Duyarlığını ve düşüncelerini beğeniyle karşıladığım Sayın Orhan KÖSEOGLU’nun bir yazısını okurlarımızla paylaşmanın mutluluğuyla :

Muhalefet partileri bir araya gelerek, başkanlık sisteminin memlekete getirdiği zararları görüşmek suretiyle yeniden parlamentonun yetkisini artıracak düzen kurmak için sürekli çalışıyorlar. Büyük hedeflerinin güçlendirilmiş parlamenter sistem olduğunu açıkladılar.

Şimdi sıradan vatandaşlar olarak parlamento güçlenince ülkenin hangi problemlerinin çözüleceğini anlamakta güçlük çekiyoruz! Gelişigüzel açıklamalarla bu dönemin yaralarının sarılacağını ummuyoruz.

- Türkiye şeyhler, tarikatlar ülkesi olamaz, sözü için ne düşünüyorsunuz?

- Bu parlâmento Türkiyeyi laik / seküler bir yaşam tarzına götürecek mi?

- Yoksa çocuklarımız bu ortaçağ sistemi ile eğitime devam mı edecekler?

- Bugün bütün toplumun derdi olan geçim sıkıntısını nasıl hafifleteceğiz?

- Saray ve Meclisin denetimsiz israfından utanç duyuyor musunuz?

- Osmanlıda dahi görülmemiş bu çürümüş yönetimi nasıl cezalandıracağız?

- Bağımsız ve tarafsız bir yargımız olması için adliye sistemindeki bütün yargıç ve savcıları kadro dışı bırakarak yeni tayinler mi yapacağız?

- Yoksa mevcut yargıç ve savcılara yeniden hukuk dersleri mi aldıracağız?

- Diyanet İşleri Başkanı gereksiz fetvalarına devam mı edecek?

- Gençlerimiz iş bulamazken kaynaklarımız imamlara mı tahsis edilecek?

- Dış politikada yeniden onurlu bir Türkiye yaratabilecek miyiz?

- Ülkenin önemli konuları yine cumaları cami kapılarında mı belirlenecek?

Saymakla bitmeyecek ihtiyaç ve taleplerin en başında eğitim sistemi geliyor. Eğitim sistemimizi yeniden ve acele olarak yüz yıl önceki hedeflerine göre reforme etmek zorundayız. Dünya uygarlıkta ve teknolojide büyük sıçramalar yaparken biz yeniden din eğitimine yöneldik. Çocuklarımız dört yaşından başlayarak arapça Kur’an kursları ile beyinleri yıkandıktan sonra üniversiteye kadar din dersleri görmeye mecbur tutuluyorlar. Arap emirlik ve şeyhliklerini bilmiyoruz ama dünyanın hangi medeni ülkesinde böyle bir eğitim vardır? Artık ülkemiz sıfırdan başlayarak vatandaşlarını dini ve inancı ile konuştuğu dil üzerinden yargılanmayı bırakarak özde lâik bir yaşama yönelecek mi? Bugün seksen yaşın üzerindeki insanlarımız din eğitimi almadan tahsilini tamamlamıştır. Bu insanlar memlekete zararlı vatandaşlar mı oldular? Türkiye’de ülke yararına yapılan bütün önemli işleri bu nesiller yapmıştır. Şimdi gençleri, çocukları dine ve milliyetçiliğe zorlayarak nereye varacağız! HDP olmadan sağlam bir muhalefet cephesi kurulamaz. Bu partinin terörle bağı varsa bu bağı koparmaya çalışmak Erdoğan’ı yıkmak kadar önemlidir.

Din eğitimi üzerinde bu kadar ısrarla duruşumuzun sebebi, tarihimize bakınız, Osmanlı din baskısı yüzünden uygar toplumlardan asırlarca kopmuştur. Matbaanın bile bu topraklara üçyüz yıl geç geliş sebebi İslâmiyet engelidir. Ancak Cumhuriyetle laik eğitime geçen toplum İslâm baskısından kurtulmak suretiyle çağdaş düzene yöneliyor. 1950 yılından başlayarak politikaya inanç istismarı bulaştırılarak ülke eğitiminin yolu şaşırtılmış, giderek dejenere olan sistem imam hatip okulları ile Tayyip Erdoğan’ın kucağına bırakılmıştır.

Yalnız eğitim sistemimizi ıslah etmek onlarca yıla ihtiyaç gösterecektir. Eğitimi dine bağlamak ülkeyi yıkmak demektir. Afganistan önümüzdedir.

Ülkemizde yargı inanılamayacak kadar bağımlı hâle getirilmiştir. Geçmiş yıllardaki yargımızı göklere çıkaracak değiliz. Sayılamayacak adaletsizlik örnekleri ile doludur geçmişimiz ama bugünkü duruma geleceğimizi tahmin ve tasavvur etmek mümkün değildi. Artık tek kişiden emir ve talimat alan savcı ve yargıçların elinde dosyalar hazırlanarak yargı kararları alınıyor. Birkaç günde bitmesini beklediğiniz davalar aylar değil, yıllar sürmektedir. Böyle savruk bir yargılama düzenini hiçbir medeni ülkede göremezsiniz. Yargı bu çıkmaz içinde bocalarken demokratik hukuk devleti ne demek! Nasıl Meclisle en önemli konular ve yolsuzluklara dair milletvekillerinin görüşme talepleri reddediliyorsa, vatandaş da yargıda hak arayamıyor. Sedef Kabaş, Osman Kavala, Selâhattin Demirtaş’ın yargılanmaları, aradan asırlar geçse de fakültelerde okutulacak hukuksuzluklar olarak kalacaktır.

Korkumuz şudur; çoğunluğu muhafazakâr düşünceye saplanmış olan bu ittifak liderleri çağdaş ileri fikirlere hemen  “Evet” diyebilir mi?

Bu ucube sistemi kökten değiştirirken, eğitimi laik hâle getiremez, imam hatip üstün statüsünü kıramaz, küçük çocuklarımızı Kur’an kurslarından kurtaramaz, diyanet işlerini fetva kurumu hâlinde bırakarak milyarlar harcamasını önleyemez, yargımızı bağımsız ve emir alamaz hale getiremez, yolsuzlukları, soygunu önleyecek somut adımlar atamazsanız, demokratik hukuk devleti getirseniz de güçlendirilmiş parlamento yaratsanız da hatta toplumun desteğini alsanız da geleceğimiz yine karanlıklarda kalacaktır.