Suriye nüfusunun %10’u kadim Hristiyan Araplardan oluşuyordu. Bu oran şimdi %3’e düşmüş. Esad’ın beklenmedik şekilde devrilmesi sonucunda, işte bu çok dinli Suriye’de İslamist bir rejim kuruldu. Laik Türkiye için en az bunun kadar sevimsiz diğer bir gelişme, İslamist rejimle, Suriye Kürtlerinin Fırat’ın doğusunda Irak’taki gibi “Özerk Kürt Bölgesi” kurulmasında zımnen anlaşmalarıdır. Yeni rejim, Batı’dan yardım almak ve özellikle İsrail ve ABD ile iyi geçinmek için böyle bir taviz vermiş olabilir. Güney komşumuzda bunlar olurken, ülkemizde de adı “barış” olan yeni bir Kürt açılımı başladı.
SAVAŞ YOKSA, BARIŞ OLMAZ
İsrail’in parlak siyasetçilerinden Şimon Perez, Filistinlilerle anlaşmak istiyordu. Fanatik Yahudiler Perez’i “Yoksa sen düşmanla barış mı yapacaksın?” diye eleştirdi. O da çok meşhur “Barış düşmanla yapılır, dostlarla değil” (You make peace with your enemy, not with your friends) cevabını vermişti. Değerli gazeteci Yılmaz Özdil’in bir konuşması beni uyandırdı. Bu yeni açılımın “barış” diye adlandırılması anlamlıdır. Eğer bu sözcük, kafanın gerisinde bir hinlik olmadan iyi niyetle seçildiyse, seçenlerden özür dilerim. Ama ülke içindeki bir sosyal ihtilafın çözümü için o ülkenin kendi millet meclisinde tüm siyasi partilerin katılımıyla yapılacak çalışmaları “barış” süreci diye isimlendirmek meseleyi yanlış vazetmektir. Bu sürece “barış” demek, ortada bir “başkaldırı” değil “savaş” olduğunu kabul etmektir. Savaş varsa düşman da vardır. Masaya, barış yapmak üzere oturuyoruz diyenler Kürt’ü Türk’ün, Türk’ü Kürt’ün düşmanı görüyordur. Bu doğru değildir.
HER YER GAZZE OLUR
DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın “Ya barışı inşa edeceğiz ya da her yer Gazze olacak” şeklinde tehdit savurması, dil sürçmesi değildir. “Dervişin fikri ne ise zikri de odur” diye bir atasözü vardır. Tülay Hanım, fikrini zikretmiştir. Bence çok da iyi etmiştir. Bu sayede DEM Partililerin karından konuşma sıkıntısı sona ermiştir. Teoriye göre, uyuşmazlıkların yönetiminde (conflict management) biri “tehdit” diğeri “vaat” olan iki yöntem kullanılır. Tehdit, hem karşı tarafa hem de tehdit edene maliyeti olan kötü bir eylemdir. Amaç, tehdidi yerine getirmek değildir. Maksat bu meydan okumayla, karşı tarafı korkutup isteğini ona kabul ettirmektir. Tehditle amacına ulaşamayan, tehdidi yerine getirmek zorundadır. Bu çifte başarısızlık olur. Tehditçi, hem istediğini alamamış hem de madara olmamak için kendisine de zararı dokunacak “kötü bir eylem” yapmak zorunda kalmıştır.
İKİ AŞAMALI BİR SENARYO
DEM partinin “Eş Genel Başkanı” bilinçli bir kişidir. Bilerek böyle konuşmuştur. Sayın Hatimoğulları’nın “...yoksa her yer Gazze olacak” cümlesinde, Kürtler Gazzeli, Türkler de İsraillidir. Bu durumda Başkan Erdoğan, İsrail Başbakanı Netanyahu olmaktadır. İsmail Haniye de Abdullah Öcalan mı oluyor, bunu kestiremedim. Bu benzetmeye göre PKK kuvvetleri bir gece, şenlik yapılan bir Türk kasabasını basıp, kadın çoluk çocuk demeden 1.200 kişiyi öldürecek, 250 kişiyi rehin alıp dağlardaki tünellerine götürecektir. Bunu gören Erdoğan ve Bahçeli adeta çıldıracak “taş üstünde taş, omuz üstünde baş komayın” talimatıyla TSK’ya, Güneydoğu’da PKK’nın yuvalandığı bütün sivil yerleşim merkezlerini yerle bir etme emri verecektir. Bu durumda tehdit edilenler PKK ve sivil Kürtler oluyor. Hayır! Tülay Hanım “her yer Gazze olacak” derken bunu kastetmiş olamaz. Sanmam ama şunu demek istemiş olabilir: Ey hükümet, savaş böyle başlasa da Gazze gibi sürüp gitmez. PKK yuvalanmalarını tahribe kalkarsanız Kürtlerin hamisi ABD de Türkiye’yi bombalar. Günün sonunda, T.C. teslim bayrağını çeker ve Türkiye içinde de Kürdistan kurulmuş olur. Başka yerlerde olduğu gibi.
SON SÖZ: Bahçeli, öneride bulundu, PKK da yanıtını verdi.