Yıllar önce öğrencisi olduğu Bakırköy'deki Taş Mektep'in 1990'dan beri sahibi olan Tarık Akan'la okulunda buluştuk ve sohbetimize de eğitimle başladık...Tarık Akan için sinemada filmlerinin azaldığı dönemlerde başladı Taş Mektep serüveni... Ve “eğitim de sanattır” dediğin için bu okul oksijen çadırı oldu...
Eğitimin yerine restoran açıp ticari işler yapamazdım. Bunu yapanlara saygım var ama ben yapamazdım. Taş Mektep olmasaydı, yine sanatla ilgili yatırımlarım olurdu, batardım çıkardım. Çalkantılı ve riskli bir hayatım olurdu.
Taş Mektep'i önce okul olarak düşünmemiştin...
Taş Mektep'i Bakırköy'e kültür sanat merkezi yapmak için kiralamıştım. Ancak tarihi eserdir burası ve mimar arkadaşlarım “Buraya asla dokunamayız” dediler. Ben de okul olarak devam etmesi için Dündar Uçar adlı arkadaşımla ortak oldum ve birlikte yürütüyoruz işte.
Tarık Akan son yıllarda belgeseller çekiyor. En son bir yenisini daha hayata geçirdin...
1990'dan beri Nazım Hikmet Vakfı adına belgeseller çekiyorum. Kameramanım Colin Mounier, senaristim Rana Güngörmüş Mounier. Tarihi eser kaçakçılığından tut, köy enstitülerine kadar pek çok konuyu işledim. Son olarak 'Afrodisias' adlı belgeseli bitirdim. Şimdi 'Anadolu'da Roma' konulu bir belgesele başladım. Sanırım 2014'ün ilkbaharında bitireceğim. Afrodisias'ın ne olup olmadığını Türk halkı bilmez. Bana göre Efes'ten çok daha önemli bir yerdir. Denizli yöresindedir. 1989'da o bölgede askerliğimi yaparken kazılara tanık olmuştum, o günden sonra da kafamı oraya takmıştım.

Bütün bu masrafları kendi cebinden mi harcıyorsun?
Belgeseller çok önemli. Ne yazık ki şimdi çocukların tarihi eserlerin ne olduğundan haberleri yok. Oysa her yanımız tarihi eser kaynamaktadır. Tarihi eserlere “Çanak çömlek” diyen bir Başbakan olursa yapabilecek fazla bir şey olmuyor tabii.
Belgeseller dışında seni heyecanlandıracak bir film projesi yok mu?
Film teklifleri geliyor elbette. Önce heyecanlanıyorum ama senaryoyu okuyunca vazgeçiyorum. İçinde topluma sağlam mesajları olan senaryolar bekliyorum. Bizim dönemimizde komedi filmi bile olsa bir mesaj verilirdi. Ne yazık ki şimdi öyle bir dert kalmadı, mesajın olmaması kimseyi de rahatsız etmiyor. Ancak sinemayı çok özlediğimi itiraf edebilirim. Bir an önce şöyle gönlüme göre bir proje olsa da büyük bir heyecanla kamera önüne geçip oynasam diyorum.
Heyecan denilince, galiba son yıllardaki en büyük heyecanı Gezi Parkı olayları ve direnişi sırasında yaşadık. Bir anda ülkemizde ve dünyada geniş yankılar yarattı. Gençlerin verdiği bu müthiş mesajı hükümet alabildi mi?
Gezi Parkı direnişiyle gençlerin verdiği mesajı hükümet alamadı. Bugünkü iktidarın bunu almasına da imkan yok. İktidar, dini kullanarak bir şeyleri değiştirme gayreti içinde. Böyle bir iktidar gençlerin mesajını anlayamaz. O mesajı anlayabilmek için demokrasiyi iyi bilmek gerekir. Tutucu ve gerici fikirlere sahip olanlar Gezi Parkı direnişini anlayamazlar.

Gezi'yle ilgili bir film yapılsa oynar mısın?
Gezi Parkı'nda yaşananlarla ilgili film yapılsa mutlaka oynamak isterim.
Gençler bu direnişle alkış aldı, takdir topladı...
Bu olaylardan önce bana “Ülkemiz nereye gidiyor?” diye sorulunca, sonumuzun belli olmadığını, karanlığa ve uçurama gittiğimizi söylüyordum. Gezi'den sonra gençlerden özür diledim, yanıldığımı açıkladım.
Birkaç ağaç nedeniyle başlayan, ardından çadırların yakılmasıyla haftalarca devam eden bir direniş...
