Herkesin vardır. Benim sevdiğim kelimelerden biri ‘sevdiğim’ bir insanın sıkça kullandığı ‘mühim’ kelimesi... Ne zaman teşekkür etsem, ‘mühim değil’ der.
Diğeri ise kullanacak uygun yeri bir türlü bulamadığım fakat yıllar önce İz TV’deki bir belgeselden aklıma kazınan ‘asude’ kelimesi!
Üzüntü ve sıkıntılardan uzak, sessiz, dingin demek olan bu kelime Türkiye gerçeklerine uymasa, bu topraklarda yaşayanların durumu ile taban tabana zıt olsa da, belgeselin kahramanı Şule Gürbüz’den duyduğumuz ‘asude zamanlar’ sözü evimizde yankılanmıştı.
Daha doğrusu, büyük bir eksikliğin farkına varmıştık üzülerek!
Şimdi ne zaman konu ‘zaman’ olsa İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin sanat tarihi bölümünden mezun olup, Cambridge Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldıktan sonra Dolmabahçe Sarayı’ndaki saatleri tamir eden Recep Gürgen ustanın çırağı olmak için (benzetme değil) her şeyi göze alan, ‘Zamanın Farkında’ kitabı ile Oğuz Atay Öykü ödülü de alan yazarımız Şule Gürbüz gelir aklıma.
Milyarlarca insan gibi biz de er geç gideceğiz bir kereliğine geldiğimiz bu dünyadan. Asude zamanı gören var mı aramızda?
Eskiden olsa, ‘çocukluğum’ diyen çıkardı belki... Bugün çocukların bile sıkıntıdan uzak, dingin zamanı yok! Gelecek kaygısı, anaokuluna verildikleri gün başlıyor.
Çünkü, Mustafa Kemal Atatürk’lü dönem hariç gelen tüm idareciler paradan puldan da çok zamanımızı çar çur etti bizim!
Para da, pul da bulunur bir şekilde... Satın alınamayan, değer biçilemeyen zaman peki?
Hele son 21 yıldır ‘ben yaptım oldu’ iktidarında milyonlarcamızın boşa giden, ‘asude zaman’ özlemi ile ölüp gidenlerin geri gelmeyecek zamanları, gençlerin gençlikleri, çocuklarımızın çocuklukları?
Kimse böyle tanımlamasa da aslında üzüntü ve sıkıntılardan uzak, dinginlik peşindeyiz hepimiz.
Memlekette yaşayanların çoğunluğu AKP’ye, büyük bölümü de bu ümidini CHP’ye bağlamış halde...
Fakat her seçimin ardından değişik bir durum yaşanıyor bizde... Oy verip kazananlar ve oy verip kaybedenler aynı yerde, ‘ümidi kırılmışlar meydanında’ buluşuyor!
Tercihin, halkın refahından yana kullanılmadığını görüp AKP’ye oy verdiğine pişman olanlarla, ümidini CHP’ye bağlayıp pişman olanlar arasında fark var mı?
Son seçime kadar pek yoktu! Artık ‘mühim farklar’ var arada. Ümidini CHP’ye bağlayanların kırgınlıkları bir değil, iki değil...
Seçim kaybedildi, bir!
İktidarın yaptıklarının hesabını soracağız diyenler kaybettikten sonra hesap vermedi, iki!
Yıllardır ağır bedeller ödeyen yurttaşlar adına yapılan yanlışların bedelini ödeteceğiz diyenler, kendi yanlışlarının bedelini ödemedi, üç!
Memleketi bu hale getirenler ‘bırakıp gitmeli’ diye diye oy isteyenler bırakıp gitmedi, dört!
Emanet koltuklara yapıştınız diye meydanlarda atıp tutanlar, emanet koltuklara yapıştı, beş!
İktidar türlü oyun döndürüp sizi kandırıyor diye oy isteyenlerin oyunları ortaya çıktı, altı!
Ona yasak, buna ambargo bu ülke babanızın malı değil diyenler baş yasakçı oldu, yedi!
Seçimden önce düşünce özgürdü, seçimden sonra benim gibi düşünmeyenlere bay bay denildi, sekiz!
Düne kadar, ‘bu iktidar gizli kapaklı işler yapıyor’ deniyordu, ortaya çıkan gizli kapaklı işlerden ağzımızı kapatamıyoruz, dokuz!
Seçimden önce ‘yan bakana dava, hapis. Burası diktatörlük değil’ deniyordu, şimdi ‘kaç seçim kaybettirdin bırak’ diyene partiden atma cezası veriliyor, on!
Say say bitmiyor.
Türkiye’de 21 yıl sonra bir ilk yaşanıyor. İlk kez AKP ve CHP’liler arasındaki eşitlik bozuldu.
Dünya lideri ve adamlarına oy verip onları iktidarda tutanlarda bir kırgınlık varsa, Bay Kemal ve adamlarına oy verenler tuzla buz!
İster AKP’li, ister CHP’li ya da falanca partili olalım...
Hep yaptığımız gibi, mühim değil asude zamanı yaşamasak da olur mu diyeceğiz. Yoksa, bunların alayı aynı yolun yolcusu kendine müslüman, kendine demokrat deyip Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak zamanımızın peşine kendimiz mi düşeceğiz?