Ülkemizin dünyaca ünlü deniz ressamı Mustafa Günen, geçenlerde “sanat hayatımın baş yapıtı” dediği, fırtınalı bir havada Anıtkabir’e çarpan, ama ona ve ziyaretçilere en ufak zarar veremeden gerisin geri giden dalgaları resmettiği son tablosunun fotoğrafını paylaştı.

Önceki akşam Sözcü Televizyonu’nda yayınlanan, değerli meslektaşım Ece Üner’in moderatörlüğünü yaptığı “Sözün Gücü” programında, bu tabloyla ilgili yorumumu paylaştım.

Vatanımızı düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saldırıların yoğunlaştığı şu günlerde Günen’in bu eseriyle, yobaz saldırganlara çok anlamlı bir mesaj verdiğini belirttim.

Atatürk’e düşman bir çevrede yetişmesine karşın, Atatürk hayranı bir sanatçı olan Mustafa Günen, Kur’an’ı da ezbere bilen değerli bir aydınımız.

Programdan sonra bana gönderdiği mesajda yorumumun çok isabetli olduğunu ifade ederek şu bilgileri paylaşmış:

★★★

“Sanki Çanakkale Savaşı olmamış, İstanbul işgal edilmemiş, Yunan orduları Anadolu’nun ortasına kadar gelmemiş de, Atatürk dışardan ordu getirmiş, Osmanlı saltanatını devirip kendi ilkelerini dayatmış gibi, akılları sıra onu karalıyorlar!.. 

Bu çok büyük bir haksızlık ve akıl tutulması. Çünkü Atatürk, Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı subayıydı. Ne zaman ki İstanbul, emperyalistlerce işgal edildi ve Osmanlıdan umut kesildi, o zaman öne düşüp arkadaşlarıyla bu vatanı kurtardı ve cumhuriyeti ilan etti. Doğal olarak da akılcı, insana yakışan, çağdaş sosyal düzenlemeler getirdi. Akıllı bir insan, kaza üstüne kaza yapan arabayı mahveden bir şoförü yeniden direksiyona geçirir mi? Tabii ki geçirmez!..

★★★

Kaldı ki bugün adına Kemalizm ilkeleri denilen cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık maddeleri, Atatürk’ün bulup geliştirdiği ilkeler değil. Bunlar, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi, insana ilişkin akademik alanlarda oluşturulmuş bilimsel sonuçlar. Ve de bu ilkeler, Atatürk’ten önce olduğu gibi, sonrasında da birçok devletçe benimsenmiş durumda. Toplumsal yaşam ve insan gelişiminin doğal sonucu olarak evrensel kabul görmüş ilkeler. Kısaca söylersek; Atatürk’ün uyguladığı ilkeler, tıpkı değişmesi mümkün olmayan doğa yasaları gibi...

★★★

Tüm dünya biliyor ki, Atatürk çok okuyan hatta cephede bile kitap okumayı sürdüren bir liderdi. Aslında onun tek ve basit bir ilkesi vardı. O da; düşünceyi, inancı ve yaptığı her şeyi, akıl ve bilime dayandırmak... Unutulmamalı ki; akıl ve bilimle hareket etmek, aynı zamanda Kur’an’ın da birincil ilkesi. Bunu yaptığı için Kur’an’ı doğru anlayamayanlar ve dinden geçinenler, onu din düşmanı iftirasıyla karalamaya çalışıyorlar.

Rahmetli babam da Atatürk’ün dine düşmanı olduğu yalanıyla kandırılanlardandı. Bir sohbette o ve arkadaşlarına, “Atatürk’ün imam hatip okulları açması dine düşman olmadığının, tam tersine dine büyük bir hizmet verdiğinin kanıtıdır” demiştim. Çünkü tekke ve zaviyeleri kapatıp buna karşılık Diyanet’i kurdu. Böylece inançla ilgili dağınıklığa son verip, dinî sistemi Diyanet işlerine bağlayarak işi bitirdi. Eğer Atatürk dine düşman olsaydı, imam hatip okulları açmaz, Kur’an’ı Türkçe’ye çevirtmezdi. Atatürk, imam hatip okullarını açarak, Kur’an’a, dinimize hizmet etti.

★★★

Ancak ne yazıktır ki Kur’an’a inananlar şu soruyu sormadılar: Acaba Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatarak gerçekten de İslam dinine kötülük mü yaptı? Bu sorunun cevabı bugün bile pek tartışılmıyor. Oysa merak etseler cevabı Kur’an’da var:

ENAM 159- Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de gurup gurup ayrılmış olanlar var ya (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır.

Görüldüğü gibi Kur’an, her ne isimde olursa olsun bu tür gurupların dinde parçalanmaya ve bölünmeye sebep olacağını söyler ve bu gurupların Peygamberle hiçbir ilişkileri olamaz der. (İlginçtir, bütün tarikatlar kendilerini doğrudan peygamberle ilişkilendirirler!)

★★★

Yine benzer ayetlerden ENAM 153’te de sonunda yoldan saptıracağı için, din adına her türlü gruplardan uzak durulmasını söyler. Şurası çok önemlidir; bu ayetlerde, bu gruplardan doğru yolda olanlar vardır, onlar hariç diye bir ifade yoktur. Hiçbirisinin peygamberle bir ilişkisi yoktur diyerek noktayı koyar. Dikkat edin, bu durumun cemaat, tarikat liderleri, şeyhler gibi şahıslarla bir ilgisi yoktur. Şahıslar çok iyi veya kötü niyetli de olabilirler Bu önemli değildir. Tabiri caizse mevzuat böyledir. Atatürk tam da Kur’an’daki bu mevzuatı uygulamıştır.

★★★

Her neyse, eğer olaylara Kur’an penceresinden bakarsanız, her şey apaçık ortadadır. İlgili ayet şöyle der:

MUHAMMED-7: “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar”.

Görüldüğü gibi durum çok açık. Tarihi gelişmeler gösteriyor ki, Atatürk ve silah arkadaşları, yedi düvele karşı, tarihte örneği olmayan bir savaşı kazandılar. Görülen o ki ayetteki “ayaklarınızı sabit tutar” ifadesi gerçekleşmiş ve Allah, Atatürk ve arkadaşlarının ayaklarını sabit tutmuştur. Bu yüzden kimse onu yıkamamıştır...

★★★

Sonuç olarak babamlara da sorduğum soruyla bitireyim; Allah, Atatürk’ün din düşmanı olduğunu ve inanç konusunda yapacağı değişiklikleri haşa bilmiyor olabilir miydi? Tabii ki biliyordu! Öyleyse Allah neden Atatürk ve arkadaşlarına yardım etti ve muhteşem bir zafere ulaştırdı?

Bunu bir düşünsünler...”