Tayyip efendinin anti Atatürkçü düşüncesini simgeleyen yasaklar, baskılar yarattı Gezi'deki tepkiyi. Ayrıca AKP sandıkta da dersini alacaktır. En son camilerde Atatürk adının anılmayacağını SÖZCÜ'den öğrendim. Bu hiç hoş değil ve Atatürk'le uğraşmaya devam ediliyor. Bu haberi okuyunca yüreği sızlayan insanların tepkisine de katlanmak zorundadır bu politikalar. Burası Türkiye Cumhuriyetidir... Bu topraklarda Atatürk'ü kimse yok sayamaz, buna izin verilemez.
Gezi Parkı direnişinde yer alan sanatçılar da hedef gösteriliyor. Bunların ilki ise Memet Ali Alabora... Bu çok tehlikeli bir tavır değil midir?
Tehlikelidir elbette ama bu iktidar için makul bir tavırdır. Çünkü bu iktidarın anlayışı bunları ve daha fazlasını yapacaktır ve yapmıştır da. Ergenekon ve Balyoz davalarında pek çok aydını hapse atan iktidar, bundan sonra daha da sertleşecektir. Oysa topluma ne kadar baskı yaparsan, o kadar tepki görürsün. Bunu en son ana kadar göremeyecekler. Tarihte hep böyle olmuştur. Demokrasiden ve laiklikten ayrılmamak gerekiyor. İnançla politika birlikte yürümüşüz. Her türlü inanca saygılıyız ama dini siyasete sokamazsın.
Ne yazık ki din siyasete sokuldu...
Evet... Polisin içinde var, eğitimin içinde var, adaletin içinde var. Hukuku bozdular bu ülkede. Gençler her şeyin farkında. Şimdi 150 bin polisi MİT'e alacaklarmış. Orduya karşı yeni bir güç mü oluşturmaya çalışıyorlar? Kendilerine bağlı bir polis gücü oluştururlarsa bunun adına faşizm denilir. Bu anlayışta olanların sonunu merak edenler tarihe baksınlar.
Memet Ali Alabora'nın saç teline zarar gelse bunun sorumluluğu kimin olur?
Memet Ali Alabora'nın, Tarık Akan'ın, Müjdat Gezen'in başına bir şey gelirse Gezi Parkı'ndaki tepkinin üç katı, dört katı bir güç ortaya çıkacaktır. Halkın büyük bölümü iktidarı suçlayacaktır.
Levent Kırca da açıkladı, “Başıma bir şey gelirse sorumlusu Başbakan'dır” dedi...
Levent Kırca'ya aynen katılıyorum. Dünyada bunun bir başka örneği yok. Ülkesindeki bir sanatçıyı isim vererek hedef gösteren bir Başbakan dünyada yok, sadece bizde var.
Aynı Başbakan “Yüzde 50'yi zor tutuyorum” demişti...
İnanılır gibi değil ama gerçek. Psikiyatristlerin irdelemesi gereken bir konudur bu.
29 Haziran günü 'Kaygılıyız' başlığıyla gazetelere yansıyan 100 küsur sanatçının imzasının yer aldığı açıklamada Tarık Akan'ın adı da yer aldı. Türkiye Cumhuriyeti'nde bu bir ilk midir?
İlk değil... 12 Eylül döneminde Kenan Evren'e altında imzaların olduğu dilekçe verilmişti. O arada 36 aydını yargıladılar. O dilekçe sonrası yargılama durdu. Durmasa 39'uncu kişi olarak ben de yargılanacaktım.
Bu bildiriden sonra “Gelin konuşalım, bu tür kaygılara gerek yok” diyen bir yetkili oldu mu?
Bunun olması mümkün değil. Zaten böyle bir anlayış olsa Gezi Parkı'nın ilk günü olurdu. Hatta kendi gider parktaki gençlerle konuşurdu. Ancak öyle bir anlayışları yok. Bu nedenle kaygılarımız son bulmayacak. Çünkü, Mısır'ın hali ortada, Türkiye'nin hali ortada. Bundan 10-15 yıl önce Amerika'nın bizim gibi ülkeler için uygulamaya soktuğu 'Yeşil kuşak politikası' oldu. Sovyetler'e karşı bir güç oluşturma mantığıyla uygulamaya soktular bu politikayı. Sovyetler çökünce Amerika “Eyvah şimdi ne yapacağız?” dedi ve bu kez de 'Ilımlı İslam' anlayışını sözüm ona demokrasi adı altında İslam ülkelerine empoze etmeye başladı. 'Ilımlı İslam' anlayışının kökü şeriattır. Bu anlayış o tarz düşünenleri iktidar yaptı. Ne var ki artık Amerika, bunun da sağlıklı yürümediğini görüyor. Bunun yerine de başka bir şey konulacak ama ne olacağı henüz belli değil. Ama mutlaka değişecek. Çünkü toplumlar dayatmalara başkaldırıyor. Türkiye'de de Mısır'da da kan dökülüyor ve iktidarlar 'Ilımlı İslam' politikasını hala yürütmeye çalışıyorlar.

