Eski Adana Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri de olan ve halen bu görevini şimdi Bursa Büyükşehir Belediyesinde sürdüren Doç. Dr. Ergül Halisçelik, uzun yıllardır Türkiye’nin sosyo ekonomik yapısı hakkında kafa yoran, tahliller yapan ve çözüm önerilerini sıralayan bir bürokrat.

Hazine Bakanlığında baş kontrolör olarak uzun yıllar üst düzey bürokratlık yapan Halisçelik’in geçmişte yayınladığı birçok rapor ve araştırma çeşitli yayın kurullarının ve sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra bizzat CHP Genel merkezi tarafından da değerlendirilip yararlanılmış.

Halisçelik, son yıllarda dar gelirli vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik tablonun korkunçluğunu rakamlarla ve örneklerle anlatıyor.

Asgari ücretlinin net kazancının açlık sınırının altında olduğunu da ortaya koyan Halisçelik, Türkiye’deki milyonlarca vatandaşın içinde bulunduğu açmazı, rakam oyunlarıyla işçinin, emeklinin nasıl kandırılmak istendiğini, gerçek tablonun görülenden çok daha acı olduğunu bakın nasıl aktarıyor:

Her gün pazarda, markette, otobüs durağında, kahvede konuşulan bir konu var: “Bu hayat böyle nasıl devam edecek?” Çünkü geçim günden güne zorlaşıyor. Maaşlar yerinde sayarken fiyatlar durmuyor, hayat pahalı, iş bulmak zor, bulanın da aldığı ücret yetmiyor. Türkiye’de gelir dağılımı adaletsizliği, yüksek enflasyon, işsizlik oranları ve hayat pahalılığına karşı alınan sosyal politikalar, ekonomik ve toplumsal dengeleri derinden etkilemeye devam ediyor. TÜİK’in son işgücü verileri ve TÜRK-İŞ’in her ay düzenli olarak açıkladığı açlık-yoksulluk sınırı araştırması, toplumun karşı karşıya olduğu geçim sıkıntısını rakamlarla gözler önüne seriyor.

Gerçek İşsizlik Tablosu: Rakamların Ötesinde Bir Hayat Mücadelesi

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) her ay yayımladığı ekonomik veriler toplumda büyük yankı uyandırıyor. Enflasyon ve işsizlik ise tartışmaların odağındaki iki temel başlık. Çünkü işsizlik yalnızca bir sayı değil; milyonlarca insanın yaşam mücadelesini, umudunu ve hayal kırıklığını içinde barındırıyor. Çalışmak isteyip de iş bulamayan insanların oluşturduğu bu tablo, hem ekonomik hem de sosyal açıdan en yakıcı sorunlardan biri.

Dar mı, Geniş mi? İşsizlik Rakamları Neyi Anlatıyor?

TÜİK’in 29 Nisan 2025’te açıkladığı Mart ayı verilerine göre, dar anlamda işsizlik oranı %7,9 olarak açıklandı. Bu, yaklaşık 2,8 milyon kişinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Ancak bu rakam sadece resmi tanıma uyan, yani son dört hafta içinde aktif olarak iş arayan ve iki hafta içinde işbaşı yapabilecek olanları kapsıyor.

Oysa aynı araştırmada yer alan geniş tanımlı işsizlik oranı – diğer adıyla “atıl işgücü oranı” – %28,8’e ulaştı. Bu oran, sadece işsizleri değil; eksik istihdam edilenleri, iş aramaktan umudunu kesenleri ve çalışmaya hazır olduğu hâlde çeşitli nedenlerle iş aramayanları da kapsıyor. Yani gerçekte her 10 kişiden neredeyse 3’ü ya işsiz ya da tam zamanlı çalışamıyor.

Neden Bu Kadar Fark Var?

