26. Genelkurmay Başkanı, tarih araştırmacısı İlker Başbuğ inceledi
Değerli okurlarım.
Emekli olduktan sonra tarih araştırmacılığı üzerinde yoğunlaşan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un Filistin sorununun tarihçesiyle ilgili verdiği bilgilere devam ediyoruz.
Winston Churchill 1921 Şubat’ında Sömürge Bakanı oldu. Churchill, Haziran 1921’de Avam Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu:
SÖMÜRGE BAKANI CHURCHILL: “ARAPLARIN KORKMALARI İÇİN NEDEN YOK”
“Arapların korkmaları için gerçekten hiçbir neden yok. Ülkenin artan refahının ve geliştirilmiş kaynaklarının besleyeceği sayının ötesinde bir tek Yahudi getirilmeyecektir. Kimsenin toprağı alınmayacaktır. Toprak satın almak bu toprağı kendilerine satan olursa ve şimdi çorak olan bölgeleri geliştirip verimli hale getirirlerse ancak o zaman hakları olacaktır.”
Konuyu açıklığa kavuşturmak üzere Arap yönetimi başkanı Musa Kazım Paşa başkanlığındaki Arap heyeti Churchill ile bir araya geldiler. Araplar sadece isterlerse Yahudilere toprak satılması konusunu aslında net olarak anlamışlardı. Çünkü heyet başkanı Musa Kazım Paşa, Yahudilere toprak satanların başında geliyordu. Londra’ya getirdiği heyet üyeleri de 1920-21’de ve ondan sonraki yıllarda Yahudilere toprak satmışlardı. Topraklar özgün alış fiyatının neredeyse kırk ila seksen katına satılmıştı. Yahudi yerleşimcileri Arapların kendilerine satmak istedikleri tüm toprakları satın alacak parayı bulamıyorlardı.
22 Temmuz 1922’de Milletler Cemiyeti yeniden yazılmış olan Filistin mandasını resmen onayladı. Balfour Deklarasyonu Şeria Nehri’nin batısında da yürürlüğe konulacaktı.
1923 ile 1929 yılları arasında Filistin’de durum oldukça sakin geçti. Filistin’e gelen Yahudi sayısı çok düşüktü. 1928’de sadece on kişi gelmişti. Ancak 1929 yılında durum değişmeye başladı. 1930’lu yıllarda sayılarda büyük artışlar oldu. 1930’da 4 bin, 1933’te 30 bin ve 1935’te 62 bin Yahudi göçmen Filistin’e geldi. Bu artışta Almanya’da Hitler’in iktidara gelişi de önemli bir etken olmuştu.
1936-1938 yılları Filistin’de çatışmalara sahne oldu.
1937 yılında Filistin’de durumu kontrol edemeyen İngiltere, Filistin’in iki devlete ayrılması ve Kudüs ile Hayfa’nın İngiltere’nin mandası altında kalmasını ve Filistin’e gelecek Yahudi göçmen sayısının beş yıl için 12 bin ile sınırlandırılmasını düşünmeye başladı. Küçük Arap devleti Ürdün ile birleşecekti.
Milletler Cemiyeti de bu gelişmeler üzerine Filistin’in ayrılması, bölünmesi için detaylı bir planın hazırlanmasına yetki verdi.
Ancak 2. Dünya Savaşı’nın yaklaşmakta oluşu bu çalışmaların ilerlemesini engelledi. 1939’da İngiliz hükümeti Yahudi göçmen sayısını 12 binden 75 bine çıkardı. Arap nüfus halen çoğunluğunu koruyordu.
SİYONİST HAREKETİN LİDERİ DAVİD BEN GURİON FİLİSTİN’DE YAHUDİ DEVLETİNİN KURULMASINI İSTİYOR
2.Dünya Savaşı Siyonist hareketin merkezini değiştirdi. David Ben Gurion Mayıs 1944’te New York’ta bir konferans düzenledi. Yahudi göçüne konulan kısıtlamalar kaldırılmalı ve Filistin bir Yahudi devleti olarak yeni demokratik dünyanın bir parçası olmalıydı.
Filistinli Araplar ise bu dönemde sessizdi. 12 bin Filistinli Arap, İngiliz ordusuna katılmıştı.
Savaş biter bitmez ABD Başkanı Truman, İngiltere’de iktidara gelen İşçi Partisi hükümetinden Filistin’e 100 bin Yahudi’nin hemen getirilmesini istedi.
Buna karşılık olarak, İngiliz hükümeti Filistin’de bulunan Yahudi silahlı gücün kaldırılmasına öncelik vermeyi istiyordu. Yahudi silahlı gücü 65 bin civarındaydı.
Yahudilerin bu duruma tepkisi Temmuz 1946’da, Kudüs’teki Kral David Oteli’ne yapılan bombalı saldırı oldu. Otelde asker ve sivil İngilizler vardı.
