Herkesin ‘ifrit olduğu’ bir şey vardır. Benimki, gelecek nesillere, bize emanet edilen Cumhuriyet’e yapılan ‘ben yaptım’ arsızlıkları!

Yedi gün kaldı Cumhuriyetimizin 100. yaşına. Geldiğimiz yere bak! Tek başlarına karar veren adamlar Cumhuriyeti.

İnsanın isyan edip, bağırası geliyor... Fakat bağırmak yerine 29 Ekim’e dek bize bırakılan Cumhuriyet’le, kafaya göre takılan ve kafasını kuma gömenlerin Cumhuriyetini yazmaya çalışacağım. Dün 1, bugün 2...

***

28 Temmuz 1922... Akşehir’de Akşehir Batı Cephesigücü-Kolordugücü derbisi var! Kıran kırana olacağı günler öncesinden belli. Çünkü, başta Mustafa Kemal olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın tüm komutanları maça gelmiş!

Tribünlerin birinci sırası paşalara ayrılmış. İkinci sırada kurmay subaylar, kolordu komutanları, ordu komutanları ve üst rütbeli subaylar. Sahanın iç tarafında genç subaylar, doktorlar, astsubaylar, çavuşlar, onbaşılar, erler, işçiler, Akşehirliler ve gazeteciler.

İki takımdan biri kırmızı, diğeri beyaz forma giymiş, hakemler dahil hepsinde uzun şort var.  Alkışlar arasında sahaya çıkıp komutanları selamlıyorlar. Maç boyunca hop oturup hop kalkılsa da  2-2 berabere bitiyor karşılaşma. Henüz kimse bilmiyor ama hakemin son düdüğü Türkiye’nin kaderinde zaferin işareti aslında!

Tribünler boşalırken Mustafa Kemal komutanları topluyor. Büyük kurtarıcı haritaların açıldığı masanın önünde dimdik durmuş, “Efendiler taarruz ediyoruz, planlar üzerinde çalışalım” diyor!

Futbol, kamuflajdı... Mustafa Kemal’in dehası Yunanı, İngilizi, cirit atan içimizdeki ve yabancı casusları, keşif yapan uçakları 26 Ağustos’ta başlayacak büyük taarruz öncesi ayakta uyutmuş,  ‘Türkler hazırlık değil kebap yapıyor’ dedirtmişti!

***

29 Haziran 1923... Fenerbahçeliler vapurlarla Karaköy’e geçti, Tepebaşı’na doğru çıkarken Galatasaraylılarla buluşup Taksim Meydanı’na yöneldiler. Beşiktaşlılar da Gümüşsuyu üzerinden meydana varmak üzereydi. Ellerinde takım ve Türk Bayrakları çoğala çoğala Taksim Stadı’na geldiler.

İstanbul işgal orduları komutanı İngiliz general Harrington, İstanbul’daki İngiliz birliklerinden oluşan bir karma ile Türk takımları arasında maç, daha doğrusu General Harrington Kupası düzenlemişti! Gazetelere, “Gardler Muhteliti(Neyin bekçileriyse artık bekçiler karması demek)  Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, başkomutanın(Harrington) adını taşıyan büyük bir kupa verilecek. Bu maça Türk kulüpleri diledikleri gibi takviye alabilirler” diye ilanlar verildi.

Meydan okumaya meydan okuyan Fenerbahçe oldu. Galatasaray yöneticileri Fenerbahçe’ye, ‘istediğiniz futbolcumuzu alabilirsiniz’ dediler. Fenerliler, ‘onları yenecek güçteyiz’ deyip teşekkür etti.

Çubuklu formaları ile kaptan Hasan Kamil Sporel’in ardından kalecimiz Şekip, Cafer, Kadri, İsmet, Fahir, Sabih, Alaeddin, Zeki Rıza Sporel, Ömer ve Bedri sahaya çıkarken bilmedikleri bir şey vardı.  Harrington giderayak Türkler’e bir ders verip kupayı almak istiyordu. Bu yüzden Mısır ve Malta’da askerlik yapan, Chelsea takımında oynayan 4 süper oyuncuyu gizlice İstanbul’a getirtmişti.

Neyse, maç başladı. Fener tutuk İngilizler fenaydı. İlk yarı bittiğinde durum Bekçiler: 1 Fenerbahçe: 0 şeklindeydi. İkinci yarı başladı bizimkiler fırtına gibiydi. 60. dakikada Zeki Rıza Sporel ağlarla buluşturdu topu, 1-1 oldu. 74. dakikada Zeki topu aldı sürdü, sürdü önündekileri tek tek çalımladı ve goool.

General maymuna dönmüştü, elleriyle kupayı Fenerbahçe’nin kaptanına verdi.

Sevinç kıyamet. Fenerbahçeliler geç saatlerde Kadıköy’e ulaşabilmişlerdi ki bir telgraf geldi. Açıldı, “Kurulumuz adına hepinizi sevinçle kutlar, gözlerinizden öperim” yazıyordu!

Telgraf Lozan’da tıpkı Fenerbahçe gibi başta İngilizler olmak üzere memleketimize saldıran bütün düşmanlara karşı kıran kırana özgürlük, hak mücadelesi veren ve Türkiye’yi temsil eden kurulun başkanı İsmet Paşa’dan geliyordu!

İşgalcileri sahada yenenler, Lozan masasında da yenmek için didinenlere güç katmış, örnek olmuştu. Lozan’da söke söke Türkiye’nin tapusu alındı.

***

Yani tıpkı efsane kitabın adı gibi, futbol asla sadece futbol değildir! Hele kaderini belirleyen, filmlere konu olabilecek iki tarihi maç oynamış Türkiye için, hele 29 Ekim’e günler kalmışken hiç değildir.

Peki ne oldu o bize emanet edilen Cumhuriyet’in 100’üncü yılında?

1923’te işgalcileri yenen Fenerbahçe ile onlara ‘istediğiniz futbolcumuzu alabilirsiniz’ diyen Galatasaray arasındaki Süper Kupa maçının Suudi Arabistan’da oynanmasına karar verildi!

Kim verdi? Gerçekte arkasında kim var bilemeyiz tabi, ortada görünen isim Türkiye Cumhuriyeti’nin Futbol Federasyonu başkanı!

Neden Araplar diyenlere ise TFF başkanı alaycı ve ibretlik bir yanıt verdi...

“Almanya veya İngiltere’de (aslında İngiltere süper olurmuş, 100 yıl önce 100 sonra) yapmak istedik. Fakat izin vermediler... Hiçbir Avrupa ülkesi vermedi. Azerbaycan ‘gelin bizde yapın’ dedi ancak orada da para yok! Şu anda Suudi Arabistan’da maç yapmak sadece ekonomik değil imaj olarak da çok değerli!”

Araplar maça çıkan Fenerbahçe’ye de Galatasaray’a da bahşiş gibi 800’er bin euro tiko para verecekmiş. Ayrıca kupayı kaybeden 1.4, müzesine götüren de 2 milyon euro prim alacakmış.

Memleketin tüm kurumlarının başında oturanlar gibi siz de çok duygusalsınız(!) anladık da, temelinde iki tarihi futbol maçı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında, bu finali Türkiye’de, şahane bir organizasyonla misal Akşehir’de ya da ille de Türkiye dışında olsun diyorsanız neden bastırıp Lozan’da oynatmıyorsunuz?

Tek derdimiz kraldan gelecek para ve müthiş imaj mı?