Dar tanımlı işsizlik oranı düşüyor gibi görünse de bu, gerçekte işsizlik sorununun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Çünkü hesaplama yöntemi ciddi sınırlılıklar içeriyor. Örneğin; Son dört haftada iş başvurusu yapmamış ama çalışmaya hazır olanlar işsiz sayılmıyor; Sadece birkaç saatlik geçici işlerde çalışanlar istihdam edilmiş kabul ediliyor; Bir günlüğüne bir yerde çalışıp karşılığında ücret almayanlar da işsiz sayılmıyor.

Ama çevremize baktığımızda bu tanıma uymayan, ama gerçekte işsiz olan binlerce, milyonlarca insan görüyoruz. İşte bu nedenle dar tanımlı işsizlik oranı düşük çıksa da, geniş tanımlı işsizlik oranı günden güne tırmanıyor.

Geçmişten Bugüne: Geniş İşsizlik Sürekli Artıyor

2014-2020 döneminde geniş işsizlik oranı %15-20 arasında seyrederken, pandemi sonrası bu oran %25’in üzerine çıktı. Bugün ise %28,8’e ulaştı. Bu artış, Türkiye’de istihdam piyasasının yapısal sorunlarının derinleştiğini gösteriyor.

Kadınlarda işsizlik oranı erkeklere göre çok daha yüksek. Mart 2025 verilerine göre işsizlik oranı erkeklerde %6,5 iken, kadınlarda %10,6 seviyesinde. Gençler, özellikle de üniversite mezunları arasında işsizlik kronik hale gelmiş durumda.

Ne Eğitimde Ne İstihdamda Olan Gençler (NEET)

TÜİK’in ve uluslararası kuruluşların verilerine göre Türkiye’de “ne eğitimde ne istihdamda olan gençler”in oranı hâlâ %25’ler düzeyindedir. Bu gençler yalnızca işsiz değil; aynı zamanda sistemin dışına itilmiş, umutlarını kaybetmiş ve geleceğe dair aidiyet hisleri zedelenmiş bireylerdir. Bu durum yalnızca bireysel değil, toplumsal bir kırılganlığa da işaret etmektedir.

Asgari Ücret, Yoksulluk ve Açlık Sınırı

Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve satın alma gücündeki sürekli düşüşle birlikte, açlık-yoksulluk sınırının altında yetersiz bir gelirle yaşam mücadelesi veren milyonlarca vatandaşımız merkezi yönetim ve yerel yönetimlerden daha güçlü bir sosyal ve ekonomik politikayı ve dayanışmayı talep ediyor.

2025 yılı asgari ücret düzeyi, yüksek enflasyon ve yeniden değerleme oranı, reel ücretlerde ve buna bağlı satın alma gücündeki düşüş ve gelir dağılımındaki bozulmalara rağmen maalesef beklentilerin çok altında, %30’luk artış göstererek, 22 bin 104 TL’ye yükselmişti.

TÜRK-İŞ Konfederasyonu tarafından, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla 38 yıldır her ay düzenli olarak yayınladığı verilere göre:

4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (AÇLIK SINIRI) 24.035 TL ’ye,

Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (YOKSULLUK SINIRI) 78.292 TL’ye,

Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 31.142 TL ’ye yükselmiştir.

Bu durumda net asgari ücret, TÜRK-İŞ’in açıkladığı Nisan ayı açlık sınırının bile %8 altında kalırken, yoksulluk sınırının ise sadece %28’ine ulaşmaktadır. Net asgari ücret, açlık sınırının 1.931 TL altında. Yani asgari ücretle çalışan bir birey, temel gıdaya erişimde dahi yetersiz kalıyor. Bu rakamlar, ekonomik büyümeden pay alamayan geniş kesimlerin yaşadığı geçim mücadelesini açıkça ortaya koyuyor…

Bu tespitlerin sahibi Doç.Dr.Ergül Halisçelik’i takip etmeyi ve tespitlerini size aktarmayı sürdüreceğiz…