1999 DEPREMİNDEN 3 AY SONRA HAZIRLANAN MECLİS RAPORU:


Depremin üzerinden 14 saat geçti ve CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz isyanını sosyal medyadan duyurdu: “ACİL! Türkiye Taşkömürü Kurumu’ndaki (TTK) 500 arama kurtarmacıdan şu ana kadar sadece 85’i yola çıkarıldı. Bu kurtarma ekiplerinin harekete geçebilmesi için AFAD’ın resmi talebi ve onayı gerekiyor. Madenciler hazır, AFAD neyi bekliyor! Zaman daralıyor! TTK’nın arama kurtarma uzmanı madencilerinin acilen sivil veya askeri uçaklarla deprem bölgesine taşınması gerekiyor!”

Sonra ne oldu? Madencilerin disiplinli, planlı ve tecrübeli dokunuşlarıyla enkazdan sayısız yurttaş çıkarıldı. Bunu da iktidar ve medyası “destan-mucize” tanımlamaları üzerinden izleyicisi ve okuyucusuyla paylaştı.

Neden madenciyle başladım? Çünkü dün bir rapor daha bitirdim. Bugünlerde, geçmiş-gelecek arasında bağlantıyı sağlamak için arşivin ne kadar önemli olduğunu herkes fark etti. 17 Ağustos 1999’daki “Büyük Marmara Depremi”nden 10 gün sonra kurulan “Deprem Araştırma Komisyonu” çalışmalarını 23 Aralık 1999’da tamamlayıp raporunu TBMM’ye teslim etti. Her partiden isim vardı bu çalışmada.

Önce şu tespitle başlayalım:

“... Bölgede yaşanan felaketin üzerinden iki hafta gibi bir süre geçmesine rağmen kriz masalarının deprem şokundan kurtulamadıkları görülmüştür. Geçmişte yaşanan depremlere rağmen; imar planlarında yanlış yer seçimi, alüvyon arazilerin gerekli zemin etüdleri yapılmadan imara açılması, yapılaşma sürecinde deprem şartlarına uyulmaması, siyasi ve rant kaygılarından kaynaklanan yoğunluk artışı, gereğinden fazla kat yapımına izin verilmesi ya da kaçak yapılan binalara imar affı ile ruhsat verilmesi sonucunda bölgede ağır hasar ve can kaybının meydana geldiği görülmüştür. (Sayfa 25)”

24 yıl önce yapılan tespitlerle bugün arasında fark var mı? İmar planları, alüvyon arazi, siyasi ve rant kaygısı! Hatta rapor diyor ki: “... Kaldı ki, imar izni veren yerel yönetimlerin çoğunun, yeterli düzeyde teknik kadroya sahip olmadıkları ve planlama yetkilerini bilimsel verileri dikkate almadan siyasi geleceğe yönelik kullandıkları tespit edilmiştir.”

Liyakatsız kadrolara vurgu 24 yıl önce de yapıldı bugün de!

Zonguldak vurgusuna dikkat edin


Raporun sonuç bölümünde öneriler var. Şaşıracağınız bazı maddeler olduğunu da göreceksiniz. Neden mi?

Örneğin:

“... Son depremde değişik isimler altında arama ve kurtarma faaliyetlerine katılan gönüllü sivil örgütler teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.”

Hatırlayın; 1999’da AKUT’u tanıdık ve sonrasında “siyaset” bu kurumu hedef aldı, başındaki isim Nasuh Mahruki pasifize edildi. Uzun hikaye! Marmara depreminden sonra saha çalışması yapan Meclis’in vekilleri ne dedi raporlarında: Bu örgütleri teşvik edin. Peki biz ne yaptık? O gün AKUT’u bugün de AHBAP’ı hedef tahtasına oturttuk. Hatta; ‘hesap soracağız’ diyenleri bile gördük.

Bitmedi...

Yazımın girişinde CHP’li Deniz Türkyılmaz’ın 6 Şubat’ta attığı çığlığı okudunuz. 1999 depreminden ders çıkaran Meclis raporunda şu tespitin altını çizelim:

“... Bu anlamda, son depremde yapmış oldukları özverili çalışmalar ile büyük takdir toplayan Zonguldak maden işçilerinden olası felaketlerde de faydalanılabileceği hatırdan çıkartılmamalı ve bu amaç doğrultusunda gerekli araç ve gereçle donatılması için gayret sarf edilmelidir.”

24 yıl önce Zonguldak maden işçilerinden bahseden bir rapor var... 6 Şubat 2023’te yaşanan felakette ise madencileri getirmekte geciken bir iktidar var.

Talep belli: Kamucu planlama


Şimdi gelelim diğer önerilere:

Yeni bir deprem politikası oluşturulmalı, devlet politikası uygulanmalıdır.

Bilimsel çalışmaları koordine etmekle sorumlu bir ‘Deprem Araştırma Kurulu’ oluşturulmalıdır. Bu kurul aynı zamanda ulusal deprem politikalarının tespiti için çalışmalar yapmalıdır. ‘Ulusal Afet Bilgi Sistemi’ kurulmalıdır.

Afet yönetim sistemine doğrudan veya dolaylı olarak katkı sağlayan kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması çok önemli bir husustur. Etkin bir koordinasyon sağlanması için Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ve Deprem Araştırma Kurulu, Başbakanlığa bağlı bir müsteşarlık, başkanlık ya da bir bakanlık şeklinde yeni bir idari yapıya kavuşturulmalıdır.

Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmayı teşvik eden imar affı politikasından kesinlikle vazgeçilmelidir.

Kızılay’ın kuruluş ve teşkilat yapısı son Marmara depreminde yaşanan sıkıntılar ışığında yeniden gözden geçirilmelidir.

Sivil Savunma Birlikleri tüm ülke sathına yaygınlaştırılmalıdır.

Belediyelerin ve gönüllü kuruluşların deprem bölgelerine yapacakları her türlü yardıma destek sağlanmalıdır. Ayrıca afete uğramış belediyelere, diğer belediyeler tarafından yapılacak her türlü yardımı kolaylaştıracak yasal düzenleme getirilmelidir.

Afet anında iletişim çok önemlidir. Bir afet anında kesilmeyecek, bloke olmayacak, hızlı ve etkili bir haberleşme sistemi kurulmalıdır.

Zemin büyütmesi, farklı oturma, sıvılaşma gibi ek tehlikeler ciddiyetle incelenmeden, dolgu, yumuşak zemin ve fay üzerinde enine geçen yapılara, gerekli şartlar sağlanmadıkça kesinlikle izin verilmemelidir.

SONUÇ: Görüşlerine çok önem verdiğim, “Türkiye’nin Soğuk Savaş Düşünce Hayatı: Antikomünizm ve Amerikan Etkisi/Can Yayınları” kitabına zaman zaman başvurduğum akademisyen Cangül Örnek’in şu çağrısının peşine düşmekte fayda var: “Tüm bilim insanlarımız kamucu bir planlama talep etmeli. Kentlerin yaşanabilir mekanlar olması, öldürmeyen afet yönetimi, eğitimin sürekliliği hepsi buna bağlı.”