Türkiye gerçekten bir dönüm noktasında.
Bunu söylerken,
- Sadece ekonomideki derin krizi,
- Eğitimdeki çoraklaşmayı,
- Cumhuriyetin her vatandaşına sunması gereken fırsat eşitliğindeki çöküşü,
- Tarımın ve hayvancılığın bitişini,
- Önlenemez hale gelen yoksulluğun topluma dayattığı ahlaki yozlaşmayı,
- Artan yolsuzlukları,
- Adaletin mumla aranır hale gelmesini,
- Temel insan hak ve özgürlüklerinin değersizleştirilmesini, yok edilmesini,
- Göçmenlerin yarattığı çoklu sorunları kastetmiyorum.
★★★
Biraz önce saydığım sorunların tamamı, donanımlı siyasetçiler iktidara geldiğinde iyi bir yönetimle düzeltilebilecek, telafi edilebilecek sorunlar.
Ben “dönüm noktası” derken, geri dönüşü, telafisi olmayan sorunları kastediyorum.
Şöyle ki;
Osmanlı zamanından bu yana oluşmuş, sivil ve askeri bürokrasisiyle, kurallarıyla, denetim mekanizmalarıyla, şefkatli elleriyle, hafızasıyla kör topal varlığını sürdüren Devlet, temel özelliklerini yitirmeye başladı.
Lider kültü üzerinden el yordamıyla yürütülen siyaset, kutuplaştırıcı yanıyla görülmemiş bir kaos yarattı ve ne olduğunu nasıl olduğunu tanımlamakta dahi zorlandığımız bu kaos, demokratik devletin yerine geçmeye başladı.
Bir dönem “vesayet odağı” diye etiketlenen ve hor görülen devlet aygıtı, yok olmaya yüz tutan güçler ayrılığı ve denge/denetleme vasfıyla 100 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bu kadar silikleşmemişti.
Kendisini “yeni vesayet”, “yeni Türkiye” olarak devletin yerine koymaya çalışan siyaset ise hiç bu kadar vurdum duymaz olmamıştı.
★★★
Bakın, basit ama önemli bir örnek vereyim:
Kırıkkale’de AK Parti iki ay önce yeni bir İl Başkanı seçti. İsmi Engin Pehlivanlı. Kırıkkale’nin Valisi, Başsavcısı, değişik bakanlıkların il müdürleri adeta Pehlivanlı’yı ziyaret sırasına girdi.
Böyle bir gelenek olsa, o kentte bir siyasi partinin değil devletin temsilcileri olan Vali, Başsavcı, bakanlıkların il müdürleri TBMM’de grubu olan bütün siyasi partilerin il başkanlarını ziyaret etse anlarım.
Ancak bu ziyaretlerin başka bir anlamı var.
Devletin bütün temsilcileri, o kentte rahat edebilmek için Pehlivanlı’yla iyi geçinmek zorunda olduklarını çok iyi biliyor.
Zira uzun zamandır kentlerdeki devlet görevlileri hakkındaki bütün kararları o ildeki siyasi otorite veriyor.
Emin olun, bu manzara sadece Kırıkkale’de yaşanmıyor.
İktidar partilerinin il başkanları, milletvekilleri o kentlerde “en büyük otorite” olarak dolaşıyor.
★★★
Bugünlerde İktidar ittifakı yeni bir Anayasa yapmak istiyor.
Korkarım ki şu ana kadar anlatmaya çalıştığım çarpıklıklar, devlet aygıtının her geçen gün biraz daha güç kaybetmesi, iktidardaki siyasi partinin kendisini devletin yerine ikame etme ve sonsuza kadar hâkim iktidar olarak kalma çabası, o yeni Anayasa’nın da ruhuna yansıyacaktır.
Yargı Bağımsızlığı meselesini örnek vermek gerekirse, Yargı organında en kritik kurum Hakimler Savcılar Kurulu’dur. Bu kurulun oluşumunda siyaset o kadar belirleyici hale geldi ki artık yargı tamamen siyasetin kontrolü altına geçti.
Bu da adalet meselesini Türkiye’nin en büyük ihtiyaçlarından biri haline getirdi.
Aynı şekilde yasama, yürütme ve yargının tek bir siyasi merkezden kontrol edilmesinin doğurduğu olumsuz sonuçları uzun bir süredir yaşıyoruz.
★★★
Cumhuriyetin ikinci yüzyılı, bu ülkenin daha demokratik hale geldiği, güçler ayrılığının yeniden işlev kazandığı, denetlenebilir, çoğunlukçu değil çoğulcu bir idarenin olduğu bir dönem olmalıdır.
Oysa iktidar bloğu, muhalefetin hataları nedeniyle kıl payı kazandığı seçimlerle, kendilerini desteklemeyen iki kişiden birini hiçe sayarak bildiğini okumaya devam edecektir.
Yerel seçimlerde alınacak bir zafer iktidar işin yeni bir aşama olacaktır.
Çok merak ediyorum İYİ Parti lideri Meral Akşener ve kurmayları, yerel seçimleri kaybetmeyi göze aldıkları gibi Cumhuriyetin, kadim devletin yerini bu kaotik, denetimsiz, siyasileşmiş siyasileşmiş aygıtına bırakmasını da kabul etmişler mi?
Bu durumu bir beka sorun olarak görmüyorlar mı?