Yeni bir “onlar darbeci biz mağdur demokrat” deme fırsatı çıktı. Cumhurbaşkanı; “Bu kılıçları kime çekiyorsunuz. Birkaç kendini bilmez TSK’dan temizlenecek. Ordumuz üzerinden siyasi hesap görülmesine müsaade etmeyiz” dedi.
Yani!
Kılıç çeken.
Kılıçla ölür.
★★★
Ben de kalkayım.
Bir deyim bulayım:
Yağ çeken.
Yağlanıp ölür.
Ordudan birileri iktidar siyasetçisine övgüler yağdıran konuşmalar yapınca; “Bu yağlar kime çekiliyor. Niye çekiliyor? Bu yağ çekmelerle ordumuz üzerinden siyasi hesap yapılmasına izin vermeyiz” diyerek anında tepki göstermek gerekirdi.
★★★
Onlarca örnek var.
Bir kaçını yazayım.
Mağdur Erdoğan!
Mağrur olmuştu!
Yıl 2018 yılıydı.
31 TV ekranının aynı anda canlı yayın kalabalık bir iftar sofrası sırasında kendini korgenerale alkışlatmıştı.
★★★
Bu, Cumhurbaşkanı’nın resmi toplantısı değildi. Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı’nın verdiği bir iftar yemeğiydi. Konfederasyon Başkanı’nın oğlu Cumhurbaşkanının partisi AKP’den milletvekili adayı yapılmış, listelerde iyi bir sıraya konulmuştu. Konfederasyon başkanının oğlu, 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı’nın partisinden milletvekili olmaya hazırlanıyordu.
★★★
İftar sofrasının seçim propagandası olsun diye kurgulandığı çok netti. Cumhurbaşkanın konuştuğu masaya partisi AKP’nin bayrağı konulmuştu. TV kameraları parti bayrağına odaklanıyor, Cumhurbaşkanı’nın konuştuğu mekanın arkasındaki panoda da “Vakit Türkiye Vakti” sloganı ışıklanıp parlatılıyordu.
★★★
Bu slogan Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmeyi garantiye almak için Bahçeli ile kurduğu ittifakın oylarını yükseltsin diye bulunmuş 3 kelimeydi. Yani Başkomutan Cumhurbaşkanı, Korgeneralden askeri brifing almıyordu. Siyasi iftar sofrasıydı.
★★★
Korgeneralin zeytinine, hurmasına, çorbasına siyaset bulaşmış o iftar sofrasında ne işi vardı? Hadi bu soruyu sormayalım peki bu toplantıda korgeneralin siyasetçi Cumhurbaşkanı’nı alkışlaması ve bu alkışlatma sahnesinin 31 TV ekranı tarafından aynı anda canlı olarak halka gösterilmesi “ordunun siyasete alet edilmesi” değilse neydi?
★★★
Cumhurbaşkanı o toplantıda korgenerale dönüp; “Bu yağlar kime niçin çekiliyor. Korgeneralim siz siyasete girecekseniz, ordudan istifa edin, gelin benim partime katılın. Askerlikte siyaset olmaz” diyebilseydi; bugün “Bu kılıçlar kime çekiliyor” sözünün bir anlamı olabilirdi.
★★★
Evet!
Çok örnek var.
Sonuncusu gazete ve TV’lerde haber oldu: Konya 3. Ana Jet Üssü Komutanı Tümgeneral, üstteki tüm askeri uçakları, helikopterleri ve askerleri arkasına dizerek kendisi en önde; “Sayın Cumhurbaşkanım... 3. Ana Jet Komutanlığı Konya’dan saygılarımızı arz ediyoruz...” diye başlayan konuşmasını videoya çekip bütün Türkiye’ye görsün diye paylaştı. Cumhurbaşkanı, kalkıp da Tümgenerale “Bu yağları kime çekiyorsun... Ordumuzu siyasete alet etme...” demedi. Yazılan habere göre Cumhurbaşkanı Tümgeneral için “Bu bizim Mete...” diyormuş.
★★★
Biz bu ülkede son 24 yılda camide Cumhurbaşkanının yanında durup kılıç çekme örneğini de yaşadık. Diyanet İşleri Başkanı, camide hutbeye kılıçla çıkmıştı. O zaman; “Sen bu kılıcı kime çekiyorsun Ali Erbaş? Cumhuriyet rejimine mi?” diye sormamıştı.
Köprünün altından.
Çok sular aktı.
“Darbe yapacaklar mağdurluğu” artık tutmaz!
Halk darbe istemiyor.
Demokrasi talep ediyor.
Avukat tutma! Hakim ayarla!
Başına dolardan türban yaptıran kız ve çok lüks otomobil sevici kocası hapisten salıverildi. Bizim mahallede esnaflarla çalışanlar fıkra uydurmuşlar; “Dilan, eşi Engin’e boşanma tehdidi” göndermiş; “Bana avukat tutma hakim tut” demiş. Kara para aklamaktan 40 yıla kadar hapsi istenen Dilan Polat ile eşi Engin Polat, 9 ay yatıktan sonra çok sayıda otomobil konvoyu eşliğinde hapishaneden lüks evlerine döndüler. Birkaç milletvekili ile bir parti başkanı ise özü; “Ben nasıl çıktıklarını biliyorum, ne yazık ki yazamıyorum... Parayı verdiler serbest kaldılar... İki politikacı da pazarlıkta aracılık yaptı... Miktar bile telaffuz edilmiş... Adalet zenginler için var...” diyen konuşmalar yapıyorlar. Başına dolardan örtü yaptıran kız ile ona hep lüks ve pahalı mal-mülk alan kocası, 40 yıl ağır hapisle yargılanmak üzere cezaevine konulduklarında bunların çok pahalı otomobillerine polis el koymuştu. Yedi sülalesi 700 yıl çalışsa bu otomobilleri alamayacak halk, anı fotoğrafı çektirsin diye otomobiller Ayasofya meydanında polisimizin gözetiminde görücüye çıkartılmıştı. Polis, dava sonuçlanmadan bu pahalı otomobillere el koyup sahiplenerek; “adaletimizin gücü (!)” demek istemişti. Şimdi halkın ağzında; “avukat tutma-hakim ayarla” gırgırı kulaktan kulağa yayılıyor. Bu davanın yargıçlarının; “adalet parayla satıldı” kanaatinin oluşmasına karşı söyleyecek hiçbir sözü yok mu?