AKP’Lİ VEKİLİN BAŞKANI OLDUĞU DEPREM KOMİSYONU RAPORU


“Afet ile ilgili çalışmalarda, kurumlar arası koordinasyon eksikliği bulunmaktadır. Konuların ve kurumların önceliklerinin belirlendiği; birlikte çalışma esaslarını ve performansının ölçülmesini sağlayacak bir koordinasyon anlayışı ve koordinasyon hukuku geliştirilmelidir.”

Önümde bir rapor duruyor.

8 Temmuz 2010’da, Meclis Başkanlığı’na sunulmuş. Sunan da AKP İstanbul Milletvekili İdris Güllüce. İktidarın vekili Güllüce, diğer partilerle kurulan “Deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”nun başkanı.

154 sayfalık raporu okuyunca Kahramanmaraş merkezli “Asrın Felaketi-Asrın İhmali” depremlere karşı neden çaresiz kaldığımızı anladım.

Neden mi? Yazımın girişinde okudunuz:

“...Afet ile ilgili çalışmalarda, kurumlar arası koordinasyon eksikliği bulunmaktadır.”

13 yıl önce kurulan komisyon 13 yıl sonra yaşanan depremdeki “koordinasyonsuzluğun” habercisi olmuş maalesef! Neden koordinasyonsuzlukla başladım? Yanıtı belli! 6 Şubat sabahından itibaren kim, neden isyan etti? “Kimse yok mu? Sesimizi duyan var mı? Enkazdayız, neden kimse gelmiyor?” Büyük bir şaşkınlık vardı. Hatta; Hatay’da yapılan incelemeler sonrası açıklama yapan Erdoğan bile şöyle dedi:

“... Depreme çetin kış şartları da eklenince depremden sonraki ilk günlerde kimi eksiklik ve aksaklıkların yaşandığını biliyoruz. Kamu ve sivil toplum kuruluşlarının afet kapasitesinin ilk anda büyük ölçüde devre dışı kalması güçlükleri daha da arttırdı.(20 Şubat 2023)”



Bu açıklamadan yedi gün sonra da Erdoğan şunları kaydetti: “Maalesef ilk birkaç gün Adıyaman’da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Hava ve yol koşulları nedeniyle ilk günden gelemedik. Bunun için sizden ilk günler için helallik istiyorum. Her şeyin farkındayız ve gereğini yaptığımızdan, yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. (27 Şubat 2023)

Bunun nedeni “afet kapasitesinin büyük ölçüde devre dışı kalması”! Oysa 2010’da bu tespit yapılmış. Altını bir kez daha çiziyorum ve rapordan yine aktarıyorum: “Afet ile ilgili çalışmalarda, kurumlar arası koordinasyon eksikliği bulunmaktadır.”

Dönelim rapora...


İmar affı eleştirilmiş ama...


Deprem Komisyonu saptamış:

“Başta deprem olmak üzere, afet yönetiminde üzerinde özellikle durulması gereken sorunlar aşağıdaki gibidir. Ülkemiz yerleşmelerinde mevcut olup ancak algılanma eksikliği nedeniyle tanımlanması yapılmayan veya yapılamayan çeşitli riskler bulunmaktadır. Bunlar:

- Yer seçimindeki faktörler

- Sektörel sorunlar

- Hızlı kentleşme

- İmar kolaylaştırmaları

- Ek imar yoğunlukları

- İmar afları

- Kullanım hataları

- Tehlikeli madde stokları

- Altyapı ve sanayinin korunmasızlığı

- Acil durum hizmetlerinin yetersizlikleri

- Her tür tedbirin devletten beklenilmesi

- Kurumsal ve yasal düzenlemelerde zarar azaltmaya önem vermeme

- Kaynak yaratma ve kaynak yönetme verimliliğinin azlığı gibi çeşitli gruplar altında sıralanabilir.”

Bütün bunları tespit ediyorsun, “imar affı”nın yanlış olduğunu bile raporuna koyuyorsun ama iktidarın boyunca sekiz kez imar affı çıkarıyorsun! “İmar kolaylaştırmaları”, “Hızlı kentleşme”, “Kaynak yaratmama” diyorsun ama önlem almıyorsun. Çünkü... İktidar o günlerde “inşaat ekonomisiyle” büyüyeceğine inanıyordu. Nasıl mı? Erdoğan, 365 oda ve borsa başkanının katılımı ile gerçekleşen istişare toplantısında inşaat sektörüyle ilgili şu cümleleri kurdu: “Biz inşaat sektörüne asla dur demedik. İnşaat sektörüne yürüyün dedik. Başı da TOKİ çekti. İnşaat sektörüne dur, sanayiye ilerle derseniz çöküntü başlar. (15 Aralık 2014)”

Rapora devam...

Sanki iktidarda AKP yoktu!


2010’da Meclis’te kurulan komisyon saptamış:

“Gerek dünyada doğal afetlerin yarattığı kayıpların giderek artış göstermesi, gerek doğal çevre ve sistemlerin gösterdiği dengesizlikler, iklim değişikliği, büyük ölçekli teknolojik ve biyolojik tehditlerin artışı, gerekse ekonomik sistemlerde karşılaşılan çöküşler gibi çok yönlü etkenler, tüm toplumsal sistemlerde risklerin gözetilmesini ve riskleri göz önüne alan planlama biçimlerinin geliştirilmesini günümüzde zorunluluk haline getirmiştir. Bu konuda uluslararası kuruluşların yaklaşık yirmi yıla yakın çabalarını aşağıdaki noktalarda özetlemek olanaklıdır:

Afet öncesinde risklerin azaltılması, afet kayıplarını da azaltacaktır.

Sürdürülebilir Planlı Kalkınma için her ölçekte öncelik, risk belirleme ve azaltma yöntemlerine verilmelidir.

Asıl hedef, risklerin yüksek olduğu yerleşmelerin belirlenmesidir.

Sorumluluk paylaşımı için katılım araçlarına başvurmak gereklidir.

Dar gelirli kesimler desteklenmelidir.”

Peki... Sürdürülebilir planlı kalkınma yaptın mı? Dar gelirliyi desteklendin mi? Neyse yazıyı yine Erdoğan’la bitirelim. Çünkü; 2019’da “inşaat ekonomisinden” vazgeçen iktidarın lideri sanki 20 yıldır iktidarda değilmiş gibi konuşmuştu: “Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarımız, buraları betona, toprağa çevirme gayreti içinde olanlar var. Ya şu para var ya, nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. (9 Ocak 2019)”