CHP’Lİ MURAT BAKAN SEÇİM GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN TARTIŞMALARI VE İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN TALİMATINI SÖZCÜ’YE ANLATTI:

Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Murat Bakan, bir süre sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyeliğine seçilmiş, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde CHP Grup Başkanvekilliği, Grup Sözcülüğü, Hukuk Komisyonu Başkanlığı görevlerini yürütmüştür. İzmir Kent Konseyleri Birliği Kurucu Dönem Sözcülüğü ve Türkiye Kent Konseyleri Kurucu Üyeliği yapmıştır. Milli Savunma Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Üyesi’dir ve halen CHP İzmir Milletvekili’dir.


Asayişle ilgili bir görevi bulunmayan teknik alanlarda çalışan jandarma personeline bile “Oy verdikten sonra birliklerinize dönün” talimatı verildiğini belirten Murat Bakan, “OHAL süreci dahil hiçbir seçimde jandarma personeline böyle bir talimat gitmedi. Bu kararın neden alındığı, halka açıklanmalı” dedi.

Seçime birkaç hafta kala en çok konuşulan konuların başında seçim güvenliği geliyor. Ben de SÖZCÜ Televizyonu’ndaki programlarımda (Son olarak 16 Nisan’daki Her Açıdan’da) bu konuya uzun yer veriyorum. Son endişe; Pazartesi günü okur okumaz dikkatimi çeken, Jandarma Genel Komutanlığı’nın 20 Mart tarihli; “Seçimde görevli olan ve olmayan tüm personeline bölge ayırımı yapılmaksızın 14 Mayıs seçim günü oy kullanmalarının ardından birliklerine dönüp ikinci bir emre kadar hazır kıta olarak beklemelerini” bildiren emirle ilgili olarak başladı. Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Avukat Murat Bakan bu emir için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya; daha önce hiç uygulanmayan bu önlemin “Sanki ülkede sıkıyönetim Kanunu uygulanıyormuşçasına” neden alındığını sordu. Bu emrin verilmesiyle oy kullanacak jandarma personeline gizli bir baskı uygulanması mı amaçlanmaktadır? AKP’nin 7 Haziran 2015 tarihinde kaybettiği seçimin sonrasında ülkede meydana gelen asayişe müessir olaylar ve kanlı terör olaylarından sonra 1 Kasım 2015’te tekrarlanan seçimde dahi bu şekilde bir güvenlik tedbirine ihtiyaç duymayan iktidar şimdi bu “en üst seviyedeki” güvenlik tedbirlerini hangi sebeplerle, ne tür duyumlara istinaden almaktadır sorularının cevaplanmasını istedi. Aynı sıralarda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir toplantıda atılan “Vur de vuralım, Öl de ölelim” sloganlarına gülerek verdiği ve muhalefet milletvekillerinin de tepki gösterdiği “Gelecek, gelecek, onunda zamanı gelecek, bekleyin bekleyin” şeklindeki ifadesi düşünüldüğünde endişe duyanların haksız olmadığı sonucu çıkabilir. Bu önemli konuların iç yüzünü anlamamız için İzmir Milletvekili Sayın Murat Bakan’la konuştum.

JANDARMA HİÇBİR SEÇİMDE “BİRLİKLERİNİZE DÖNÜN” DEMEMİŞ!

■ Sayın Murat Bakan, Jandarma Genel Komutanlığı’nın tüm personeline verdiği bu emirle ilgili, hem siyasetçi hem de hukukçu olarak yaptığınız açıklama son derece önemli. Jandarmada uzun yıllar görev yapmış bazı önemli isimlerle konuştuğumda bunun doğal bir açıklama olabileceği ihtimalini de dile getirdiler. Sizin görüşünüzü alabilir miyim?

