Doğrucu Davut kime denir?

Sözünü esirgemeyen, hiç kimsenin cesaret edemediği sözleri şak diye söyleyen, her şeyin doğrusunu yapmayı ilke edinmiş kişilere “Doğrucu Davut” diyoruz.

Bizim siyasette de bir “Doğrucu Davut” var.

Gerçekleri pat diye söylediği veya hiç çekinmeden yazdığı için başı dertten kurtulmuyor, zamanının önemli bir kısmı mahkeme koridorlarında geçiyor.

Kim bu Doğrucu Davut?

Doğru Parti Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu...

Yalnız Türk siyasetinin değil, toplum olarak hemen hepimizin “hali pür melâlini” (acınacak halini) bir öykü ile şöyle anlatıyor:

★★★

“Cehennemde sıra sıra kazanlar! Altlarında ateşler yanıyor, her kazanda çeşitli milletlerden cehennemlik insanlar...

Her kazanın başında da ellerinde kocaman tokmaklarla ikişer zebani!

Yeni gelen biri kazana atılmadan önce sorar:

“Bu zebaniler ne iş yapar?”

Yanıt: ‘Kazandan kaçmak isteyenlerin kafasına vurup tekrar kazana atarlar!’

Yeni gelen, kendi kazanını ararken başında zebani olmayan bir kazan görüp yine sorar:

‘Bu kazanın başında niçin zebani yok?’

Yanıt: ‘Ha, orası mı? Orası Türklerin kazanı! Biri kaçmak isterse diğerleri bacaklarından çeker ve kimsenin kazandan çıkmasına fırsat vermezler! Bu yüzen onların kazanına zebani koymadık.”

Kıssadan hisse: Biz cehennemde bile birbirimizi yeriz!

★★★

Serdaroğlu devam ediyor:

“Bizlerde nefret edercesine kızdığım bir özellik vardır.

Aynı işi, aynı doğruluk, aynı maliyet, aynı kalitede yapan iki kişi olsun.

Biri Türk, diğeri yabancı! Millet olarak tercihimiz, önce yabancıdan yanadır. Neden?

Örnek mi? Yabancıyı severiz, kendi insanımızı küçümseriz de ondan!

Yabancı futbolcuya çuvalla para veririz ama kendi değerlerimizi yetiştirmek, eğitmek için hiç uğraşmayız.

Siyasette de böyledir;
  İki grup, siyasi parti kurmaya karar verirse, özellikle medyada, kafalardaki ilk soru şudur:

‘Amerika’dan icazet almış mı? İngilizler de mi destekliyormuş? Ya Araplar? Parası boldur bunların. Oh oh ne güzel! Hadi biz de yanaşalım!

Öteki; Arkadaş ben bu toprakların malıyım. Ne Amerika’sı, ne İngiliz’i, ne Arab’ı? Milliyiz, yerliyiz deyince ağız burun kıvırmalar, ardından ‘Geç yahu, yerliymiş, millî imiş! Cık cık, cık!

Ülke ekonomik krize mi girdi?

Gelsin Kemal Derviş veya Mehmet Şimşek! Arkadaş, bu ülkede Kemal Derviş gibi sömürge valisi kılıklı adamı, Mr. Shimshek gibi İngiliz tefecilerin adamını gömlek cebinden çıkaracak onlarca ekonomist var. Onlara danışsana!

Olmaz! Niye? Çünkü onlar yerli! Biz bizi beğenmeyiz!”

Uluslararası kuruluşlar bizi nasıl görüyor?

İktidar her fırsatta “Dayatmacı, yasakçı, baskıcı değiliz. Özgürlükçüyüz!” diyor.

Bu iddialı sözlere ne diyelim? Tebrik ediyoruz...

Özgürlükçü bir yönetim altında yaşamaktan güzel bir şey olamaz...

Fakat bir sorun var:

Dünya bizi öyle görmüyor!

Batı ülkelerinin gözünde, yalnız ekonomide değil, hak, hukuk, eğitim ve özgürlüklerde de az gelişmiş bir ülkeyiz!

Uluslararası kuruluş Freedem House (Özgürlük Evi) raporuna göre, Türkiye özgürlük sıralamasında 195 dünya ülkesi arasında 146’ncı...

Dünyada özgür olmayan 49 ülke var. Maalesef bize özgür olmayan ülkeler arasında yer veriyorlar!

Türkiye, son 10 yılda dünyada özgürlüklerin gerilediği 5 ülkeden biri olarak gösteriliyor.

Dünya Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) raporunda da Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 165’inci...

Tüm bu raporlara rağmen “Dayatmacı, yasakçı, baskıcı değiliz. Özgürlükçüyüz!” sözlerine dünyada inanan olur mu?

GÜNÜN SÖZÜ

En büyük mutluluk hem paralı, hem hür düşünceli olmaktır!