Muğla, 13 bin 247 kilometrekare yüzölçümüyle İstanbul’un 2,5 katı büyüklüğe sahip. Bin 480 kilometre kıyı şeridiyle Akdeniz’e kıyısı olan 9 ülkeden daha uzun sahili var. Orman varlığı ise yüzde 68 civarında. Bu ilimizin kıyıları, ormanları devlet eliyle elden çıkıyor. Kurtarılan kurtarıldı ama bu işler sanıldığı gibi kolay olmuyor.
İki dönemdir Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini yürüten ve önümüzdeki seçim için aday olmayan Dr. Osman Gürün, kıyılarda ve ormanlarda yapılan yasal işlere engel olmak için değil, hukuka, imar yasasına aykırı olduğuna inandıkları konularda davalar açtıklarını açılıyor.
RANTA DAYALI, ADRESİ BELLİ
Kamuoyuna yansımayan çok plan değişiklikleri var. Özellikle Gökova körfezinde SİT değişiklikleri ile 60-70 marina yapılması öngörüldü. Belediye buna itiraz etti. Belediyenin Bodrum, Datça, Göcek gibi yerlerde plan yapma yetkisi yok. Bu yetki bakanlıklarda. Yapılan plan değişiklikleri belediyeye gönderilme gereği bile duyulmuyor. Başkan Osman Gürün, şunları anlattı:
“Yaptıkları planlar mutlaka rantla ilgili. Hazine arazisini satıp o alan imara açılacaksa, belli bir bölümünü ilçe belediyesi ve Büyükşehir’e vermek durumundalardır. Bunu Özelleştirme ve TOKİ’ye veriyorlar. Onların plan yapma yetkisi var. Plan yüklemesi yaparak oranın satışını yapıyorlar. Tabi bunlar belli adrese gidiyor ve biz bu konulara hakim olamıyoruz. Turizm Bakanlığı da altyapısı olmayan yerleri turizm alanı ilan ediyor.”
BUNUN ACISINI ÇOK ÇEKERİZ
Başkan Osman Gürün, Muğla’nın yüzde 60 alanına maden arama ruhsatı verildiğini, bunlar arasında işletme ruhsatına dönenlerin bulunduğunu kaydediyor ve SÖZCÜ’ye şunları anlatıyor:
“Ama her yeri ulu orta, çevre hassasiyeti olmadan kazıyorlar. Bu da susuzlukla ilgili konuda çok büyük risk. Çünkü su gözelerini kaybetme durumumuz var. Yeraltı sularına büyük zarar veriyor. Önümüzdeki yıllarda bunun acısını çok çekeceğiz. Bana göre ‘Maden Yasası’nda çok radikal biçimde çevreye, doğaya saygılı büyük değişiklik yapılmalı.
Eğer yapılan plan ve kazı suyun bir damlasına zarar veriyorsa ona engel olmak gerekli. Burası adeta haraç mezat satılan bir yer haline geldi. Satalım, parasını alalım... Böyle bir zihniyet olamaz.”
YARGIDA SORU İŞARETLERİ
Başkan Gürün’e, bu satışlarda alıcıların genelde kim olduğunu sordum. Şunları anlattı:
“İhale yasasına göre veriliyor. Ama nedense ihale hep bildiğimiz isimlerde kalıyor. Böyle bir şans var. O bölgelerdeki alanları alıp tesis yapmak için faaliyete geçiyorlar. Cennet koyu da yine aynı şekilde. Siz daha önce itiraz etmiş olmanıza rağmen mahkeme sizin itirazınızı kabul etmiyorsa, bakanlık ‘ÇED’e gerek yok’ diyorsa sizin elinizde STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşları) ile beraber yapacağınız mücadele dışında bir şey yok. Benim elimde tek hukuki zemin var, gerekçeler ile müracaat ettiğimde mahkemelerin vereceği karara bağlıyım.
