Türk hukuku bakımından bir siyasi parti ancak istisnai durumlarda ve en son çare olarak kapatılabilir.”
“Herhangi bir kişinin serbestçe söyleyebileceği bir sözü bir siyasinin evleviyetle söyleyebilmesi gerekir. Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerde bundan daha doğal bir şey olamaz. Aksi halde, farklı toplumsal görüş ve talepleri siyasi alana taşımak için kurulan siyasi partiler işlevsiz kalacaktır.”
“Kapatma biçimindeki yaptırım, siyasi parti özgürlüğünün özünü ortadan kaldırabileceği içindir ki, ancak zorunlu durumlarda istisnai ve en son çare olarak düşünülmektedir. Siyasi partilerin keyfi ve ölçüsüz olarak yasaklanmasının çoğulcu demokratik rejimin özünü zedeleyeceği kabul edilmektedir.”
“Siyasi partilerin kapatılması konusundaki evrensel standartların, insan haklarına saygılı ve demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye açısından da geçerli olması gerektiğinde kuşku yoktur. Anayasalarımızda bu evrensel ilke yer almasına rağmen, uygulamada çok sayıda parti demokratik sistemlerde ve uluslararası sözleşmelerde öngörülen kriterlere aykırı bir şekilde kapatılmıştır. Böylece siyasi partilerin demokrasiler açısından ‘vazgeçilmezliği’ ilkesi adeta tersine çevrilmiştir. Bu durum, siyasi partileri uygulamada kolaylıkla ‘vazgeçilebilir’ hale getirmiştir.”
“Yoğun biçimde siyasi parti kapatma kararı vermekle, ülkedeki sorunlara demokrasi ve hukuk sınırları içerisinde çözümler üretme ve sorunları böylece çözme imkanı da ortadan kaldırılmaktadır. Yasaklama biçimindeki yaptırım nedeniyle düşünce ve siyasi parti özgürlüklerinin içi boşaltılmaktadır.”
“AİHM’e göre, bir siyasi partiden kaynaklanan DEMOKRASİYİ ORTADAN KALDIRMAYA YÖNELİK RİSKİN yeteri kadar yakın/kaçınılmaz olduğunu gösterecek, varlığı ispat edilmiş sağlam, inandırıcı deliller bulunmalıdır. Siyasi partiye isnat edilebilir nitelikteki eylem ve beyanlar, partinin ‘demokratik toplum’ kavramıyla bağdaşmayan bir toplum modelini tasavvur ettiğini ve savunduğunu açıkça ortaya koyacak şekilde bir bütün teşkil etmelidir. (Ayrıca, bir siyasi partinin kapatılmasına neden olduğu gerekçesiyle partili milletvekillerinin parlamento üyeliğinin düşürülmesi ve beş yıl süreyle herhangi bir partide yer alamaması yaptırımı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır.”
“Venedik Komisyonu’na göre, siyasi parti hakkında dava açılmadan önce, davayı açacak hükümet ya da diğer devlet organlarınca, siyasi partinin ÖZGÜR VE DEMOKRATİK SİYASİ DÜZEN VEYA HAK VE ÖZGÜRLÜKLER İÇİN GERÇEK BİR TEHLİKE oluşturup oluşturmadığına ve kapatma ya da yasaklama yaptırımı dışında daha hafif tedbirlerle bu tehlikenin önlenmesinin mümkün olup olmadığına bakılmalıdır.”
“Parti kapatmada Türkiye çağdaş demokrasilerde kırılması imkansız bir rekorun sahibidir. 1961 Anayasası’nın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana Anayasa Mahkemesi tarafından 24 siyasi parti kapatılmıştır. Bu sayıya askeri müdahaleler döneminde kapatılan siyasi partiler dahil değildir. Sadece 1961 Anayasası döneminde kapatılan parti sayısı bile tek başına demokratik ülkelerde kapatılanların toplamından fazladır.”
“Anayasa Mahkemesi tarafından verilen siyasi parti kapatma kararlarının biri hariç tamamının AİHM tarafından Sözleşme ihlali olarak kabul edilmiştir.”
“Bu davanın AB üyelik sürecini dinamitleyen niteliği ortadadır.”
★★★
Yukarıdaki cümlelerin tamamı 2008’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasında AK Parti’nin yaptığı ve “CEVAP” adını verdiği savunmadan alınmıştır.
O dönemde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere bütün AK Parti yöneticilerinin de parti kapatmayla ilgili benzer açıklamalar yaptığını anımsamak lazım.
Peki ne oldu da yukarıdaki görüşleri savunan AK Parti, bugün HDP’nin kapatılmasını istiyor?
PKK terörünün en üst seviyede olduğu, sürekli çatışma haberlerinin geldiği, şehit haberlerinin yüreğimizi dağladığı günlerde dahi başvurulmayan bir “parti kapatma” yolu, neden Mehmetçiğin, polisin ve istihbaratın teröristlere göz açtırmadığı, Türkiye’de bitirme noktasına getirdiği, hatta Türkiye dışındaki kamplarını yok ettiği bir dönemde açılıyor?
O günlerde HDP’lilerin örgütle ilişkisi iltisakı yoktu da bugün mü ortaya çıktı?
Artık çok belli:
AK Parti, düşen oylarını milliyetçi söylemlerle yeniden artırmaya, tabanını konsolide etmeye çalışıyor.
Ancak, bu sürecin sonunda Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilirler.
Kürt oylarını alma konusunda 1992’den itibaren CHP/SHP’nin başına gelenler, yakın gelecekte AK Parti’nin başına da gelebilir.
Benden söylemesi!