Para birimi döviz olan ülkelerde yükselen enflasyon, iç talep daraltılarak indirilir. Bu amaçla merkez bankası faizleri artırır, para miktarını daraltır. Hükümet de kamu harcamalarını kısar. Peki iç piyasa daralınca niçin enflasyon düşer? Teoriye göre zarar etmek istemeyen üreticiler iç talep kısılınca iki yoldan birini seçmek zorunda kalır. 1. Birim satış fiyatını en az “geçmiş enflasyon kadar artırıp”, satışların miktarsal olarak azalmasına razı olmak. 2. Birim satış fiyatını “geçmiş enflasyon kadar artırmayarak” brüt kârın düşmesi pahasına satışların miktarsal gerilemesine mümkün mertebe izin vermemek. Bu karar ikilemine kısaca “birimden veya sürümden kazanmak” şıklarından birini tercih etmek denebilir. Büyük işletmenin kârlılığı değişken maliyete değil “sabit giderlerden birim başına düşen paya” bağlıdır. Büyük üreticiler satış miktarı kaybetmekten çok korkar. Onun için ekonomi soğuma sinyali verince, fiyat zammını düşük tutar. Böylece önce ÜFE (üretici fiyatları enflasyonu) gerilemeye başlar. Onu TÜFE (tüketici fiyatları enflasyonu) takip eder. Enflasyon yerince düşünce merkez bankası faizi indirip para miktarını genişletir. Hükümet de kamu harcamalarını artırır. GSYH tekrar büyümeye başlar. Paragrafın özeti: Standart teoriye göre enflasyon indirilirken iç piyasanın daralması beklenir.

TÜRKİYEDE ENFLASYONLA MÜCADELE

Türkiye ekonomisi çift para birimlidir. (Bi-currency) Bu para birimlerinden biri TL, diğeri dolar/dövizdir. Bizde enflasyonun ama sebebi döviz fiyatlarının artmasıdır. Dolayısıyla enflasyonu indirmenin bir numaralı manivelası da döviz fiyatlarını dizginlemektir. Dün olduğu gibi bugün de aynı yöntem kullanılmaktadır. Buna “kur çıpası” deniyor. 2003’ü izleyen 3-4 yıl boyunca bol sıcak dövizle enflasyon indikten sonra Merkez Bankası kur çıpasından çıktık, “enflasyon hedeflemesi”ne geçtik demişti. Şimdi de aynı şey söyleniyor. Ama “yüksek faizle sıcak döviz” çekmekten vazgeçilmiyor. Bu, çok da önemli değil. Sonuç önemli. Esas vurgulamak istediğim husus Türkiye’de Batı ülkelerinde olduğu gibi enflasyon indirilirken, ekonomide soğumasının şart olmadığıdır. Çünkü biz enflasyonla “yüksek TL faiziyle” değil düşük döviz fiyatıyla mücadele ediyoruz. Yüksek faizi sıcak döviz çekmek için kullanıyoruz. Son iki yıldır ekonomimizin iki parasından biri olan TL’de yüksek nominal faize rağmen reel faizlerin negatifte kaldığını gördük. Ancak son birkaç aydır faizin reel pozitif olduğundan bahsedilebilir. Alaturka dezenflasyonda dövizle borçlanmanın maliyeti (döviz faizi x kur artışı) yani “dövizli kredi faizleri” düşmüş oluyor.

ARABA SATIŞLARI REKORA KOŞUYOR

Arka plan böyle olunca ekonomi soğumuyor. Son 4 yılın araç satışları şöyle olmuş: 2022’de 783.000, 2023’te 1.232.000, 2024’te 1.238.000, 2025 tahmini 1.300.000. Bir yeni araba satışı 6 ikinci el araç satışı yaratıyor.  Demek ki, bu yıl 9 milyon kişi (hane halkı) 1.3 milyonu yeni; 7,8 milyonu kullanılmış olmak üzere, mevcut aracını satıp, daha iyi durumda bir araç almış olacak. Bunun için de bir fark ödeyecek. Ülkemizde 26 milyon hane olduğuna göre her 3 hanenin birine, bu yıl, ya sıfır ya da eskisinden daha iyi durumda bir araç girmiş olacak. 2025 GSYH büyümesi de %4’e yaklaşacak gibi duruyor. Enflasyon ise düşmeye devam ediyor. Dolar fiyatı enflasyon daha az arttığı için TL ile ölçülen kişi başına milli gelir dolara çevrilince “fiktif” olarak çok artacak. 2003-2008 arası da aynen böyle olmuştu.

 SON SÖZ: Balık suda boğulmaz.