Seçim tarihi için 14 Mayıs’ın işaret edilmesini değerlendiren Hüsamettin Cindoruk “Demokrasi tarihimizde 14 Mayıs uğurlu bir tarihtir. Muhalefet kazanmıştır. Yeni 14 Mayıs’ta da bu iktidar el değiştirecektir” dedi.



TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Türkiye’nin en deneyimli siyasetçi ve hukukçularının başında gelir. 1960 darbesinden bu yana bütün darbe ve muhtıraları yaşamış, 1960 ve 12 Eylül’de 2 kez hapis yatmış, 17’nci Dönem Meclis Başkanlığı sırasında bir süre vekaleten cumhurbaşkanlığı da yapmıştır. 68 yıldır Türk siyasi yaşamının içinde olan bilge bir siyasetçidir. 2017’de Türkiye Barolar Birliği’nin Onur Ödülünü de alan Sayın Cindoruk halen Milli Merkez Hareketi’nin Başkanı’dır.

Erken seçim olacak mı, Nisan’da mı olacak, Mayıs’ta mı, Haziran’da mı diye aylardır süregelen merak bir anda son buldu, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimin 14 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı. Bu açıklama sırasında yaptığı konuşmada neden 14 Mayıs tarihini seçtiğini de –bu nedeni çoğumuz önceden tahmin etsek de- söyledi; “Rahmetli Menderes 14 Mayıs 1950’de ‘Yeter, söz milletin’ demiş ve sandıktan büyük bir zaferle çıkmıştı. Milletimiz 73 yıl sonra aynı gün muhalefete de ‘yeter’ diyecektir”. Tabii o “muhalefet partileri” için yine hakaret içeren ifadelerle söyledi bunu ama ben “olması gerektiği gibi” yazdım ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neden sık sık Demokrat Parti ve Menderes’le AKP ve kendisi arasında bağlantı kurmaya çalıştığını da Menderes’i ve DP dönemini en iyi bilen kişiye; TBMM eski Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk’a sordum. Her zamanki gibi son derece ilgi çekici açıklamalar yaptı.

DEMOKRASİ RAYINA GİRDİ

■ Sayın Cindoruk, Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim tarihi olarak 14 Mayıs’ı verdi, bu durumda sizce neler olacak? Erdoğan’ın bu tarihi verirken Menderes ve 1950 seçimlerinden söz etmesini nasıl karşıladınız?

14 Mayıs uğurlu bir gündür demokrasi tarihimizde, çünkü 1950’de halk iktidar değişikliği yapmıştır, 14 Mayıs’ta iktidar kaybetmiş muhalefet kazanmıştır. Bir anekdot nakledeyim; 1950 seçimlerinde İstanbul’da o zamanki iktidar partisi büyük bir miting yapmıştı ve Vali Fahrettin Kerim, İnönü’ye “İşte İstanbul Paşam” demişti. Hakikaten büyük bir kalabalık toplamış; 100 bin kişi, sonra seçim sonuçları ortaya çıktı. Zamanın başbakanı Şemsettin Günaltay İstanbul’da seçimi kaybetti, Şoförler Cemiyeti Başkanı Senihi Yürüten Demokrat Parti listesinden seçimi kazandı ve o sürprizlerden sonra Türkiye demokrasi rayına girdi. O zamanki mizah dergilerinde bu konu çok işlenmiştir. Düşünün ki Şemsettin Günaltay müderris bir adam ama İstanbul’da 14 Mayıs’ta İstanbul’da halk ona oy vermedi, Şoförler Cemiyeti Başkanı’nı seçti. Aradan zaman geçti, 14 Mayıs yine bir iktidar değişimi ortaya çıkaracaktır ve hep şöyle söylerim; Atatürk’ün 2 başbakanının arasında iktidar el değiştirdi, son başbakanları İnönü ve Bayar. Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa iktidar değişikliği 14 Mayıs 1950’de seçimle olmuştur, şimdi yeni 14 Mayıs’ta da bu iktidar el değiştirecektir. İnşallah sandıktan çıkan sonuçlar beni doğrular, onu ümit ediyorum.

MIZRAK ÇUVALA SIĞMAZ

■ 6’lı Masa “Biz 6 Nisan’dan önce yapılacak bir seçime destek veririz, o tarihten sonraki bir tarihe Meclis’te oy vermeyiz” dedi. Bu olmadığı takdirde “Erdoğan Anayasa’ya göre 3’üncü kez cumhurbaşkanı adayı olamaz” dediler ama Erdoğan “Seçimi 14 Mayıs’ta yapacağım” dedi. Planı ne olabilir?

