Anılarımızda halen kapanmayan ve kapanması da pek mümkün olmayan derin yaralar açan 6 Şubat depremlerinin yıl dönümü yaklaşıyor.
Depremin açtığı yaraların kapanması bir yana halen yeni yeni yaralar da açılıyor.
Depremde canlarını, yakınlarını, mallarını kaybedenlerin yaşadığı travmalara deprem sonrası günlerde yeni yeni travmalar eklendi.
İnsanlar çadırlarda, konteynerlerde kalıyor, girilemeyecek evlerde oturmak zorunda kalıyorlar, eski düzenini arıyor bulamıyorlar.
50 binden fazla can kaybı yaşadığımız depremde bunun belki 100 katına yakın insanımız da ekonomik ve psikolojik olarak etkilendi.
Eskiden sahip olduğu gibi yaşayabilmek çoğumuz için artık hayal.
Halen yeni yeni sarsıntılar deprem bölgesinde sürüyor.
Deprem “Ben buradayım” diyerek kendisini hatırlatıyor.
Kentler, yıllardır söylenmesine rağmen depreme hazırlanmamıştı.
1998’deki Adana Depremi, 1999’daki Marmara depremi ve üç yıl önce yaşadığımız İzmir depremini hatırladığımızda, bu depremlerin hiç ders olmadığı anlaşılmıştı.
“Ne bekleniyor?” diyorduk, “Ders alınması için 50 bin insanımızın mı ölmesi gerekiyor?” diyorduk!
Nitekim o da oldu. 50 binden fazla insanımız öldü ve yine hiçbir ders almadığımız ortaya çıktı.
Söyler misiniz Allah aşkına geçtiğimiz 6 Şubat’tan bu yana yani koca bir yıl içinde ne yaptık?
Deprem için hangi önlemleri aldık? Kaç binayı güçlendirdik? Kaç tane toplu konut yaptık? Kaç oturulamaz binanın yerine insanların oturabileceği konutlar yaptık?
Cevap: Koca bir HİÇ!
Bakın daha Adana’da bile apartmanlar için bir orta hasarlı, bir hafif hasarlı raporu çıkartılıyor.
Binaların hasar durumu değiştiriliyor!
Böyle bir şey olabilir mi?
Bir bina hasarlı ise hasarlıdır, değilse değildir.
Ama bir bakıyorsunuz bir bilirkişi orta hasarlı, diğeri hafif hasarlı raporu veriyor.
Bu işin bile bir standartı yok.
Depremin görece olarak en az etkilediği yerlerden birisi Adana.
Bir Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman ve Malatya ile karşılaştırdığınızda Adana’da hasarlı, yıkılan bina daha az.
Ama gelin bakın Adana’nın Süleyman Demirel, Güzelyalı ve Huzurevleri Mahalleleri yıkılacak durumda olan, yıkılmayan, delik deşik hayalet apartmanlarla dolu.
Toplasan böyle belki en çok 50 apartman var.
Fakat hala yıkılması gereken apartmanlar yıkılmamış.
Adana’da bile bu sorun çözülmemişken Hatay’ı, Maraş’ı nasıl düzeltecek, nasıl ayağa kaldıracaksınız?
Şimdi de eski Çevre ve Şehircilik Bakanı, deprem hasarının yarattığı ağır tablonun sorumlusu sanki benmişim gibi çıkmış İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmuş ve “İstanbul’a depreme hazırlayacağım” diyor.
Adama sormazlar mı, “Şimdiye kadar nerelerdeydiniz?” diye…
Kentsel dönüşümün, kentlerin depreme hazırlanmalarının yerel seçimlere kanalize edilmesi çok yanlış.
Deprem üzerinden ne ekonomik ne de siyasi rant devşirilmesi ahlaki değildir.
Bu seçimlere kentlerin depreme hazırlanmaları politikalarının damga vuracağı anlaşılıyor.
Bakalım, 31 Mart’ta hangi söylem enkaz altında kalacak?...