CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin son grup toplantısında Sayıştay yöneticilerine seslendi, “418 milyar doları raporlarında görmek istediğini, bu amaçla Sayıştay Başkanı’ndan randevu isteyeceğini, ayrıntıları onlarla konuşacağını” söyledi. Konuşulan öyle böyle değil tam 418 milyar dolar... Rakamın büyüklüğünü, hesap uzmanı olan Kılıçdaroğlu da biliyor. Elinde belgeler olmasa, Kılıçdaroğlu bu iddialı sözleri söylemezdi.

Sayıştay yetkilileriyle görüşme sağlanırsa, konuyla doğrudan ilgisi olması nedeniyle Sayıştay’ın yolsuzluk dosyalarının üzerlerini kapattığı, raporların sansürlendikten sonra yayımlandığı, ikinci raporun kamuoyuna açıklanmadığına ilişkin iddialar da konuşulacaktır.

O SÖZ ŞIK OLMADI

418 milyar dolar olduğu belirtilen kamu zararının nereden kaynaklandığı konusunda konuştuğum Sayıştay yetkilileri bundan bilgilerinin olmadığını söylediler. Kamu zararı varsa, bu zarar Sayıştay mevzuatı gereği hangi kamu kurumundan, iç borç mu, dış borç mu, ihale mi, altyapı mı, bakanlık mı, belediyeler mi olduğu Sayıştay’a belgeleriyle sunulması halinde anlaşılacak.

Bu belgeler incelendiğinde Sayıştay denetçileri bunu ihbar kabul edip üzerlerine gidebilir ve Sayıştay yargısına yansıtabilir. Kılıçdaroğlu’nun, kamu zararları konusundaki duyarlılığına konuştuğum bazı yetkililer teşekkür etti ama hakim statüsünde olan Sayıştay üyeleri için “Tehditvari” dil kullanılmasından da üzüntü duyduklarını belirttiler.

TANRIÇANIN GÖZBAĞI ÇÖZÜLÜYOR

Anayasa Mahkemesi’nde başkanlık seçimi yapıldı. Erdoğan döneminde Anayasa Mahkemesi üyeliğine atananların bazılarının, aynı dönemde atanan adaya oy vermemesi hayli dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi’nin adil kararlar üretebilmesinin iki yolu var: Liyakat anlayışı temelli seçimler ve mahkemeyi politize edecek adımlardan kaçınmak.

Son yıllarda yüksek yargı organlarının oluşumunda siyasetin egemen olduğu, tüm yüksek yargı organlarının kararlarının bu yolla mevcut iktidar lehine sonuçlanması hedeflendiğine ilişkin genel bir görüş var. Bu hedefe yönelik her adım ise yargımızda ve demokrasimizde erozyona yol açıyor. Adaleti sembolize eden, adalet ve düzen heykeli olarak bilinen tanrıça Themis’in gözünün bağı, AKP eliyle çözülüyor, bu durum tarafsızlık ilkesini etkiliyor.

FIRSAT BÖYLE DOĞUYOR

Nasıl İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, bazı yetkililerin deyimiyle Yargıtay’da “Dosya kapağı bile açmadan” Anayasa Mahkemesi üyeliğine Yargıtay üyeleri tarafından seçildiyse, İçişleri Bakan Yardımcılığı’ndan Sayıştay Başkanlığı’na atanan Muhterem İnce de, Sayıştay’ı öğrenemeden Anayasa Mahkemesi üyeliğine Sayıştay üyelerinin en yüksek oyuyla gönderilmişti. Hemen belirteyim Fidan ve İnce’nin kişilikleriyle ilgili değil,  bu seçimlerle yargıya nasıl bakıldığını, yargı mensuplarının yorumuyla aktarıyorum.

Anayasa Mahkemesi üyeliğindeki Sayıştay kontenjanı, TBMM adına denetim yapan kurumun Anayasa Mahkemesi’nde temsilini sağlayarak Anayasa hükmü ile güvence altına alınmıştı.

ADIM ADIM GİDİLDİ

Sayıştay kontenjanı için seçim yapılacağı anlaşılınca, Anayasa Mahkemesi’nde çoğunluğu sağlamak için fırsat doğmuş olacak ki Sayıştay üyelerine tanınan bu kontenjana İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce uygun bulundu. Hukukçu olmayanın, aday olması imkansızdı. Sayıştay’a tanınmış bir kontenjanı, mevcut Sayıştay üyeleri dışında kimse kullanamazdı. O halde önce İnce’yi Sayıştay’a üye yapma yoluna gidilmeliydi. Senaryo hazırlandı ve Sayıştay üyeleri Muhterem İnce’yi seçti.

SAYIŞTAY’I TANIMADAN

Sayıştay Genel Kurulu’ndaki Sayıştay üyeleri, kendilerine tanınmış kontenjanı ellerinin tersi ile itme konusunda adeta yarıştı ve gereğini de yaptı. Hemen hemen tamamı AKP döneminde seçilen üyeler ‘Bizim Anayasa Mahkemesi’nde temsil yeteneğimiz yok” dercesine İnce’yi aralarına aldı.

Mayıs ayında yapılan seçim sonrasında Sayıştay üyeliği koltuğuna oturan Muhterem İnce, Sayıştay üyeliği nedir, ne değildir daha anlamadan, Sayıştay kontenjanından boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday oldu. TBMM’ne gönderilecek üç aday belirlendi. Ne tesadüf ki 56 üyeden 3 üye Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday oldu. Çünkü Muhterem İnce’nin seçilmesi riske edilmemeliydi. TBMM’ne 3 aday gönderilecekti.

UMUT OLDU  

Sayıştay üyeleri İnce’ye 42 oy, kendi aralarından aday olan ve Sayıştay denetçiliğinden gelen meslektaşlarına ise 6 ve 8 oy vererek listeyi TBMM Başkanlığı’na gönderdi. CHP’nin katılmayarak protesto ettiği TBMM Genel Kurulu’nda yapılan seçimde, kurgusu aylar öncesinden yapılmış senaryo sonuçlandı. Böylece AKP Anayasa Mahkemesi’nde bir koltuğa daha hakim oldu.

Bu seçimler Yargıtay ve Sayıştay’ın durumunun bir göstergesidir. Yargı düzelmeden adalet, adalet tesis olmadan devlet ve demokrasi inşa edilemez. Anayasa Mahkemesi başkanlığı’ndaki son seçim açıkçası yargıda bir umut oldu. Themis’in eline kılıcı tekrar verip, gözünü bağlama vakti gelmedi mi?