E biz size defalarca söyledik. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında, taş-kağıt-makas bile oynasanız, bu milletin kanıyla vatan yaptığı topraklardan başka hiçbir yerde anlamlı olmayacak dedik. Siz gittiniz, Türk ve Cumhuriyet düşmanı ülkede, iki kuruş para için hem değerlerimizi hem de kendinizi pazarlık malzemesi yaptınız. 'Gocuklu celep' kaldırınca sopasını sürüye katılıverdiniz.

Süper Kupa'yı Arabistan'da oynama kararı bile başlı başına bir skandalken, bu ülkenin Ulu Önder'i Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ünü nasıl yok sayarız diye hadsiz Suudlarla orta yolu bulmaya çalıştınız.

Bu işlerin buraya gelmesine neden olan başta TFF olmak üzere, iki kulübün başkanı da millete özür borçludur. Son dakikada maça çıkmama kararı almaları elbette kıymete değer bir hareket. Ancak olayın buraya gelmesinde, en az TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi kadar onlar da sorumludur.

Suudi Arabistan dedikodusu ilk çıktığı andan itibaren bu karara gerçek bir direniş sergilemediler. Kaosun büyümesinde kulüplerin de parmağı var.

MİLLETİN SUÇU

Artık protesto ve eylem refleksi tamamen yok olan milletimiz de suçlu.

Atatürk'e asıl saygısızlık, onun fotoğrafının olduğu tişörtle sahaya çıkılmasına izin verilmemesi değil. 'O'nun kurduğu Cumhuriyet'in 100. yılında, 'O'nun yeşerttiği iki asırlık çınarın, bu maçı 'O'nun değerlerine baştan aşağı düşman bir ülkede oynamaya kalkmasıydı, asıl saygısızlık. Dün gece verilen tepki, en baştan ve sadece sosyal medyada değil, gerçekten hak arayan insanca ve onurlu bir duruşla olmalıydı.

İNSANIN AR DAMARI ÇATLAR!

Olan oldu, tarihimize bir leke daha sürüldü. Artık TFF Başkanı'nın koltuğunda bir dakika bile durmaması gerekir. Ben Büyükekşi'yi istifaya davet ederken utanıyorum. Ama son 1 ayda Türk futbolunda yaşanan rezaletlerin baş sorumlusu ölü taklidi yapıyor. İnsanın ar damarı çatlar ya. Diyelim ki, bu adamın istifa yetkisi yok. Kimin yetkisi varsa, alsın görevden. Yeter artık! Yeter!

TFF, Fenerbahçe, Galatasaray ve taraftarlar. Suudi Arabistan'daki rezalette kimin ne kadar payı varsa, her zaman olduğu gibi tarihin terazisi gerçeği pay edecektir. Ama şu yaşananlara bakınca, usta Nazım Hikmet Ran'ın şu dizeleri dilimin ucundan bir türlü düşmüyor.

Umarım, bu dizelerden herkes kendi payına düşeni alır da, bir daha böyle rezaletlere tanık olmayız... 

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!