60’lı yıllar...

Anadolu kentlerimizin birisindeki ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi gören hastaların büyük çoğunluğu bir yolunu bulup firar ediyor.

Panikleyen personel korku ve telaşla başhekime koşup “Hocam, 423 akıl hastamız kaçtı! Ne yapacağımızı bilemiyoruz, perişan durumdayız” diye haber veriyor.

Deneyimli başhekim biraz düşündükten sonra “Bana bir düdük bulun” diyor.

Düdük gelince de personelin sırayla arkasına geçmelerini  istiyor.

Böylece başhekim önde, personel arkada, arada bir düdük çalıp, “çuf çuf” diyerek kent caddelerinde dolaşmaya başlıyorlar.

Trencilik oyununda çok geçmeden kuyruk uzuyor.

Kuyruğu gören akıl hastaları da oyuna katılıyor.

Başhekim tüm hastaların geldiğini görünce yönünü hastaneye çeviriyor ve kaçakların kazasız belasız hastaneye dönmeleri sağlanıyor.

★★★

Ama asıl şaşırtıcı durum, akşam koğuşlarda yoklama yapılınca ortaya çıkıyor.

Zira 423 olması gereken hasta sayısının 750’ye ulaştığı anlaşılıyor!..

★★★

Bu hikayeyi bugün neden anlattığıma gelince...

Seçim takvimi ilerledikçe, hemen her gün, akıllara durgunluk veren olayların sanki olağan şeylermiş gibi yaşandığını görüyoruz. Örneğin, Hatay-Defne’de devlet hastanesinin temeli atılıyor ama kısa süre içinde bunun gerçek bir temel olmadığı, törenle dökülen betonun boşlukta kaldığı ortaya çıkıyor!..

Konu sosyal medyaya yansıyınca da bir iş makinesi temeli (!) alıp gidiyor!..

★★★

Bunun gibi inanılması zor pek çok olayın sanki normalmiş gibi geçiştirilmesi, bu vahim gidişata kafa yoran yurttaşların akıl sağlıklarını korumalarını da, biraz daha güçleştiriyor.

Şimdi size soruyorum:

60’lı yıllardaki bu olay günümüzde yaşanmış olsaydı, acaba kaç kişi trencilik oynardı?

Tahmininizi bilemem ama bana kalırsa, kent nüfusunun yarısından fazlası “çuf çuf” diyerek hastanenin yolunu tutardı!..