Benim Jandarma’da albay, astsubay, general düzeyinde yani her rütbede görev almış kendi kaynaklarımdan teyit alarak söylediğim şu; Jandarma hiçbir seçimde, mesela jandarmanın bakım fabrikası var, buradaki personeline ya da ikmal, lojistik veya diğer teknik sınıflardaki personeline “Siz oyunuzu kullandıktan sonra Pazar günü birliğinize dönün” dememiş. Sadece “asayişle ilgili personele” o bölge komutanlıkları ya da İl Jandarma komutanlıkları diyor ki “Siz seçimle ilgili, kendi tedbirinizi alın”, bugüne kadar hep böyle yapılıyor. Ama ilk defa bu gönderilen 20 Mart tarihli emirin 3’üncü maddesinde; “Seçim günü görevlendirilmeyen personel oylarını kullandıktan sonra birliklerine dönecektir” diyor.

1 KASIM SEÇİMLERİNE GİDERKEN JANDARMA BÖYLE BİR EMİR YAYINLAMAMIŞ! 

Yani, seçimle hiçbir ilişkisi olmayan, asayişle ilgili bir görevi olmayan, teknik alanlarda çalışan personeline dahi “Birliklerinize dönün” diyor. Ben de diyorum ki “Jandarma Genel Komutanlığı olarak 7 Haziran-1 Kasım arasındaki süreçte -bombalar patladı, çok ciddi terör olayları oldu, ülke kan gölüne döndü biliyorsunuz- bile 1 Kasım seçimlerine giderken, tüm o sıcak atmosferde dahi Jandarma Genel Komutanlığı böyle bir emir yayınlamamış. Bugün ne oldu da, hangi güvenlik tedbirine ihtiyaç duyuldu da Jandarma Genel Komutanlığı seçimle ve asayişle ilgisi olmayan personeline” Pazar günü oyunuzu kullandıktan sonra ikinci bir emre kadar birliklerinize döneceksiniz ve bekleyeceksiniz” diyor, asıl soru bu, ben Süleyman Soylu’ya bunu soruyorum ve bir milletvekili olarak denetim görevimin gereği olarak yapıyorum. “Sizin maksadınız bu” demiyorum, niyet okumuyorum, “Bugüne kadar alınmamış bir kararı niye aldınız, açıklayın” diyorum. OHAL varmış gibi. Olağanüstü hal koşullarında da böyle bir karar almamışlar bu arada. Olağanüstü hal durumunda biz seçime gittik, o zaman bile tüm personele siz “oyunuzu kullandıktan sonra birliklerinize dönün, hazır kıta olarak bekleyin” dememişsiniz, insanlar oyunu kullanmış evine gitmiş.

JANDARMA, İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NA BAĞLI, O NEDENLE CEVAPLAMASI GEREKEN KİŞİ SOYLU!



■ Peki, acaba bu seçimde diğerlerinden farklı olarak siyasetçilerden ve bazı terör örgütlerinden çok çeşitli tehditler duyuluyor ve özel bir endişe var, acaba bundan dolayı olabilir mi?

İşte onu açıklaması gereken Süleyman Soylu, ben de soruyu ona soruyorum. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na, Süleyman Soylu’ya bağlı. Bir de kırsalda görev yapıyor, kent merkezlerinde değil ama sadece kırsaldaki personele de yapmamış, mesela şunu yapsa anlarım; “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki personel” dese… “Kırsal alandaki personel” dese anlarım. Ama mesela Ankara’da Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi var, Akademi’deki eğitmen, öğretmen personel, bu personelin de oyunu kullandıktan sonra birliğe dönmesi gerekiyor, niye? Gerekçesi ne? Hangi tehlikeye karşı bu önlemi aldınız, bunu bize açıklamaları lazım. Seçim güvenliğini tehdit edecek nasıl bir durum var, ne bekliyorsunuz, nasıl bir beklenti içindesiniz? Ben bunu merak ediyorum, vatandaş da merak eder.

BUNU İFŞA ETMEK, GEREKÇESİNİ ARAŞTIRMAK BİZİM GÖREVİMİZ!

