“Hak ehli olunca içimizden mekud / Cahiller edince arş-ı irşada suud / Beyhude figan etmeyelim layıktır / Dergahlarımız boş idi oldu mesdud...”
Türkçesi özetle, meydan cahil cühelaya kalmıştı layıklarını buldular!
Mustafa Kemal Atatürk, “Ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir” cümlesini kurduğunda ve 1925 yılında tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldığında, TBMM’de o yasaya onay veren milletvekilleri arasında bulunan Konya’daki Mevlevi tekkesi şeyhi Veled Çelebi’nin yazdığı dörtlüktü baştaki!
Kapatıldıktan sonra o cemaatlerin, tarikatların yerleri ne oldu acaba?
Yüzde 90’ı okul oldu!
677 sayılı Tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile bir takım unvanların men ve ilgasına dair yasa sözde hala yürürlükte...
Fakat ne enteresan ki, gün geçmiyor bir tekkeden, bir tarikattan, bir cemaatten, bilmem nerenin şeyhi olduğunu söyleyen birinden tuhaf ve de çoğu belden aşağı bir haber gelmesin. O tarikatın, bu cemaatin ‘gizli-açık’ bir adamı televizyonda ahkam kesmesin! Tarikatları, cemaatleri ve kollarını alt alta yazmaya kalksak sayfalar tutar. O kadar çoklar yani!
Son olay, insanı insanlığından utandıran 6 yaşındaki bir meleğin 29 yaşındaki bir herifle imam nikahı ile evlendirilmesi. Henüz bebek olan kıza utanmadan gelinlik giydirilmesi ve o kızın yıllar süren kabusu...
Haberler şöyle başlıyor: İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusunun kızı, babasının kendisini 6 yaşındayken bir müritle imam nikahı ile evlendirdiğini, çocukluğu boyunca her gün cinsel istismara uğradığını anlatarak şikayetçi oldu!
Bir Allah’ın kulu da çıkıp, ‘ne cemaati’ demiyor. Öylesine normalleşmiş...
Bu iğrenç olaya kamuoyu baskısı yüzünden adam sende diyemeyen hükümet, kızın açtığı davaya destek vereceğini, müdahil olduğunu açıkladı!
Bravo doğrusu(!)
Bravo da, cemaat cemaat deyip ne istedilerse verilen, devletin kılcal damarlarına kadar sızan Fetö cemaati darbe yapmaya kalktı memlekette, yüzlerce insanımızı katletti...
Siz, “cemaat, tarikat, şeyhlik meyhlik 1925’te kaldırıldı, kapı gibi yasası halen yürürlükte, ne cemaati? Kilit vuruyorum topunuzun kapısına. 10 bakanlığın bütçesinden daha yüksek bütçeli Diyanet İşleri var” deyip yasayı uygulayacağınıza ‘davaya müdahil olduk’ diyorsunuz.
Memleketin yasaları, gösteriş meraklılarının kütüphanesinde kapağı açılmadan duran cilt cilt kitap mıdır, açıp okuyup gereğini yapsanıza!
Yapmadığınız için uyuduğunda kucağa alınıp yatağına taşırken bile kıyamayacağımız yaştayken, bir herifin koynuna sokulan o kız, babasına karşı dava açtı.
Genç kızın davası bir babaya açılmış gibi görünüyordu ama aslında iki babasından da şikayetçiydi!
“Bana yaşadıklarımı reva gördünüz, görüp görmezden geldiniz, ağzınız vardı açmadınız, diliniz vardı konuşmadınız, eliniz vardı elimden tutmadınız, vicdanınızı kullanmadınız, çocukluğumu aldınız elimden, dünyamı kirlettiniz” diyerek hesap soruyordu davasında!
Biri, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu öz babası. Diğeri ne kadar cemaat, tarikat, şeyh, şıh, mürid varsa onlara göz yuman çoluk çocuk hepimizin babası olan devlet baba!
O kızın babasına açtığı davaya devlet müdahil olmuş şimdi. Ya devlet babaya açılan dava... Ona kim müdahil olacak?