Aynı anlarda 7 bağımsız Arap Devleti’nin başkanları 11 Mayıs 1946’da Mısır’da bir araya gelmişlerdi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KARARIYLA FİLİSTİN İKİYE AYRILIYOR
Toplantı sonucunda yayımladıkları bildiride, Filistin’in Arap yapısının korunmasına dikkat çektiler.
İngiltere hükümeti ikilemle karşı karşıya kalmıştı. Bir tarafta Siyonist hareketi destekleyenler, diğer tarafta Yahudilerin yaptıkları katliamlardan rahatsız olanlar... İngiltere’nin üzerinde ABD baskısı da vardı. İngiltere savaş sonrası ekonomik ve finans açısından Washington’a bağımlıydı.
Filistin’de Arap ve Yahudileri ortak bir plan üzerinde bir araya getiremeyen İngiltere Şubat 1947’de problemi Birleşmiş Milletlere taşıdı.
Ağustos 1947’de Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan Filistin Özel Komitesi, Filistin’in ikiye ayrılmasını önerdi: Arap ve Yahudi devleti...
Kudüs ve çevresi uluslararası bölge olarak kalacaktı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 29 Kasım 1947’de 181 sayılı karar ile bu teklif 33 lehte, 13 aleyhte ve 10 çekimser oyla kabul edildi. Önemli olan ABD ve Sovyetler Birliği’nin bu kararı desteklemesiydi.
Arap tarafı bu kararı uluslararası Adalet Divanı’na taşıdı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu böyle bir kararı alamazdı. Arapların bu görüşü reddedildi. O anda Filistin’de 1 milyon 269 bin Arap ve 678 bin Yahudi yaşıyordu.
Bu arada İngiltere, 15 Nisan 1948’de Filistin üzerinde taşıdığı mandaterliğe son vereceğini de açıklamıştı. İngiltere Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun aldığı kararı uygulamaktan kaçınıyordu.
Bu gelişmelerin sonucu; Filistin’de kısa zamanda büyük çaplı çatışmaların başlaması oldu. Yahudiler Filistin’in büyük kısmını ele geçirmeyi öngören Dalet Planı’nı uygulamaya koydular. Arapların gücü ise 3 bin civarındaydı. 10 Mayıs’ta çoğunlukla Arapların yaşadığı köylerde büyük katliamlar yaşandı. Hayfa, Akra, Yafa ve Kudüs’ün büyük bölümü Yahudilerin kontrolüne geçti. 200 bin ile 400 bin arasındaki Arap, komşu Arap ülkelerine kaçmak zorunda kaldı.
YAHUDİLER İNGİLİZ MANDASININ SONA ERDİĞİ GÜN İSRAİL DEVLETİNİ İLAN ETTİLER. ABD VE SOVYETLER BİRLİĞİ DE AYNI GÜN TANIDILAR
14 Mayıs 1948’de İngiltere’nin Filistin üzerindeki mandası sona erdi. İngilizler Filistin’den ayrıldılar. Aynı gün Yahudiler İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan ettiler. Saatler içinde ABD ve Sovyetler Birliği İsrail devletini tanıdı.
Arap devletleri şaşkındı. Arap Ligi Filistin’e müdahale kararı aldı. Ancak Arap orduları arasında irtibat ve koordinasyon pek yeterli değildi.
40 milyon nüfusa sahip Arap Devletleri, 600 bin nüfuslu Siyonist Yahudiler ile karşı karşıyaydı. Mısır 10 bin, Ürdün 4500 Suriye 3000, Lübnan 1000 ve Irak 3000 asker ile oluşturulan orduya katıldı. Karşılarında ise çatışma tecrübesine sahip 60 bin Yahudi askeri vardı.
Suriye ve Irak durumun pek farkında değildi.
Savaşın başlarında Arap güçleri Yahudiler tarafından kontrol edilmeyen bölgeleri ele geçirdi. Mısır ordusu Gazze’ye girdi.
Birleşmiş Milletler ateşkes istedi. İki taraf da reddetti.
Yahudiler Nazareth ile Galile’yi ele geçirdi. Ocak 1949’da savaş sona erdi. Yahudiler Negev’den eski Mısır-Filistin sınırına kadar olan bölgeyi, Gazze Şeridi hariç, ele geçirdiler.
Arapların elinde Filistin’in sadece yüzde 21’i kaldı. İsrail’in kontrol ettiği bölgede yaşayan Filistinli Arapların sayısı ise 700 bin ile 750 bin civarında azaldı.
Kudüs Araplar ve Yahudiler arasında bölündü.
Gazze Şeridi Mısır’ın idaresinde kaldı.
Aslında; Araplar ile İsrail devleti arasında bir anlaşma imzalanmadı. Arap tarafı Filistin’den göç edenlerin geri dönmesini istiyordu. İsrail ise bunu bir barış antlaşması ile birlikte olabileceğini ileri sürdü.
Mayıs 1949’a gelindiğinde; Filistin Araplarının neredeyse yarısı mülteci durumuna gelmişti!..
Kaynakça:
David Fromkin, “Barışa Son Veren Barış”
Peter Mansfield, “A History of the Middle East”