Ama benim şundan da endişem yok, kolluk kuvvetlerinin; hem jandarmanın hem de polisin kanun dışı bir uygulama yapacağına ilişkin hiçbir endişem yok, kanuna nizama uyacaktır onlar. Çünkü, seçim meşru koşullarda olacak, o meşruiyeti de kolluk kuvvetleri koruyacaklar, ben buna inanıyorum. İktidarın verebileceği bir kanunsuz emre de riayet etmeyeceklerini düşünüyorum, verseler de. Yani kimseyi korkuya, endişeye de sevk etmemek lazım bu süreçte ama bunu ifşa etmek, ortaya çıkarmak, bunun gerekçesini araştırmak bizim görevimiz.

TERÖRE KARŞI SÖYLÜYORSAN, NE BEKLİYORSUN, BEKLEMENE GEREK YOK!



■ Aynı sıralarda Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın bir toplantıda kendisine “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye bağıran bazı kişilere gülerek “Gelecek, gelecek, onun da zamanı gelecek, bekleyin, bekleyin” demesi de tepkilere neden oldu. “Ben terörü kast ettim” dese de tepkiler sürüyor. Bu 2 olay birlikte değerlendirildiğinde Akar’ın sözleri de yanlış algılanabilir. 

Niye yanlış algılanma olsun? Akar, hali hazırda hem aday, hem Milli Savunma Bakanı. Sen bu açıklamayı hangi sıfatla yapıyorsun? Eğer teröre karşı, teröristlere karşı “Bunun zamanı gelecek” diyorsan o zaman ne bekliyorsun, beklemene gerek yok.

Terörle mücadelenin zaman olmaz. Üstelik bunu askere söylemiyorsun, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne söylemiyorsun, seçim atmosferinde slogan atan sivillere söylüyorsun ve aynı konuşmanda 6’lı Masa’yı, Millet İttifakı’nı HDP’nin aday çıkarmaması üzerinden “terörle iltisaklandırarak” konuşuyorsun, “terörle iltisaklı partiler ittifaklarda buluşuyor” diyorsun. Peki, kardeşim sen Milli Savunma Bakanı’sın, adında “milli” olan 2 bakanlıktan birinin (Milli Eğitim, Milli Savunma) başındasın, Türk ordusunu yönetmişsin, TSK’nın adında “Türk” olmasından rahatsız olan, Türk Ceza Kanunu’nun başındaki “Türk”ten rahatsız olan, Türk Bayrağı’nın başındaki “Türk”ten rahatsız olan bir şahısla; Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’yla aynı listede yer almayı içine sindiriyorsun. 2014 yılında Zekeriya Yapıcıoğlu bir gazeteye verdiği bir demeçte, “PKK gidecek, IŞİD gelecek” şeklindeki bir iddiayla ilgili olarak diyor ki “HÜDA PAR’lılar niye böyle bir slogan atsın, onlar atsa atsa “PKK çökecek, Hizbullah gelecek derler” diyor. Aynı röportajda “Hizbullah’ı canlandırmaktan söz edilemez, Hizbullah zaten canlı ve silah bırakmadı” diyor. Bunu Hizbullah’ın temsilcisi söylemiyor, HÜDA PAR’ın Genel Başkanı söylüyor. Bütün süreçlere baktığınızda Hizbullah’la irtibatı, iltisakı çok açık olan, Hizbullah’a “terörist” diyemeyen bir siyasi partinin “federasyonu, özerkliği” kendi tüzüğünde bulunduran bir siyasi partiyle aynı saflarda almayı göze alıyor ama onu terörle ilişkilendirmiyor Hulusi Akar. Meşru bir siyasi partinin, HDP’nin seçmeni üzerinden, orayı marjinalize ederek, kriminalize ederek terörle iltisaklandırıyor ve arkasından diyor ki “Vur de vuralım, öl de ölelimin zaman gelecek.” Bundan 10 yıl önce benzer sözleri Devlet Bahçeli söylemişti, sanıyorum Bursa’da aynı slogan atılmıştı, o da “zamanı gelecek” diye aynı cevabı vermişti, onunla ilgili soruşturma açmışlardı diye hatırlıyorum. Burada Hulusi Akar’la ilgili soruşturma açılması lazım.

