik yapıyı değiştirmeye, seçmen listelerini ona göre düzenlemeye kalktı. Fransa’nın, seçimlerden önce Hatay’daki Türkleri azınlığa düşürmek istediği görülüyordu. 23 Mayıs 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesi manşetten şu haberi veriyordu: “Fransızların Şekaveti (Eşkıyalığı), Hatay Türklerini ekalliyette (azınlıkta) bırakmaya uğraşıyorlar. Türk listesine yazılmak isteyenler kasten diğer listelere geçirilmektedir.”

Fransa bir taraftan seçimlerde Türkleri azınlığa düşürmek için Hatay’da türlü dolaplar çevirirken, diğer taraftan da Hatay’daki Türk direnişini kırmak için Atatürk’ün ölmek üzere olduğu haberlerini yayıyorlardı.

Cumhuriyet, 23 Mayıs 1938

Ankara’dan Mersin’e Gidiş


1938 yılı Mart ayı sonlarında doktorları Atatürk’ün tam bir buçuk ay boyunca 24 saatin 23 saatini dinlenerek geçirmesini istediler. Bu süre dolar dolmaz hemen ayağa kalkan Atatürk, 14 Nisan 1938’de Afet İnan’a yazdığı mektupta “Hastalık durmamış, ilerlemiştir…” diyordu.

1938 yılı Mayıs ayı ortalarında Suriye kaynaklı bazı haberler Fransa basını yoluyla Avrupa’ya yayıldı. Bu haberlere göre “Felç olan Atatürk yerinden kımıldayamaz olmuştu!”

18 Mayıs 1938’de Beyrut’tan bütün Avrupa ve Amerika’ya gönderilen bir telgraf bardağı taşıran son damla oldu. Söz konusu telgrafta “Atatürk’ün devlet işlerine bakamayacak biçimde hastalandığı” bildiriliyordu. 19 Mayıs 1938 tarihli Akşam gazetesi manşetten şu haberleri veriyordu: “Çok Çirkin ve Bayağı Bir Hareket, Beyrut’tan Atatürk’ün sağlığı hakkında yalan haberler yayılıyor. Hatay seçimleri baskılar içinde hedefinden saptırılırken Beyrut’tan çıkan uydurma haberler yayılıyor. Hatay’daki Türklere ateş açıyorlar.”

AKŞAM, 19 Mayıs 1938


Bu haberleri duyan Atatürk beyninden vurulmuşa döndü. Daha ölmediğini, ayakta olduğunu ve Hatay konusundaki kararlılığını herkese göstermek için Hatay’ın burnunun dibine Mersin’e gidecek, oradan Adana’ya geçecek; orduları denetleyerek gövde gösterisi yapacaktı. Hatay konusunda Fransa ve Suriye’yi son kez uyaracaktı.

Hastalığı tam olarak geçmemişti. Kısa süre önce 24 saatin 23 saatini sırt üstü yatarak geçirmesi gerekirken, şimdi yorucu bir yolculuğa çıkacaktı. Hasan Rıza Soyak şöyle diyor: “Kendini bildiği günden beri, bütün hayatı boyunca her memleket vazifesine sınırsız bir feragat ve fedakârlıkla atılan; Sakarya’da günlerce kaburga kemikleri kırık, sargılar ve ateşler içinde dövüşen eşsiz kahraman, bu sefer de memleket ve vazife uğruna sıhhat ve hayatını hiçe sayıyordu.” (Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C.II, s. 740) 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarken böbreklerinden rahatsızdı, İspanyol Gribi’ni yeni atlatmıştı. 19 Mayıs 1938’de Mersin’e giderken de karaciğerinden rahatsızdı. Karnı su toplamaya başlamıştı.

19 Mayıs 1938; 19 Mayıs 1919’un 19. yıl dönümüydü. O gün o zamanki adıyla Spor ve Gençlik Bayramı törenleri vardı. Atatürk o gün, saat 14.00’da Başbakan Celal Bayar’ı kabul etti. Saat 15.00’ten itibaren Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda törenleri izledi. Stadyumun şeref tribününde Yugoslavya Savaş ve Denizcilik Bakanı General Mariç’le de görüştü. Akşam saat 17.00’da özel treniyle Ankara’dan Mersin’e hareket etti. Atatürk’e Cevat Abbas Gürer, Kılıç Ali, Salih Bozok, Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ile doktorları Neşet Ömer İrdelp, Ahmet Ediz gibi yakın dostları eşlik etti.

