1983 yılında yüzde 45.1 oyla tek başına iktidar oldu ANAP ve kurucusu Turgut Özal... Özal her seçimde oy kaybetse de, hatta ‘yeterli oy alamazsam bırakır giderim’ dese de 1989’a kadar iktidarda kaldı!

89’da cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Darbeci Evren bırakıyordu. Acaba Özal aday olacak mıydı? Kendi deyimiyle partisini kukla bir başbakana bırakıp Çankaya’ya çıkabilecek miydi?

Aday oldu... Memleketin yarısından çoğu ona karşıydı. Karşı çıkanların başında 1987’de siyasi yasakları kalkan Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş vardı...

Demirel, muhaliflerin en keskiniydi! Neler demedi ki Özal için:

* Benim beceriksiz müsteşarım bir gün işleri ağzına, yüzüne bulaştıracak.

* Arkanda yüzde 10 bile destek yokken, hangi yüzle Çankaya’ya çıkacaksın?

* Özal’ı darbe meydana çıkardı, darbe himaye etti. Yok hükmündedir!

* Bu bir işgaldir, cereyan eden aslında bir komedidir.

* Halkın içine çıkacak yüzü yok. Bari tebdil-i kıyafetle gelsin.

* Önce askeri ceket, askeri pantolon vardı. 83’te askeri ceketin altına sivil pantolon oldu. Şimdi ceket de pantolon da sivil. Değişiklik bundan ibaret!

Hukukçular, politikacılar, iş insanları, sendikalar, sanatçılar, sivil toplum kuruluşları, kadın dernekleri, meslek odaları ve gazeteciler... Herkes karşıydı Özal’a.

O dönemde de iktidar sevici gazeteciler olduğu için ikiye bölünmüştü basın. Kimi öve öve bitiremiyor kimi düz gidiyordu...

İşte böyle bir ortamda, ortada fol yok yumurta yokken, daha cumhurbaşkanlığı seçimi bile yapılmamışken, Özal daha Çankaya’ya bile çıkmamışken, daha genel seçimler bile yapılmamışken o, aşağı yukarı şöyle bir yazı yazdı çalıştığı gazetedeki köşesinde:

“Çankaya Köşkü’ndeki kritik toplantının ardından basın mensuplarına açıklama yapan Süleyman Demirel, ‘Sayın Cumhurbaşkanımız Turgut Özal şahsıma Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni hükümetini kurma görevini tevdi etmişlerdir. Kendilerine gösterdikleri güvenden ötürü saygılarımı sundum. Çalışmalarıma derhal başlayacağım’ dedi!”

Sonra...

Özal, seçilip Köşk’e çıktı! 47. hükümeti ANAP’lı Yıldırım Akbulut kurdu. 48. hükümeti ANAP’lı Mesut Yılmaz kurdu. 1991 yılında 49. hükümet kuruluşuna gelindiğinde onun yıllar önce yazdığı yazıdaki gibi oldu!

Çankaya Köşkü’nde gerçekleşen ‘kritik zirvenin’ ardından gazetecilere açıklama yapan Demirel, Cumhurbaşkanı Özal’ın hükümeti kurma görevini kendisine verdiğini açıkladı, saygılarını sundu iyi mi...

Ben o zamanlar Yeni Asır’ın stajyer kadrosunda, 1989’da yazılmış o köşe yazısını kesip saklamış yeni yetme bir muhabirdim.

Dedim ki kendime, arasam yazının sahibini ve o tarihte neler düşündüğünü, yazdıklarının gerçek oluşu hakkında yorumunu alsam.

İyi fikirdi ama bir sorun vardı... 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte o da istifayı basmıştı. Bir süredir işsizdi!

Evinin telefonu buldum güç bela, aradım...

Alooo diyerek açtı telefonu, arkadan konuşmalar gürültüler geliyordu. Cumhuriyet’ten arkadaşlarıyla buluşmuşlar. Kusura bakmayın rahatsız ettim dedim. Yok canım ne rahatsızlığı dedi. Doğrudan konuya girip sordum: Siz yıllar önce bir yazınızda böyle böyle dediniz ve bugün gerçek oldu; Özal Demirel’e hükümeti kurma görevi verdi! Çok merak ettim, olacakları yıllar önce böylesine net nasıl gördünüz?

Yapma yaaa, böyle bir yazı yazdığımı vallahi ben bile unutmuşum! Hay Allah sen çok yaşa. Evet yaaa, gerçekten yazmıştım dedi... Konuyu kısaca evdekiler kimlerse onlara aktardı, ben dinledim. Yücel dedi, o benim yazıyı unutmamış soruyor şimdi! Sonra bana dönüp şöyle dedi: Yazıların suya yazılmadığını gösterdiğin için sana teşekkür ederim. Daha gençsin, öğreneceksin zamanla. Bizim memlekette her türlü iş, özellikle de politika böyledir. Olmaz denilen ne varsa olur, olabilir! Ben sanırım deneyimlerime güvenip olacakları yazdım...

Bu konuşmadan bir yıl sonra 1992’de Cumhuriyet gazetesine geri döndü. O yıl şöyle dedi: Beni öldürecekler!

Beni öldürecekler dedikten bir yıl sonra 24 Ocak 1993’te, tam da bu gün karlı bir Ankara sabahında evinin önünde katledildi!

Memleketi, siyasetini, siyasetçinin cibiliyetini, sivilini, askerini, polisini, gazetecisini, hukukunu, ihalesini, gizlisini, açığını, akçeli, okkalı işini, karanlık dehlizlerini, çıkar çatışmalarını yani döndürülen her türlü dolabını sezen, takip eden, önceden görüp bunu tarihe not olarak kaydeden en önemli gazetecilerden biri, birincisiydi Uğur Mumcu...

Alışılmış gazeteci tayfasına, hele bugünkü hava civa tiplere hiç benzemiyordu.

Taaa 1975’te gördü olacakları... Sesleniş adlı yazısında tarihe not düştü:

Vurulduk ey halkım unutma bizi!

Hücrelere atıldık ey halkım unutma bizi!

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi!

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi!

Yankılanıyor mu dersiniz?