Nasıl oluyor, anlat bana: Haraketli görüntüler perdede peş peşe sıralandığında yüzlerce, binlerce, bazen de milyonarca insanı büyülenmiş gibi içine çekiyor. Nedir bunun hikmeti?
Kahkaha atardı.
Sinema işte bu!
★★★
Senaryo yazarı
Film yönetmeni.
Derine iner derdi.
Gerçek insan tiplerini keşfetmek. Onları senaryoya taşımak. Bu keşfi yapmak için de derinlere inmek ve madenci gibi derinlere indikçe bir insanda tüm insanlığın sevincini, acısını, zaferini, yenilgisini, aşkını, nefretini birlikte görebilmek.
İşte senaryo bu!
★★★
İnsanın en can alıcı, en önemli ve en şaşırtıcı sorununa indiği için binlerce, milyonlarca insan, o filmin senaryosunda kendinden bir parça bulur. İyi filmlerin, onu izleyen insanı büyüleyerek içine çekmesi işte bu derinliği yakalamış olmasından gelir.
★★★
Anlatmaya başladığında Türk sineması ile Dünya sinemasının hangi evrelerden nasıl geçtiği yolculuğuna çıkar, dinleyenleri de o yolculuğa katardı. Büyük tarihsel geçiş dönemlerinin “yeni film yönetmenleri ile yeni senaryo yazarlarını yetiştirdiğini” örnekler, isimler vererek, film adları sıralayarak anlatırdı.
Ali Özgentürk.
65 yıllık arkadaşımdı.
En dertli zamanlarında bile gülümsemeye hazır bakışları vardı. Perşembe günü hayata pencerelerini kapadı.
★★★
Adana’da aynı ortaokulda, aynı lisede birlikte okuduk. Lise yıllarındayken bile gönlünde sinema, sahne, tiyatro, senaryo yazmak vardı. İkinci Dünya Savaşı sonrası doğmuş yoksul aile çocuklarıydık. Ailelerimiz bizi üniversite bitirmeye “doktor- mühendis- subay olmaya” özendirirdi.
Ne özendirmesi!
Zorlarlardı.
Ali’nin doktor-mühendis olmaya niyeti yoktu. Daha lise yıllarında Adana Belediyesi Tiyatrosu’nda oyuncu olarak iş bulmuş, “insanı insan yapan yapının derinine inmeyi öğrenmeye” o zaman başlamıştı.
★★★
O yıllarda üniversite sadece İstanbul ve Ankara’da vardı. İstanbul dışından gelmiş yurtlarda kalan pek çok üniversite öğrencisi, eğitim masrafını karşılamak için çalışmak zorundaydı. Maden İş Sendikası’nın basım yayım bölümünde iş bulmuştu. Sendika’nın işçiler okusun diye yayımladığı gazeteyi çıkarıyordu. Arkadaşlarıyla birlikte Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nu kurmuş, fabrika önlerinde meydanlarda, “sokak tiyatrosu” ile emeğin en yüce değer olduğunu anlatmaya soyunmuştu. Senaryosunu yazdığı oyunların oyuncusu da oydu.
68 kuşağı dedikleri!
İşte buydu.
★★★
12 Eylül oldu.
Ordu yönetime el koydu.
Muhtıra yayımlandı.
Partiler kapatıldı.
Sendikalar yasaklandı.
Ali Özgentürk de gazetenin birinci sayfasına; “İşçi Sınıfının da muhtırası var” manşetini koydu. Gazete toplatıldı. Sarıyer tepelerinde yakıldı. Ali’nin başı belaya girdi, hapiste yattı.
★★★
Üniversite bitti, Ali sinemaya kamera asistanı ve senaryo yazarı olarak geçti. Ve “gerçek insan tiplerini keşfetmek için derinlere inmek gerektiğini” sinemadan öğrendi. Kırgız Yazar Cengiz Aymatov’un “Kırmızı Eşarp” adlı romanından “Selvi Boylum Al Yazmalım Filminin senaryosunu” o yazdı. Filmin yönetmeni büyük usta Atıf Yılmaz ve kalplere taht kurmuş yıldız oyuncusu Türkan Şoray’ın, izleyicinin hoşuna gitsin diye senaryonun sonunu değiştirme kararlarına isyan etti, asla izin vermedi. Film, Ali’nin yazdığı gibi izleyiciye “sevgi emektir- sevgi iyiliktir” diyerek bitti.
★★★
15 filmin yönetmenliğini yaptı. Hazal, At, Su Da Yanar, Bekçi, Balalayka ve diğer filmleri, pek çok uluslararası filim festivalinde birincilik ödülü aldı. Yönettiği filmler; “adaletsizlik, eşitsizlik, haksızlık, sömürüye başkaldırmak” üzerineydi. Sinemaya benzersiz bir aşkla bağlandı. Hayatta en çok iki kızı Dünya ile Simay’ı sevdi. En son; Türkiye’de “erkekleri tarafından öldürülen kadın cinayetleri” üzerine bir senaryo yazmaya çalışıyordu. Bir erkek karısını niçin öldürür; “aşık olduğu için evlendiği karısı onu terk ettiği için mi yoksa erkek aslında karısına değil de kendine aşık olduğu için mi” sorusuna cevap bulmak için derine inmeye uğraşıyordu.
Ölüm izin vermedi.
★★★
Türkü söylerdi.
Çok güzel söylerdi.
Bir Türkü oku Ali!
Baba bugün
Dağlar yeşil boyandı.
Kim yattı kim uyandı
Kalbime ateş düştü
İçinde yar da yandı.
Su serptim
Ateş sönsün
Serptiğim su da yandı.