AKP ve MHP’den CHP’ye geçen belediyelerin başkanlarını çok zorlu ve büyük bir sınav bekliyor. Bu başkanlar ya başarılı olup CHP iktidarının önünü açacaklar, ya da tıpkı 1989 sonrasında bazı SHP’li belediyelerin yaptıklarına benzer yanlışlar ve skandallarla, sosyal demokrasinin iktidara yürüyüşünü durduran prangalar olacaklar.

Biliyoruz ki yeni başkanlar büyük borç yükü devraldılar ve çoğunun kasası tamtakır. Buna karşın yapmaları gereken bir yığın iş var.

Üstelik Ankara, para musluklarını keseceği mesajlarını veriyor.

★★★

Peki tüm bu olumsuzluklara rağmen CHP’li belediyeler nasıl başarılı olacaklar?

Hemen belirteyim; şeffaf ve hesap verebilir yerel yönetim uygulamaları sergileyip, bulundukları kentler ilçeler ve beldelerde yaşayan hemşerilerinin desteğini alacaklar... Bunun için de harcadıkları her kuruşta tüyü bitmemiş yetim hakkının bulunduğu bilinciyle tüm ihaleleri şeffaf, hatta gerekirse halka açık yapacaklar. Yönettikleri belediyelere eş, dost ve ahbap doldurmayacaklar.

Yani nepotizmi belediye kapısından içeri sokmayacaklar. Ayrıca hızla sosyal belediyecilik örnekleri sergilemeye yönelecekler. Halkın yaşadığı derin yoksulluk karşısında gerekirse lüks makam araçlarını, daha ucuzlarıyla değiştirip elde edecekleri gelirle kent lokantaları açacaklar. Sıkı bir bütçe yönetimiyle daha önceki AKP”li, ya da MHP” li belediye başkanlarının pahalıya yaptıkları hizmetleri daha az para harcayarak fazlasıyla yerine getirecekler.

★★★

Üstelik önlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş gibi örnek alacakları belediye başkanları var. Onlar bir yığın engele, para musluklarının kısılmasına ve belediye meclislerinde azınlıkta kalmalarına karşın başarılı işlere imza atıp halkın güvenini kazandılar. Yeniden seçildikleri gibi, hem ilçe sayılarını arttırdılar, hem de meclislerde çoğunluğu sağladılar.

★★★

Demem o ki; borçlar, boş kasalar, tehditler, hatta bombalar bile başarılı belediye başkanı olmayı önleyemezler.

Bunun birçok örneğine geçmişte de tanık olduk.

1973-80 yılları arasında Antalya Belediye Başkanlığı yapan ve bugün bile “efsane” olarak anılan Selahattin Tonguç, bakın neler anlatıyor:

“Seçildikten hemen sonra, bomboş olan bütçeye rağmen kişisel çabalarımla aylardır verilmeyen personel maaşlarını ödedim. Sürekli göç alan ve çarpık kentleşmenin olduğu bu şehirde imar planı uygulamalarını başlattım. Kamulaştırmaları yaptım. Kanun dışı yapıları ve SİT uygulamasına aykırı ne varsa yıktım. Yollar açtım, trafiği düzenlemeye çalıştım. Elektrik santralleri kurdum.  İçme suyu ve kanalizasyon gibi altyapıyı projelendirdim, Altın Portakal Film Festivali’nde sansür sorunu ile karşılaştım. Sadece filmlere değil, sanatçıya ve sanata, hatta duvar resimlerine dahi uygulanan sansürleri aştım!..

★★★

Bunları yaparken yazılara konu olan meclis çoğunluğu sorunuyla karşı karşıya kaldım. Başlangıçta 36 üyeli meclisin 18’i CHP’liydi. Sonraları 15’e düştü. Salt çoğunluğu kaybetmeme rağmen işleri yürütmeye çalıştım. Bu durumda çareyi meclis toplantılarını ve ihalelerin verilişini, o günün en iyi iletişim kanalı olarak gördüğümüz belediye hoparlöründen canlı yayınlamakta buldum. Halk, ilk kez şeffaf belediyecilikle tanıştı ve kulaklarıyla tanıklık etti. Bu hamlelerim  nedeniyle ölüm tehditleri aldım. Evim silahlı saldırıya uğradı, kahveme siyanür kondu, üzerime araba sürüldü, CHP binasına bomba bırakıldı!..

Birkaç kez ölümle burun buruna gelmiş olmam beni yıldırmadı. Lara’dan Yeni Liman’a kadar olan kıyı bandını doğal sit alanı ilan ettim ve halka açtım. Halkın malını hak sahibi halka teslim ettim. Toplantıların halka açık olması beni güçlü kıldığı gibi, sorunların çözülmesinde tek yol oldu.

★★★

Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi’ndeki sorunlarımızı yine şeffaf belediyecilik anlayışı ile çözmeye çalıştık. Kentin güçlü ve ileri gelenlerine ait, yıkılması gereken 200 kadar yapıyı, o dönemde de başarılı ve cesur TV haberciliği yapan Uğur Dündar aracılığı ile ifşa ettik, sesimizi bütün ülke duydu, böylece kıyılardaki yapılar yıkıldı!..

Bunları anlatmamın nedeni göreve yeni gelen arkadaşlarımızın da karşılaşacağı sorunlara değinmek ve onları geçmişten örneklerle yüreklendirmektir. Ben siyasete, hocam Tahsin Bekir Balta’nın “Bu ülkeye borçlusunuz, siyasete atılmalı ve bu borcu ödemelisiniz” sözleri ile adım atıp, 1969 yılında İsmet İnönü’nun CHP’sinde en genç il başkanı olduğumda Paşa’nın bana vermiş olduğu “Ak baldırdan ve sarı altından uzak dur” nasihati ile devam ettim. Bu değerli ve anlamını hiç yitirmeyecek olan sözleri, yeni seçilen başkan arkadaşlarıma iletmek isterim.

Hepsinin yolu açık olsun!..”