Cemil Çiçek, ANAP’tan Yozgat Milletvekili seçilmişti. Devlet Bakanlığı görevinde bulunmuştu. AKP iktidarında Adalet Bakanlığı, Hükümet Sözcülüğü, TBMM Başkanlığı yaptı. Anayasa değişikliği için kapsamlı çalışmalar yürüttü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Abdullah Öcalan ‘umut hakkı’ndan yararlanmak istiyorsa gelip TBMM’de örgütünü lağvettiğini, silahları gömeceklerini açıklasın” demişti.
“Umut hakkı” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırılan kişilerin, 25 yıl cezaevinde yattıktan sonra onların belli koşullarda tahliyesinin yolunu açan bir karar. AİHM, bu yöndeki kararını İngiltere ve Litvanya’dan başvuran mahkumlar için almıştı. Bu karardan, Abdullah Öcalan da dahil olmak üzere bugüne kadar ülkemizdeki mahkumlardan yararlanmak için başvuran olmadı. Açıkçası bu konuyu ülkemizde de ilk dile getiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
DÜN SÖYLEDİKLERİ
Bahçeli’nin geçmişte ve bugün Öcalan ile ilgili açıklamaları birbiriyle tabii ki çok çelişiyor. Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Bahçeli’nin çıkışını çözüm için çok değerli bulduğunu SÖZCÜ’ye açıklamıştı. Çiçek, dün sohbetimizde şunları söyledi:
“Dün şunu dedi, bunu dedi diye o sözleri bugünün şartları içerisinde değerlendirilmemeli. Suriye’deki son gelişmeler de dikkate alındığında iç problemlerini çözemeyen ülke, dışa karşı daha güçlü bir tavır ortaya koymakta zorlanır. Tarihteki büyük hamlelerin hepsinde bu sıkıntılar yaşanmıştır. Büyük hamleler yapacaksanız evvela içeride birliği, beraberliği sağlayıp iç cepheyi takviye etmeniz lazım ki dışa karşı daha dirençli olabilesiniz.”
HÜKÜMET DEĞİL, DEVLET
Ülkemizde yaklaşık 50 yıldır terör problemi var. Bu kadar yıl terörle uğraşıp da terörün köşe noktalarını doğru dürüst yakalayamamış başka bir toplum yok. Cemil Çiçek de terör meselesinin bir devlet sorunu olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Biz, terörü halen hükümet sorunu kabul ediyoruz. Bununla AK Parti’yi eksiği, yanlışını tavzih etmek için söylemiyorum. 1980 öncesinde Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde o zaman 4’lü koalisyon var. Rahmetli Ecevit’in açıklamaları vardı. Her gün 3-4 kişi öldürüldüğünde, ‘Katiller bu hükümetin içindedir. Hükümet gider, terör, anarşi biter’ diyordu. Kastettiği de o zaman MHP idi.
Sonra 11’ler desteğiyle kendisi hükümeti kurunca bu defa günde 20 kişi ölmeye başladı. Maraş olayları patladı. O zaman da bu konu hükümet meselesinden ziyade devlet meselesiydi. Devlet meselesi kabul ederseniz, iktidarla iş birliği yapmanız gerekir. Hükümet meselesi kabul ederseniz muhalefet etmeniz gerekir. Nitekim o zaman Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu ve başka kanunlar çıkarılamadı. Bu 12 Eylül’ün de önemli gerekçelerinden birisidir.
ASAYİŞ SORUNU SANILDI
Daha sonra devlet terörle mücadele etmek, terör örgütünün tabanını zayıflatmak, terör örgütüne katılımı azaltmak için bir kısım tedbirler almaya çalıştı. Bir şey daha söyleyeyim: Başlangıçta tüm ülkelerde olduğu gibi bizde de terör eylemlerini bir asayiş ve güvenlik meselesi kabul ettik. ‘3-5 tane kendini bilmezin işidir. Güçlü polisimiz, askerimiz, istihbaratımız var. Bunun üstesinden gelinir’ denildi.”
Konu asayiş ve güvenlik meselesi kabul edildiğinde önlem olarak terörle mücadele eden birimlerin silahı, mühimmatı daha modernize edilir, daha önemli destek sağlanır, yetkileri artırılır, gözaltı süresi uzatılır, Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulabilir. Böylece başını kaldıran içeriye atılır. Köy koruculuğu da bu anlayış içinde kuruldu. Deneyimli siyasetçi Cemil Çiçek, süreci şöyle anlattı:
İLKER PAŞA’NIN SÖZLERİ
“Halbuki terörün asayiş, güvenlik boyutunu aşan başka boyutları var. Başlangıçta ‘Terörün belini kırdık, kökünü kazıyoruz’, ‘Terörü gündemden çıkaracağız’ diyordu. Hemen hemen bunu söylemeyen İçişleri Bakanı, askeri yetkili kalmamıştı. En son 27. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ‘Biz kendi üzerimize düşeni yaptık. Şimdi siyaset grubu gereğini yapsın. Çünkü bu işin sadece asker, güvenlik boyutu yok. Ekonomik, sosyal, kültürel boyutu var’ dedi. Belki de terör örgütü, eylemleri ilk defa bu açıklıkla gündeme getirildi.
Dolayısıyla Türkiye uzun süre teröristle mücadele etti ama terörle mücadele meselesinde çok fazla tedbir alamadı. 50 senedir uğraşıldığı halde Türkiye’de adına terörü tüm yönleriyle inceleyen ne bir üniversitemiz var ne üniversitede dal var ne de işin bu boyutu doğru dürüst verilere dayalı olarak değerlendirme imkanı var.”
ÖNEM VERİLEN MÜSTEŞARLIK
Pişmanlık Yasası’ndan kaç kişi yararlandı diye sorulsa ilgili kurumlar birbirinden farklı sayılar veriyor. Yasadan yararlanıp serbest bırakılanlardan kaçının tekrar hangi nitelikte suç işlediğini sorsanız, bunun cevabı da yok. Bunun için Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kurulması planlanmıştı. Cemil Çiçek, İspanya’nın teröre karşı neler yaptığını konuşmak için günü birlik İspanya’ya gidip geldi. Onların yaptıklarıyla, Türkiye’nin hazırladığı tasarı üzerinde çalışıldı. Hem terörizmle hem teröristle mücadeleyi bir kurumsal hafızaya, kurumsal veriye oturtmak istediler.
Kanunun birinci maddesinde, “Müsteşar olma şartlarını taşıyan birisi bu kurumun başına getirilir” deniliyordu. İçişleri Bakanlığı, buraya illa vali atamak istedi. Elbette çoğu zaman vali gelecekti ama örgüt soruşturmalarını yapmış, bunca yıl deneyim kazanmış olan bir savcı ya da ömrünü bu işlere vermiş bir akademisyen niçin getirilmez?
Biz hâlâ göçü yolda düzülür için uğraşıyoruz. Bu işlerin rayına oturması için daha 50 yıl geçmesi mi bekleniyor?