Toplumların, demokratik gelişmişlik seviyesi ile ayakkabılar arasında görünmez bir bağ vardır. İnsanlık, ilk ayakkabısını MÖ 8 binli yıllarda giymişti. Amerika’daki kaya mağarasında 1938’de bulundu. Ada çayı kabuğundan yapmışlardı. Mısır’da sonra MÖ 4 binli yıllardan kalma parmak arası sandaletler ortaya çıktı. Lanetli varsayılan buz adam Ötzi’nin MÖ 3 binlerde giydiği ayı postu, geyik derisi sandaletine de 20 yıl önce ulaşıldı. Roma, Bizans, Ortaçağ derken tarih boyu ayakkabılar, statü ve zenginliğin dışa yansıyan önemli objeleriydi. Anadolu’da, Selçuklular, Osmanlılar hatta Cumhuriyetin ilk yıllarında saraylılar, askerler, memurlar ve köylüler, ayakkabı kast sistemiyle sınıflandırılmıştı.

İMTİYAZLI SINIFLAR

Osmanlı’da, görev ve sosyal statüye göre renklere ayrılan ‘babuçi’ yani ayakkabıyı, kimin ne şartlarda giyeceğini belirlemek için padişah fermanı bile yayımlandı. Ordunun imtiyazlı sınıfı kapıkulu subayları, sarı renk giyerken gayrimüslimlere sarı renk katiyen yasaktı, ancak kırmızı ve siyah giyerlerdi. 1839 Tanzimat Fermanı’yla ayrılıkçı ayakkabı yasakları son bulsa da ayakkabı giymek öyle her yiğidin harcı değildi. III. Selim, 2 asır önce askerlere ayakkabı üretimi için Beykoz’da bir tabakhane kurdu. II. Mahmut burayı bir kundura fabrikasına dönüştürse de halka satış yoktu. Atatürk, zenginlik ve soyluluğun sembolü ayakkabılarla kurulan, bu görünmez sınıf sistemini yıkmak için önemli bir adım atarak 1933’de Beykoz Kundura Fabrikası’nı açtı.

FABRİKA OKULLAR

Anadolu halkının, milli mücadele yıllarında bırakalım ayağına giyecek ayakkabıyı, çarığı bile yoktu. Halkın, ayakkabı sorununu çözmek için TBMM’de gizli celseler bile yapıldı. Türk milletinin, eğitimden sanata, spordan müziğe, kadın-erkek eşitliğinden seçme-seçilme hakkına kadar demokrasi yolculuğunda önemli bir yeri olan Beykoz Deri Fabrikası, sonradan Sümer Bank’a devredildi. Cumhuriyetin sosyal, kültürel, entelektüel, ekonomik kalkınma lokomotifi olan bu fabrikalarda sadece kağıt, demir çelik, ayakkabı, tekstil üretilmiyordu. Fabrikalarda açılan kreşler, ilkokullar, laik demokratik rejimin eğitimle kalkınmasının öncüsüydü. İşçi çocukları, ilk kez devlet bursuyla yurt dışında gidip üniversite okudu.

ASKER POSTALLARI

Cumhuriyetin, ‘Fabrika Okulları” görülen bu fabrikaları AKP iktidarı büyük bir iştahla, “Parayı veren düdüğü çalar” diyerek satıp nakite çevirdi. Başmak, cicime, çapula, çizme, çedik, pabuç, edik, fotin, galoş, mest, kauçuklu, merkub, nalın, sandal, terlik, tokmak, kundura derken Osmanlı’dan Cumhuriyete 200 yıl boyunca Türk toplumunun sosyal statü ve demokrasi yolculuğunu ifşa eden taşıyıcıları olan bir ayakkabı fabrikasına bile katlanamadılar. Atatürk’ün temelini attığı milletin demokrasiye olan güçlü bağları, 27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Eylül 1980 ihtilalinde, asker postalının sokağa çıkmasıyla koptu. Askerin, ayak sesi postallar, demokratik kurum ve kavramları ezip geçti.

MİLYONLUK KUTULAR

Kara lastikli, köylü Çoban Sülo yani Süleyman Demirel’i, cumhurbaşkanı yapan sistemin adı cumhuriyettir. Serbest piyasalı Özal’lı yıllarda, kendisinin de dediği gibi ancak işini bilenler kundura giyebildi. AKP’nin 20 yıllık iktidarında, 8-10 bin dolarlık dünya markası denge ayakkabıları sahneye çıktı. Kayırmacılık, torpil, rüşvet, yolsuzluk, yoksullaşmaya itiraz eden halk, bu kez karşısında dili pabuç gibi siyasetçileri bulacaktı. Ayakkabıların yerini içinden milyon dolarlar çıkan yolsuzluk sembolü ayakkabı kutuları aldı. Asrın lideri cuma namazındayken ayakkabısı korumaya alınınca ‘korumalı ayakkabı’ ve ayakkabı fırlatılınca da ‘uçan ayakkabı’ literatüre girdi. “Teröristlerin ayakkabı numarasın biliyoruz” sözüyle terörle mücadele pabuç boyuna endekslendi. TBMM’de vekiller, nişan alıp birbirine ayakkabı fırlatınca ayakkabı artık bir silahtı.

AYAK BAĞLARI

Türkiye’de bu hafta vizyon farkıyla cehalet ve liyakat yarıştı. CHP’nin, ‘Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı’ toplantısını yaptığı gün, AKP de Şanlıurfa’da miting yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu, MIT’de hocalık yapan, dünyanın en iyi ekonomistlerinden Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nu kürsüye çıkardı. Erdoğan’da, “Ayağında Kundura” türküsüyle 1977’de meşhur olup, “Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık” diyen İbrahim Tatlıses’i yanına aldı. Prof. Dr. Acemoğlu’na etnik kökeni üzerinden saldırılınca Prof. Dr. Özgür Demirtaş, “Daron’un ayakkabısının bağcığı olamazsın!” cümlesiyle tokat gibi bir cevap yapıştırdı. Demokrasi yolculuğumuzda ayakkabı, ayakkabı kutusu, ayakkabı bağcığı derken artık eğitimli insanlara ayak bağı olunmasın yeter!