Kapitalizm, kapitalin (sermayenin) getirisini, götürüsünün üstüne çıkarma oyunudur. Nasıl futbolda amaç, yediğinden fazla gol atmaksa, kapitalizmde de başarı, istihdam edilen kapitalden, maliyetinden yüksek hasıla elde etmektir. Buna “iktisadi kârlılık” veya “iktisadi katma değer” yaratma denir. Sermayenin verimli kullanılması, emeğin değerini artırır. İktisadi kalkınma budur. İşletmelerde kapitalin iki hali vardır:

1. Finans kapital (borçlar ve öz kaynaklar),

2. Fizik kapital (sabit varlıklar ve stoklar).

Kapitalin bu iki hali, birbirinin ayna simetriğidir, biri olmadan diğeri olmaz. Diğer bir değişle parasal olarak bunlar birbirine denktir. Ekonomilerde iki tür enflasyon oluşur. Biri, mal ve hizmet fiyatları enflasyonu (TÜFE-ÜFE) diğeri varlık (menkul değerler ve gayrimenkul) fiyatları enflasyonu. Bunlar benzer oranlarda arttıkça denklik bozulmaz. Ama biri (genellikle varlık fiyatları) diğerini geçip balon yapınca denklik bozulur. Şişen balon patlar, borçlar karşılıksız kalır. Alacaklılar vadesi gelmiş alacaklarını alamaz veya vadesi gelmemişleri alamayacağım endişesine düşer. Panik satışları oluşur. Bu panik, oluşan krizi genişletir ve derinleştirir. Toplam talep daralır. Milli gelir düşer, işsizlik artar. Bunlar kapitalizmin sistemik çöküşleridir. Yani kapitalist sistem, işleyiş diyalektiği icabı bazen böylesi kötü durumlar yaratır. Bu bölüm, bir gazete yazısı için biraz ağır oldu. Amacım, ileri ülkelerde de niçin kriz çıkıyor sorusuna kısmi bir açıklama getirmekti. İsterseniz döner tekrar okursunuz.

BEYAZ FİLLER

2008 krizinin gelmekte olduğunu bilerek adını kâhine çıkaran iktisatçı Nouriel Roubini 2023 Ocak ayı başında “Kaçınılmaz Kriz” (The Unavoidable Crash) başlıklı bir makale yayınladı. Küresel bir krizin kaçınılmaz olduğu hususunda kendisiyle hemfikir değilim. Roubini, makalesinde krizin biraz da “beyaz filler” yüzünden çıkacağını söylemesi doğrusu çok hoşuma gitti. İşte bu konuda özellikle Türkiye bağlamında Roubini ile mutabıkım. Güneydoğu Asya’da fil, deve, at veya eşek gibi “üretim aracı” olarak kullanılıyor. Bunların çoğu gri renklidir. Doğada az sayıda da olsa, beyaz renkli, çok gösterişli, iri gövdeli, fazla yem yiyen ama pek bir işe yaramayan aptal filler de var. Bu sebeple iktisatçılar, getirisi düşük, maliyeti yüksek, ama gösterişi yerinde yatırımlara “beyaz fil” tabir ediyor. Bu tanımın içine, bireylerin egosunu şişiren çok büyük lüks konutlar, senede üç ay kullanılan süper yazlıklar, özel sektörün kârlılığı düşük büyük binalı gösteriş projeleri ve özellikle devletin (iktidarının diye okuyun) gurur kaynağı olan gereksiz, verimsiz ama görkemli altyapı yatırımları girer.

KARA DELİKLER

Atatürk Havalimanı’nı yıkıp, Sabiha Gökçen’i iğdiş ederek, asgari 10 milyar dolar dış borç alarak inşa edilen ve Türkiye ekonomisine yılda 900 milyon dolar faiz yükü bindiren yeni havalimanı bir beyaz fil değil, koskoca bir karadeliktir. Yassıada külliyesi de yıkılıp büyütülerek yenisi yapılan AKM de birer beyaz fildir. İstanbul Boğazı üzerine kurulan üçüncü köprü henüz oturmadan, dış borçla Çanakkale’ye asma köprü inşa ettirmek beyaz fil satın almaktır. Endem kulelerini battal edip, devasa yeni bir anten kulesi yapmak, beyaz fil seviciliktir. Çankaya köşkünü boşlayıp,1.500 odalı saray inşa etmek, ulaşımı kolay şehir içi hastaneleri yıkıp şehir dışına devasa hastaneler inşa ettirmek, Merkez Bankası’nı İstanbul’a taşımak, uçak inmeyen havalimanları inşa etmek beyaz fil sürüsü beslemektir. Görkemli AVM’ler özel sektörün beyaz filleridir. Birinci konut sorunu çözülmemişken milyonlarca yazlık ev inşa edilmesi halkın yavru beyaz fil düşkünlüğüdür. Roubini, batıdaki krizlerin nedeni, düşük faiz dönemleridir diyor. Bizim krizlerin nedeni de sıcak parayla, dövizi ucuzlatan, yüksek faiz yıllarıdır.

SON SÖZ: Sonuca takılıp kalma, sebebi ara.