Şunu da söylemem lazım hukukun içinde güvenebileceğimiz hakimlerimiz ve savcılarımız var. Bize göre etki altında verilen hukuka aykırı kararlar da var. Ama buna rağmen biz 202 davanın yarısına yakınını kazanmış durumdayız. Dörtte birine yakınını kaybettik, diğerleri devam ediyor. Hukuk tamamen teslim olmuş değil. Ama tamamen de bağımsız tam bir adalet dağıtan sistem olma konusunda bir takım soru işaretlerine sahip” görüşünü dile getirdi.
NE VARSA SATILIYOR
Söz dönüp dolaşıp Akbelen’e geliyor. Oradaki termik santrallerin uluslararası anlaşmalara göre 2050 yılında kapatılası gerekiyor. Başkan Gürün yaşanan talanları ve gelecek tehlike konusunda şu uyarıda bulunuyor:
“Termik santral çalıştıkça yeni kömür sahalarına ihtiyacı var. Kömürle ilgili ruhsatı maden birimi öyle bir veriyor ki; satıyor. Ne olmuş, orada ne var ne yok; bunların hiçbirinin önemi yok. Ağaçlar kesiliyor, büyük talan yaşanıyor.
Ama bakın önümüzdeki yıllarda en büyük yaşayacağımız olay o ağaçlarla birlikte o alanlardaki yeraltı suları. Bu suları kaybettiğimizde yenisini bulmamız mümkün değil. Biz yeraltından su çekiyoruz. Gittikçe kuyu derinliklerini arttırmak durumunda kalıyoruz. Akarsularda büyük azalma var. Bu sene de yağmurdan çok büyük su almadık ve barajlarda da büyük zafiyet olur. Yazın hem Mumcular hem Geyik Barajı gitti. Suyun yüzde 70’i termik santrale veriliyor. Termik santralin durması lazım. Geyik Barajı’na talip olduk. Biz satın almak istiyoruz. Buradaki birikecek suyun yüzde 100’ünü Muğla Büyükşehir Belediyesi su idaresi kullansın. Borcumuzu da ödeyelim. Ama itiraz ettiler. Şimdi dava açtık, onu bekliyoruz.”
ACELE EL KOYMA DA NEYMİŞ?
Akbelen ormanı çevresindeki İkizköy, Çamköy ve Karacahisar’da bulunan toplam 190 parsellik tarım arazisi, linyit madeni sahası olarak kullanılmak üzere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından “Acele” kamulaştırılıyordu. Bunun dayanağı ise 1939 yılında Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’na girme olasılığı nedeniyle çıkarılan savaş ve seferberlik halinde uygulanacak Milli Müdafaa Mükellefiyeti Hakkındaki Kanun...
Tam bir savaş hukuku uygulaması. Siyasi iktidar bunu maden, enerji ve inşaat şirketlerinin çıkarları için kullanıyor. Bu sindirme, gasp harekatı değil mi? Bugün saat 11.00’de Akbelen’de yine eylem var. Akbelenli, hangi kararın niçin alındığını da niçin iptal edildiğini de biliyor.
Gürsel Tekin, mal varlığını açıkladı
Eski CHP Milletvekili Gürsel Tekin, AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Turgut Altınok’un mal varlığını açıklaması üzerine, sosyal medyada “Karamanoğlu Beyliği daha az toprak sahibiydi” benzetmesi yaptı. Siyasetçilerin mal varlıklarını şeffaflık gereği paylaşmasının doğru olacağını belirtti ve mal varlığını şöyle açıkladı:
“İki adet dairem ve Edremit’te 290 metrekarelik bir arsam bulunuyor. Ayrıca Skoda ve Mini Cooper markalı 2 arabam var. Gelir kaynaklarım ise siyaset öncesi iş hayatımdan ve milletvekilliği görevimden elde ettiğim meşru kazançlardan oluşuyor. Siyasette haksız zenginleşmeye asla tevessül etmedim ve etmem de... Beton lobisine, imar çetelerine ve kirli siyasete karşı da mücadeleme sonuna kadar devam edeceğim. Halkın çıkarlarını her şeyin üstünde tutuyorum. Siyaseti halkın refahı için yapıyor, onların çıkarlarını her türlü şahsi menfaatin üstünde tutuyorum.”