Başbakan'a söven ceza görüyor, yargılanıyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'e sövüp saymak ve 'ayyaş' demek serbest. Bunun bir cezası yok mudur?
Kanunlarda Atatürk'e sövüp saymanın cezası var elbette ama bunu uygulayacak kimse yok. Hukuk mu kaldı Türkiye'de! Kanunları değiştiriyorlar. Şu anda var olan kanunları uygulayacak güçte bir savcıyı göremiyorum ne yazık ki. Ergenekon davasının başladığı an başsavcı Zekeriye Öz, bütün tutuklamaları, sorgulamaları istedi. Başbakan, kendi özel kurşun geçirmez makam otomobilini başsavcı Zekeriya Öz'e hibe etti. O süreç içinde yüzlerce kişi hapse girdi. Öz, tutuklamaları yapıp görevini yerine getirdikten sonra makam aracını da alıp başka göreve geçti. 5 Ağustos'ta son karar açıklanacak. Yüreğim ağzımda bekliyorum. Özel mahkemeler kalkmasına rağmen, hala normal mahkemelere verilmiyor davalar.
Yeni bir anayasa hazırlanıyor...
Gezi Parkı olayları iktidarı çok korkuttu. Anayasa ile ilgili kamuoyu araştırması yapılacağı, halka sorulacağı söyleniyor. Bu olmazsa bu gençler köy köy Anadolu'yu dolaşıp “Anayasayı kabul etmeyin” diyecektir. Onların başında da ben olurum. Çünkü o zaman o Tayyip'in anayasası olur, bizim değil. Okuduğum ve anladığım kadarıyla bu anayasa yaptırımcı ve emredici, tam bir faşist anayasadır.
Barış süreciyle ilgili Anadolu'yu dolaşan Akil İnsanlar'ın olumlu etkisi oldu mu, katkı sağladılar mı?
Başbakan'ın oyunlarından biriydi bu ve sanatçı arkadaşlarım bunu farketmediler. Yazdıkları raporlar bile açıklanmadı, üstü kapatıldı. O halde bunu niye yaptılar? Sanatçılarla kahvaltı toplantıları düzenlendi, sohbetler edildi. Sanatçı arkadaşlarıma gitmeyin dedim. Sonuç ortada şimdi... Göstermelik bir organizasyondu ve ne yazık ki sanatçılar da biraz kullanıldılar.
PKK silah bıraktı, giderek sınır ötesine çekildikleri söyleniyor... Barış sağlanır mı, yoksa karşı tarafın istekleri giderek artar ve sonrasında başımıza daha büyük belalar mı açılır?
Başbakan daha önce de savcıları götürdü Güneydoğu'ya, sınırdan PKK'lıları ülkeye soktu, çadır kurulup hepsi beraat ettirildi. Sonuç ne oldu, koca bir sıfır. Bu barış süreci de sağlıklı işlemiyor ve sonuç yine sıfır olacak.
Gelelim oğlun Barış Üregül'e... O da oyunculuğu seçti. Baba oğul 'Deli Deli Olma' filminde birlikte oynamıştınız.O benim hatam oldu. Sinema Barış'a o filmde bulaştı. Bu işin zor olduğunu, vefasız olduğunu anlattım ama çok geç kaldım. Oyunculuğu çok seviyor ve eğitimini de alıyor. Şöyle güzel bir dizi olsa da oynasa keşke. 'Pis Yedili' dizisinde iki üç bölümde bir oynuyor. Buna üzülüyor, ben de üzülüyorum. Gani (Müjde) niye böyle yapıyor, bunu da anlamıyorum.
Tarık Akan bu sohbet sonunda gençlere nasıl bir mesaj vermek ister?
Gençler okusunlar, araştırsınlar, uyanık olsunlar. Atatürk şunu diyor: “Yolcu, yolun sonundaki ufkun ötesini de bilmelidir.” Ne güzel bir öğüt...

'KALPAKLI ATATÜRK' MECLİS YERİNE OKUL BAHÇESİNDE...
Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un 'Kurtuluş Yolu' adlı projesi 1979'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giden alt geçit için tasarlandı. Ancak dönemin yönetimi tarafından uygulamaya konulmadı. 2010 yılında bu projenin 'Kalpaklı Atatürk' bölümü Tarık Akan tarafından Taş Mektep'in bahçesine dikildi.O gün bu anıtın önünde poz verdik.