Cumhurbaşkanı Erdoğan üçüncü defa zafer kazanmanın mutluluğu içinde “Türkiye Yüzyılı başlattık” dedi ya...

Bu sözlerden ne anladık?

Baskıların olmadığı...

Düşmanlaştırıcı, dışlayıcı, ayrıştırıcı dilin kullanılmadığı, karşı görüşte olanlara hakaret edilmediği...

Düşünce ve fikir özgürlüğüne saygılı, demokratik bir Türkiye olacağı umuduna kapılmıştık.

Fakat... Bir de baktık ki... Daha dün bir, bugün iki derken, tehdit başladı erken...

Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” müjdesini verdiği aynı gün, başlayan dönemin ilk işaretini gördük.

Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK’ün, seçimlerde iktidarı eleştiren 7 TV kanalını hedef alarak inceleme başlatması, önümüzdeki dönemin nasıl olacağını gösteriyor gibiydi...

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in:

“Millî iradeye, demokrasiye, seçim sonuçlarına saygı duymayan ve halkımızı aşağılayan, aziz milletimizi küçük düşürmeye çalışanların bu tutumlarına sessiz kalmayacağız” diye paylaştığı mesaj çok açık bir tehdit!

Bu sözler, kanallar hakkında kararın çoktan verilmiş olduğunu, boy boy cezaların hazırlandığını, incelemenin usulen yapılacağını anlatıyor.

Ebubekir Şahin’in başkanlığındaki RTÜK, hem savcı, hem peşin hükümlü bir hâkim rolünde...

Topun ağzında SCZ, Fox Tv, Halk Tv, Flash Haber, KRT, Tv 5 ve Tele-1 var.

Muhalefete hakaretler yağdıran, iftiralar atan yandaş kanallara hiçbir inceleme yok!

Sevsinler onun vicdanını, adaletini, demokratlığını!

★★★

Tehdit, gözdağı ve baskı dolu keyfi yönetim tarzının ülkede aynen devam edeceği anlaşılıyor.

Türkiye’nin İkinci Yüzyılı’nda hoşgörüsüzlük daha da artabilir, birçok gazeteci tutuklanıp hapse atılabilir, baskı ortamının ağırlığı daha çok hissedilebilir.

Ancak... Ülkede sürdürülmek istenen gerginliğin, ekonomik çöküntüyü unutturacağını sananlar yanılıyor.

Düşmanlaştırıcı nefret dilinin devam etmesi hiçbir soruna çözüm getirmeyeceği gibi, toplumu daha da kutuplaştırıp sıkıntıları arttırabilir.

Hesap vermeyen, sürekli parmak sallayıp baskı kurmaya çalışan yönetim anlayışı bizi Batı dünyasından tamamen kopartır, olan Türkiye’ye olur!

Avrupa’nın vize soygunu!


Eşi benzeri olmayan bu yönetim tarzıyla daha şimdiden Batı dünyasından kopmuş gibiyiz.

Avrupa ülkeleri Türk pasaportunu kara listeye aldı, Schengen vizesi almak bir işkence haline dönüştürüldü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Vize sorununu çözeceğiz” dedi, fakat nasıl çözeceğini anlatmadı. Dileriz çözer.

Avrupa ülkeleri Suriyeli, Afganistanlı, Iraklı sığınmacılardan korkuyor.

Türkiye’de bunlardan milyonlarca var ve bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapıldı.

Avrupa ülkelerine gitmek için vize başvurusu yapanların yarısından çoğunu, sonradan olma bu ithal vatandaşlar oluşturuyor.

Niyetleri belli! Avrupa’ya kapak atmak istiyorlar!

Avrupalılar da enayi değil ya... Başvuruların yarısından çoğunu reddediyor.

Reddetmediklerine ise çok kısa süreli vize veriyor.

Geri çevrilen vize başvuruları için, ödenen peşin paralar iade edilmediğinden vize işi soyguna dönüşüyor!

Başvuru paralarının üstüne yatan zengin Avrupa, bu çirkin vurgunu uygarlığına nasıl yakıştırıyor?

TEBESSÜM

Anaların hakkı ödenemez


Kadın, evlenip çoluk çocuk sahibi olan 30 yaşındaki oğluna sabaha karşı saat 4.00’te telefon eder.

Genç adam telefonu açar ve annesinin sesini tanıyınca “Önemli bir şey mi oldu anne? İnsan bu saatte uyandırılır mı?” diye sorar.

“Önemli bir şey yok oğlum” der kadın, “30 yıl önce bu saatte sen de beni uyandırmıştın, doğum günün kutlu olsun.”

GÜNÜN SÖZÜ

Milletin geleceği duada değil, iyi bir yönetimdedir!