Atatürk 20 Mayıs 1938’de saat 13.00’da trenle Ankara’dan Mersin’e geldi. Mersin’e geldiği o gün Başbakan Celal Bayar’a şu talimatı verdi: “Mustafa Kemal Atatürk şu andan itibaren Mersin’dedir. Hatay meselesini bitirinceye kadar da Mersin’de kalacaktır.” Bu mesajın Avrupa’da ve Fransa’daki etkisi büyük olacaktı.

Atatürk’ü taşıyan tren Mersin’e gelmeden saatler önce istasyon ve civarı mahşeri bir kalabalıkla dolmuştu. Atatürk, on binlerce Mersinlinin “Yaşa, var ol ulu önder!” sloganları ve şiddetli alkışları arasında tebessüm eden bir yüzle trenden inerek halkı selamladı. Daha sonra orduyu denetledi. Sonra istasyon meydanına kadar yürüdü. Burada piyade ve topçu birliklerinin ve öğrencilerin resmi geçidi başladı. Hava çok sıcaktı. Atatürk, şapkası elinde, dimdik ayakta yarım saatten fazla askeri selamladı. O hasta haliyle, o boğucu sıcakta uzun süre ayakta kalabilmek için kendini çok zorladı. Tüm enerjisi tükenmek üzereyken askere “marş marş” komutu verdi. Çok yorulmuştu. Bir ara bayılır gibi oldu, ama kendini çabuk toparladı. O sırada fotoğraf çekilmesine izin verilmedi. Hemen geri dönmesini isteyen Dr. İrdelp’i kesin bir dille uyararak programa aynen devam edilmesini istedi. Daha sonra bir davet üzerine boğucu sıcak altında kentin dışında yeni yapılmış demiryolu makas düzenini görmeye gitti. Akşam, kalacağı vali konağına geldi.

Atatürk, ertesi gün 21 Mayıs 1938’de Viranşehir Harabeleri’ni gezdi. 22 Mayıs 1938’de saat 18.00’a kadar vali konağında meşgul olan Atatürk, akşamüstü denizde bir motor gezisi yaptı. Gece saat 21.00’da bir fener alayı düzenlendi. Bütün Mersin baştan başa renkli fenerlerle donatılıp elektrikle aydınlatıldı. Halk evi bandosu eşliğinde kalabalık bir grup belediye parkında Atatürk’ün kaldığı konağın önüne gelerek sevgi gösterilerinde bulundu. “Yaşa, var ol Atatürk” sesleri her tarafta yankılandı. Denizden ve karadan havai fişekler atıldı, düdükler çalındı. Bu sırada Atatürk de konağın balkonuna çıkarak halkı selamladı. 23 Mayıs 1938’de akşama kadar vali konağında dinlenen Atatürk, akşamüstü Mersin’de bir gezinti yaptı. Sokaklara dökülen halkın coşkun tezahüratlarıyla karşılaştı. Mersin’in portakal bahçelerini gezdi.

