Enflasyonu düşürmek için mücadeleyi sadece “para politikaları” ile sürdüren, fakat üretimi arttırmak için ciddi bir şey yapılmayan ülkemizde halkımızın rahat ve huzura kavuşması çok zor!
Millet sadece, gerçekçi olmayan vaatlerle avutuluyor ve her defasında insanlarımızdan “SABIR” isteniyor.
Çaremiz yok, sabredeceğiz ama bu sabrın sonu selamet olacak mı, orası çok şüpheli!
İzlenen ekonomik politikalar, bizim ünlü Nasrettin Hoca’mızın hikâyesine benziyor...
★★★
İşler kötü gidince Nasrettin Hoca çok borca girmiş... Alacaklılar kapısına dayanmışlar:
“Paramızı istiyoruz!”
Nasrettin Hoca onlardan SABIR istemiş:
“Hepiniz paranızı alacaksınız ama biraz sabredin!”
“Yaa Hoca! Canımıza tak dedi. Daha ne kadar sabredeceğiz?”
Nasrettin Hoca “Dinleyin beni” demiş ve anlatmış;
“Bizim bahçenin yola en yakın yerine yol boyunca çalı tohumları ektim...”
“Ektinse ektin, ne olacak ki?”
“Ne olacağı var mı? Bu tohumlar ilkbaharda yeşerecek ve o kadar çok çalımız olacak ki...”
“Peki, oldu varsayalım, sonra?”
“Bu yoldan o kadar çok koyun sürüsü geçer ki, görseniz şaşırırsınız.”
“Eee?”
“Sürüler ve çalılar... İşte o koyun sürüleri geçerken, yüzlerce koyunun yünleri çalılara takılıp kalacak!”
“Eee?”
“Ben de yünleri toplayıp biriktireceğim...”
“Uzatma be Hoca, sonra ne olacak?”
“Bizim hanım bu yünleri eğirip iplik haline getirip yumak yapacak. Sonra gerisi kolay. Ben de onları pazara götürüp satacağım ve sizlere tüm paranızı geri ödeyeceğim.”
Hoca’yı şaşkın şaşkın dinleyen alacaklılar, makaraları koyverip kahkahayla gülmeye başlamışlar.
Onları memnun bir şekilde seyreden Hoca:
“Ulan köftehorlar” demiş “Peşin parayı görünce nasıl da gülersiniz?”
★★★
Hikâye böyle... Toplum olarak biz de Hoca’nın hikâyesindeki gibi umutla bekleyen saf insanlara benziyoruz.
Bu sabrın sonunda, ulusça kaybettiğimiz mutluluğu yeniden bulabilir miyiz?
Zor ama bu mümkün tabii ki... Ancak...
22 yıldır ülkemizi yönetip bu hale getirenlerin artık iktidara veda edip gitmeleri gerekiyor. Ülkeye yeni enerji, taze kan, çağdaş fikirler lâzım!
Yaşadığımız günlerde mutlu olabilmek için gerçekleri görmeyip, çok, ama çok saf olmak gerekiyor!
Kaybolan sığınmacılar!
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya 150 bin 327 sığınmacının (Suriyeli, Iraklı, Afgan vs.) kaybolduğunu açıkladı.
O kadar insan nasıl kaybolur? Burası Türkiye, her şey olur!
Aranıyor, taranıyor, ama 150 binden fazla sığınmacının hiçbirinin izine rastlanamıyor!
Nasıl sırra kadem basmış olabilirler?
İçişleri Bakanı Yerlikaya, kayıp sığınmacıların Avrupa ülkelerine gittiklerinin değerlendirildiğini, bu nedenle Türkiye’deki kayıtlarının silindiğini açıkladı.
İktidarın sığınmacıları geri gönderme diye bir niyeti yok. Ülkemizde halen 10 milyon dolayında sığınmacı var. Azar azar olsa bile gitmeleri faydalı.
Sığınmacıların bu şekilde kaybolmaya devam etmelerini dileriz. Zararın neresinden dönsek kârdır. Fakat... Suriye’de yeniden başlayan savaş nedeniyle yeni bir sığınmacı dalgasından bahsediliyor. Eyvah ki, eyvah!
TEBESSÜM
Sapığın pişkinliği!
Taciz suçundan yargılanan sapkın bir adam, mahkeme başkanına “Suçsuzum” deyince hâkim kızmış:
“Sen önce hesap ver! Polis seni ‘sapıklık’ suçundan yakaladı. Kadın-erkek demeden dokuz insana cinsel tacizle suçlanıyorsun. Ne diyeceksin buna?”
Sapık “Doğrudur” demiş “Bu durum benim insanları ne kadar çok sevdiğimi ispatlamıyor mu? Beraatimi istiyorum.”
GÜNÜN SÖZÜ
Eğer boğaz derdi olmasaydı, hiçbir kuş tuzağa düşmezdi!