Kendisini kanunların üstünde görüyor ve kanunları uygulayacak olan Yüksek Seçim Kurulu gibi, Danıştay, Yargıtay gibi organları, yargıyı ayarlamaya çalışıyor. Zannediyorum ki öyle bir plan düşünüyor, mahkeme kararlarıyla bunu çevireceğini zannediyor. Türkiye’de yargı sıkıntısı var, yargı ve yargıçlar tamamen yürütme organına bağlı, onun için zannederim ki hesap ettiği; yargıyı arkasına alarak antidemokratik kararları onlara onatacaktır ama ne yaparsa yapsın mızrak çuvala sığmaz. Dediğim gibi ben 14 Mayıs’ı uğurlu sayıyorum, 14 Mayıs’ı kabul etmişse gidişi de kabul etmiştir.

AKP seçimi kazanırsa siyasal İslam rejimi kuvvetlenecek


■“Meclis’i feshetme yetkisini kullanarak gitmeyecek” diyorsunuz.

Hukukta formüller sonsuzdur, yargı organlarını ayarlamışsanız hukukla ilgili formül bulmak mümkün. Bulmuşlardır bir formül, bizim gibi düşünen hukukçular Anayasa’yı düşünüyoruz ve Anayasa’nın tatbik edilmesi gerektiğini söylüyoruz, Cumhurbaşkanı Anayasa’yı tanımıyor ki. Başörtüsünü Anayasa’ya koyuyor, aileyi koyuyor; aile tarifi yanlış. Türk ailesi geniş ve örfe dayalı bir ailedir, kabile gibidir, sadece “bir kadın, bir erkek ve çocuk” değildir, kayınbirader, yenge, baldız, eltiler, kuzenler, yeğenler, enişte, büyükanne, büyükbabalar vardır, o aile tarifi bile yeterli değil, yetersiz o tarifler.

■ Zaten siz muhalefet partilerinin AKP-MHP’nin hazırladığı Anayasa değişikliğini tartışmayı bile kabul etmemesi gerektiğini söylemiştiniz.

Evet, bence girmemeli, tahminime göre çoğu gireceğiz demiyor zaten,  girmeyeceklerdir ama girmeseler dahi o bir formül bulur onu da geçirir. Benim gördüğüm, İYİ Parti’nin girme niyeti var.

Meral Akşener “Halihazırda olan kanunlar bunun için yeterlidir, yasal veya anayasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur” demiş.

GÜÇ BİRLİĞİ ÖNEMLİ

İyi, buna sevindim, muhalefet bir arada durursa böyle seçime birkaç ay kala anayasa yapamazlar. Benim söyleyeceğim şu; Türkiye bu sıkıntının içinden siyasi iradesiyle çıkmak zorundadır, bütün muhalefet partileri; 6’lı Masa ve diğerleri her şeyi bıraksın ve bir araya gelsinler, şimdi güç birliği zamanıdır. 1957 seçimlerinde muhalefet partileri güç birliği yaptılar ve sonuç aldılar. Ben, bütün siyasi partilere güç birliği yapmalarını tavsiye ediyorum, gerekirse ortak liste yapsınlar. Çünkü bu seçim Türkiye’de kader seçimidir; iktidar partisi kazanırsa ortaya çıkacak rejim, siyasal İslam rejiminin kuvvetlenmesi olacaktır, Türkiye’nin bunun altından kalkması demokratik yollarla mümkün olmayabilir. 1960 senesinden beri başıma gelenleri düşünüyorum da Türkiye için tek çıkış yolu bu seçimdir.

14 Mayıs muhalefetin iktidara geldiği tarihtir


■ İlk soruya dönecek olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Menderes 14 Mayıs 1950’de ‘yeter, söz milletin’ dedi ve zaferle çıktı, biz de zaferle çıkacağız” diyor, kendini Menderes’le özdeşleştiriyor.

Ama yanlış veriyor, Menderes muhalefetti, kendisi iktidar ve o söz Menderes’e ait değil, “Yeter Söz Milletin” Demokrat Parti’nin seçim propaganda sloganıydı ve o sloganla muhalefet iktidar oldu. Bu 14 Mayıs’ta yine muhalefet iktidar olabilir, benzetme yanlış ama sonuç aynı çıkabilir.

■ Erdoğan’ın yaptığı Menderes benzetmesinde bir yanlış da Demokrat Parti’nin (Menderes’in) kazanmasıyla “çok partili sisteme” geçilmiş olması. Türkiye’de ise bırakın çok partili sistemi artık diğer partileri yok sayan bir iktidar var. Buna ne dersiniz?

1946’dan itibaren çok partili sisteme geçilmişti, 46’da hileli seçim yapıldı. Aradan geçen 4 sene zarfında demokratik rejim biraz daha yerleşti ve Demokrat Parti muhalefet partisi olarak iktidara geldi. 14 Mayıs “muhalefet partilerinin iktidara geldiği” tarihtir, söylediğim gibi iktidar el değiştirmiştir, 14 Mayıs uğur sayılacaksa muhalefet sayacak. Ben 14 Mayıs 1950’yi yaşadığım için söylüyorum; muhalefet iktidara geldi, 15 Mayıs’ta Türkiye’de bayram havası esti. Oylar gizli, tasnif açıktı, halkın önünde tasnif yaptılar. Mesela, benim ailemin oy kullandığı sandıkta açık havada tasnif yapıldı, o kadar demokratikti.