Mersin’den Adana’ya Gidiş


Atatürk, 24 Mayıs 1938’de saat 13.00’da halkın candan sevgi gösterileri arasında Mersin’den ayrıldı. 13.50’de Tarsus’a geçti. Burada bir süre parkta dinlendi. Halkın sevgi gösterileri arasında 15.00’da özel treniyle Adana’ya hareket etti. 15.50’de Adana’ya ulaştı. Tüm Adana bayraklarla süslenmişti. Cadde ve sokaklar Atatürk’ü karşılamak isteyenlerle dolup taşmıştı. Trenin istasyona girişiyle birlikte alkışlar ve bağrışlar istasyon meydanına yayıldı. Fabrikaların düdükleri çaldı. Atatürk, halkın ve askeri kıtaların sıralandığı istasyon caddesini ağır ağır geçip Atatürk Parkı’nın önünde durdu. Bir süre sonra piyade topçu birlikleri Atatürk’ün önünden resmi geçide başladılar. Her bölüğün önünde her bataryanın geçişi halkın büyük takdiriyle karşılanıyordu. Atatürk’ün yüzünde gurur ve memnuniyet ifadesi vardı. Atatürk resmi geçidin ardından tüm komutanların ellerini sıktı. Askeri birliklerin düzen ve canlılığından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Daha sonra Ulus Parkı’na geçip burada da bir saatten fazla kaldı. Yetkililerden şehrin imarı hakkında bilgi aldı. Ulus Parkı’ndan çıkışta caddeyi dolduran öğrencilerin sevgi gösterisiyle karşılaştı. Sonra otomobille trene geçti. Trenin penceresinden halkı son kez selamlayarak akşam Adana’dan ayrıldı. (Cumhuriyet, 25 Mayıs 1938, s.1-3)

Cumhuriyet, 23 Mayıs 1938


Atatürk, Mersin ve Adana ziyaretleri sonunda iyice yorulmuştu. Artık ayakta durmakta zorlanıyordu. Ateşi iyice yükselmişti. Adana’dan hareket etmeden önce Ankara’ya şu telgraf çekildi: “Geliyoruz, yürüyemeyebilir, stop!

Atatürk’ü taşıyan tren 25 Mayıs 1938’de Ankara’ya ulaştı. Atatürk trenden yavaşça indi. Adımlarını atmakta zorlanıyordu. O sırada Atatürk’ü karşılayanlar arasındaki Şükrü Saraçoğlu, Falih Rıfkı Atay’a dönerek şöyle fısıldadı: “Falih, Atatürk’ün yüzüne bak. Bu ölü rengi! Atatürk ölüyor!”

Atatürk, 26 Mayıs 1938’de Ankara’dan İstanbul’a hareket etti. 27 Mayıs 1938’de İstanbul’a geldi. 28 Mayıs 1938’de akşam Florya’dan Dolmabahçe Sarayı’na dönerken fenalık geçirdi. Yapılan muayene sonunda hastalığın ilerlediği, karnında su toplandığı anlaşıldı.

Gerektiğinde Türk Milletine Canımı Vereceğim


Felç olduğu söylenen Atatürk’ün kalkıp Mersin’e ve Adana’ya gitmesi, orduları denetlemesi, etkisini çok geçmeden gösterdi. 23 Mayıs 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesi, “Cenevre’de Türk Tezi Kabul Edildi” manşetiyle çıktı. Haberde “Hiçbir Türk’ün diğer cemaat listelerine yazılamayacağı kabul edildi” deniliyordu. Fransa, 6 Haziran 1938’de Hatay’da yönetimi Türklere bıraktı. 3 Temmuz 1938’de Türk-Fransız Antlaşması imzalandı. 4 Temmuz 1938’de Albay Şükrü Kanatlı komutasındaki ilk Türk birliği Hatay’a girdi. Ağustos 1938’de Hatay Meclisi için seçimler yapıldı. 40 milletvekilinden oluşan Hatay Meclisi’ne 22 Türk milletvekili seçildi. 2 Eylül 1938’deki meclis toplantısında ayyıldızlı kırmızı- beyaz bayraklı bağımsız Hatay Devleti kuruldu.

Atatürk, 1937’de örnek çiftliklerini Hazine’ye bağışladığında Başbakan İsmet İnönü Atatürk’e bir teşekkür telgrafı göndermişti. Atatürk, bu telgrafa cevap verirken, “Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim” demişti.

Öyle de yaptı!

Hatay’ı kurtarabilmek için hastalığına rağmen kalkıp Mersin’e ve Adana’ya gitmesi “milleti için canını vermekten” başka bir şey değildi. Türk yönetiminde bağımsız Hatay Devleti’nin kurulmasından 2 ay kadar sonra Atatürk hayata gözlerini kapadı.

Atatürk, ilk adımını da son adımını da milleti için attı; o milleti için yaşadı, milleti için öldü.