HÜDA PAR, HİZBULLAH’IN SİYASİ AYAĞIDIR, GENEL BAŞKANI AYNI ZAMANDA HİZBULLAH’IN AVUKATI!



■ Sadece Hulusi Akar değil, başta Cumhur İttifakı ve medyaları aralıksız şekilde 6’lı Masa partilerini, Cumhurbaşkanı adayları Sayın Kılıçdaroğlu’nu ve partinin önde gelen isimlerini PKK, FETÖ demeden terörle iltisaklı gösterme çabasındalar. İnanılmaz bir tablo var.

Şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin amiri olan, her yetkisini üstlenmiş olan Hulusi Akar “Bayrakla sorunum yok, niye Türk Bayrağı deniyor, niye Türk Ordusu deniyor” diyen ve “Hizbullah silah bırakmadı” diyen bir siyasi partiyle aynı listede yer almaktan beis duymuyor. Hizbullah’ın silah bırakıp bırakmadığının açıklamasını HÜDA PAR Genel Başkanı’nın değil, kendisinin yapması lazım. Hizbullahçıların Mustazaf Der diye bir dernekleri vardı, bu dernek kapatılınca partileşme kararı aldılar, yani tüm Emniyet İstihbarat, hem bu konuda bir risk analizi yapan Jandarma İstihbarat, Milli İstihbarat Teşkilatı, tamamı bütün bu geçmişi bilir. Yani, HÜDA PAR Hizbullah’ın bir meşru siyasi parti altında organize olan ayağıdır. Zaten kişilere baktığınızda HÜDA PAR’ın genel başkanı aynı zamanda Hizbullah’ın avukatı.

Ben de avukatım, bir avukatın iş seçme hakkı vardır, ben asla bir terör örgütünün avukatlığını yapmadım, yapmam da ama bu genel başkan Hizbullah davalarına bakıyor, kaldı ki Hizbullah’ın lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldükten sonra onun yerine geçen, uzun yıllar cezaevinde kalan Edip Gümüş -şu anda İran’da olması lazım- tahliye edildikten sonra onu yurt dışına kaçıran da 3 HÜDA PAR’lıydı ve 6’şar yıl ceza aldılar. Siz Hizbullah’a “terör örgütü” demeyeceksiniz, özerkliği, federasyonu savunacaksınız, yani Türkiye’nin üniter yapısına karşı bir tavır içerisinde olacaksınız, diğer tarafta Hizbullah’la organik bağınız olacak ve şu an TSK’nın başındaki Hulusi Akar sizinle aynı listeden girmekte beis görmeyecek, ben buna anlam veremiyorum. Devlet Bahçeli, adı “Milliyetçi Hareket Partisi” olan partinin genel başkanı bunda beis görmeyecek. Onun için, başkalarını sebepsiz yere “terörle iltisaklı göstermeye çalışırken” önce kendi listelerindeki HÜDA PAR’a baksınlar.

■ Sonradan Akar “Ben onun da zamanı gelecek derken terörü kastettim” dedi ama terör kendi içlerinde diyorsunuz.

Benim de bu durumda şunu sorma hakkım var; eğer terörü kast ettiysen niye bunu seçim sathı mailinde sivil insanlara karşı yapıyorsun, o slogan atanlar siviller, askerler değil. Madem sen PKK’yı kast ediyorsun, zamanı gelecek demene gerek yok, eğer PKK ile mücadele varsa bunu bugün yapmak zorunda değil misin, neden “gelecek” diyorsun, inandırıcı değil. Tekrarlayayım, Hulusi Akar’la ilgili soruşturma açılması lazım.