YSK HAKİMLERİNİ ayarladığını düşünüyorum


■ Muhalefet “6 Nisan’dan sonraki tarihe onay vermiyoruz” demesine rağmen bu karara katılmalı mı?

Muhalefeti dinlemiyor ki. Halk katılacak, buradaki sıkıntı şu; Türk halkı demokrasiyle ilgili konularda çok duyarlı değil, o nedenle ekonomik sıkıntıları gidereceğini düşünürse oportünist davranabilir, halkın çoğunluğu seçimlere katılırsa muhalefetin blokajı fayda sağlamaz.

■ Yani muhalefet seçime katılmaya mecbur kalacaktır diyorsunuz. Oysa Anayasa hukukçuları da “Nisan’dan sonra seçim sürecine girilmiştir, ondan sonra erken seçim olamaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan aday da olamaz” dediler.

Muhalefet seçime katılacaktır tabii. Bütün bunlar doğru olabilir ama karar verecek olan Yüksek Seçim Kurulu’yla hakimlerdir, onları ayarladığını düşünüyorum.

■ ”Yüksek Seçim Kurulu buna karışamaz” dediler.

Seçimlerle ilgili kararları YSK veriyor. Muhalefet en son olarak Anayasa Mahkemesi’ne gidebilir ama ben AYM’nin de Cumhurbaşkanı’nın aleyhinde karar vereceğini zannetmiyorum, yapısal olarak tamamen Cumhurbaşkanı’na bağımlı gözüküyor, verdiği kararların çoğu bu yönde kararlar.

Vatandaşı korkutmayın 64 milyon seçmen var SADAT ne yapabilir?




■ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SADAT isimli örgütün kapısına giderek onları “seçim güvenliğini tehlikeye sokacak girişimlerde bulunmakla” suçlamıştı. Son olarak SADAT’ın reklamının yayınlanmasından sonra “suikast tehdidi” olduğunu söyledi. Bu örgütlerden ortaya bir endişe yayıldı, siz ne düşünüyorsunuz?

Şimdi bak, böyle bağırışlar, aşırı tepkiler halkı korkutur, bir hadise olacak diye sandığa gitmez, aman yapmasınlar. SADAT da kim, ne yapacakmış, bana suikast tehlikesi var dediğinizde halk korkar. Öyle bir tehlike olamaz, Türkiye’de her şeye rağmen ordu, jandarma, polis güvenliği sağlayacaktır. 64 milyon seçmen var, on binlerce sandık var, ne yapabilir?

SANDIĞA GİTMEZLER

■ Bir sandıktan başlatılan bir olay büyütülemez mi, önceden her türlü önlemin alındığını iktidar açıklamak zorunda değil mi?

Bunların hepsi, seçmeni korkutma amaçlı girişimler vaktiyle denenmiştir, hiçbir sonuç alınamamıştır ama dediğim gibi bunu söyler, tehlike gibi gösterirseniz sandığa gidiş oranı azalır, kadın kendisi gitmez, kocasını göndermez. SADAT neymiş ya, boy gösterisi yapıp duruyorlar, 3-5 bin lira vermiş bir ilan düşürmüş ne olacak. SADAT’ı büyütürseniz sandık güvenliği kalmaz. İktidar sandığı ve ülkenin her köşesini koruyacak, hükümetin sorumluluğudur. Muhalefet partilerinin sandıklarda 5 müşahidi varsa, iktidarın 1-2 müşahidi olacak, işte biz öyle yapmıştık. Herkes müşahidini yollasın sandığı halk korur, hiç merak etmeyin sandıkta bir şey çıkmaz. Korkutursanız katılım oranı düşer, yine kendisi kazanır. Muhalefet partileri bu olayları neden büyütüyorlar anlamıyorum, bunlar bir çete, güvenlik kuvvetleri görevini sağlam yaparsa kimse olay çıkaramaz.


50 seçimlerinde halk sandığa el koymuştu


■ 1950 seçimlerinde parmak boyası var mıydı?

Hayır, o zaman parmak boyasına ihtiyaç yoktu, halkın iradesi vardı. Demokrat Parti’nin değerli insanlardan kurulmuş ocakları vardı, sandık başı müşahitleri vardı. 14 Mayıs günü halk sandığa el koymuştu. Ben lise son sınıftaydım gözümle gördüm, tasnif yapılırken halk sandığın başına çökmüştü, bir tek oy kaybı olmadı. Muhalefet oyları sildi, süpürdü, İnşallah yine öyle olacak.