Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti 100. yılına, halkın erken cumhuriyet döneminde kazandığı birçok hakkı daha ileriye götürmek şöyle dursun, mevcut yetersiz hakların bile artık tehlikede olduğu bir dönemde giriyor.
Bugün artık ülkedeki ortalama ücret haline gelen ve açıklandığı ilk ay açlık sınırının altında kalan asgari ücret, cumhuriyetin kuruluş döneminin ürünü örneğin... Son seçimlerden sonra bizzat Cumhurbaşkanı yardımcısı tarafından 'fona devredilmesinin gündeme geleceği' belirtilen kıdem tazminatı da...
Sosyal sigortalar, çalışma sürelerinin sınırlandırılması da yine aynı şekilde, hep cumhuriyetin kuruluş döneminde elde edilen haklar.
Peki bu kazanımlar, 100 yıl içinde nasıl bir süreçten geçti?
Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Çelik ile cumhuriyetin ilanıyla birlikte işçi haklarındaki kazanımları ve bu kazanımların son dönemde nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduklarını konuştuk.
İŞÇİ HAKLARINDA DÖNÜM NOKTALARI: 1924, 1930, 1936
Prof. Dr. Çelik, cumhuriyetin kurucularının daha Kurtuluş Savaşı günlerinden başlayarak bireysel işçi hakları için önemli adımlar attığını şöyle anlatıyor:
"İlk hafta tatili kanunu 1924'te çıkarıldı. 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu (Genel Sağlık Yasası) kamusal sağlık hizmetlerinin düzenlemesini sağladı. Kanun çocukların, hamile kadınların ve çocukların korunması için önlemler getirdi. Salgın ve bulaşıcı hastalıklar mücadelede düzenlemeler yaptı."
Kıdem tazminatı, asgari ücret gibi birçok işçi hakkını güvence altına alan kanun ise 1936'da çıkarıldı.
Bunu, "Bireysel açıdan kapsamlı ve koruyucu bir düzenleme olan ve erken cumhuriyet döneminin en önemli düzenlemesi olan 1936 tarihli 3008 sayılı İş Kanunu ile asgari ücret, sosyal sigortalar ve kıdem tazminatı gibi bir dizi işçi hakkı güvence altına aldı" sözleriyle anlatan Prof. Dr. Çelik, "Asgari ücret, kıdem tazminatı, sosyal sigortalar, çalışma sürelerinin sınırlanması gibi pek çok önemli hak cumhuriyetin kuruluş döneminin ürünüdür" diye konuştu.
SENDİKA, TOPLU SÖZLEŞME, GREV HAKKI 1961'DE
Bireysel işçi hakları konusunda erken cumhuriyet döneminden itibaren adımlar atılmışsa da sendikal hakların güvence altına alınmasının ancak 1961 Anayasa’sıyla mümkün olduğunu anlatan Prof. Dr. Çelik, ekonomik, sosyal ve sendikal hakların 1961 Anayasası ile kurumsallaştığını şöyle anlattı:
"1924 Anayasasının 70. Maddesi ile toplanma, örgütlenme, dernek kurma ve çalışma hakları güvence altına alınmıştı. Ancak bu hakların önemli bir bölümü tek parti döneminde kullanılamadı. 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile temel hakların kullanımı sınırlandı. 1936 İş Kanunu ile grev yasaklanırken 1938 Cemiyetler Kanunu sendika kurmak yasaklandı. Sendika kurma yasağı 1946'da, grev yasağı ise 1961 Anayasası ile kaldırıldı."
1961 Anayasası ile devlete ekonomik ve sosyal hakları sağlama görevi verilirken sosyal devlet ilkesinin benimsendiğini ifade eden Çelik, "Anayasada sosyal devlet ilkesine yer verilmiştir. 1961 Anayasası ile ilk kez sendika, toplu sözleşme ve grev hakları Anayasal güvenceye kavuşmuş ve sonrasında ise yaygın biçimde kullanılmıştır" diye konuştu.
KİT'LER, KAMU KURUMLARI YOKSULLUKLA MÜCADELE ARACIYDI
Prof. Dr. Çelik, erken cumhuriyet döneminin kamucu ve halkçı yaklaşımlarının kendisini sanayileşme hamlesinde gösterdiğini ve bir tarım toplumu olan ülkenin sanayileşmesi yönünde önemli adımlar atıldığının altını çizdi.
Örneğin, Cumhuriyet Kamu İktisadi Teşekkülleri'nin (KİT) ve kamu işletmelerinin hem sanayileşmenin hem de yoksullukla mücadelenin önemli bir aracı olduğunu vurgulayan Çelik, "Kamu işletmeleri bir yandan istihdam yaratırken, öte yandan halka ucuz temel ihtiyaç maddeleri sağlayarak geçim şartlarını kolaylaştırmaya çalışmıştır" ifadelerine yer verdi.
CUMHURİYET YAPTI, AKP YÜZDE 90'INI SATTI
Erken cumhuriyet döneminin bu kamucu kalkınma politikalarının 12 Eylül sonrasında büyük bir saldırı ile karşılaştığını; AKP’li yıllarda ise Cumhuriyetin bütün birikiminin satılarak özelleştirildiğini hatırlatan Prof. Dr. Çelik'in, şu değerlendirmesi dikkat çekti:
"Cumhuriyet fabrikalarının, kamu işletmelerinin, kamu arazilerinin neredeyse tamamı satılmış, bu satışın şampiyonluğunu ise AKP hükümetleri yaptı. Toplam özelleştirmelerin yüzde 90’ı AKP döneminde yapıldı."
80 DARBESİ İLE YAPILAN, AKP DÖNEMİNDE PEKİŞTİ
Anayasa ile güvence altına alınan sosyal-sendikal haklara ve sosyal devlet ilkesine saldırının 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile başladığını belirten Prof. Dr. Çelik, şöyle devam etti:
"Darbe ile grevler yasaklandı, sendikal faaliyetler durduruldu, toplu sözleşme hakkı askıya alındı. Anayasa ve sendikal kanunlar değiştirildi.
1960-1980 döneminin aksine sendikalaşmayı zorlaştıran bir mevzuat benimsendi. Devletin sosyal sorumlulukları ortadan kaldırılmaya başlandı. Özelleştirmeler yaygınlaştı. Bu uygulamalar AKP döneminde pekişti."
GELİNEN NOKTA: 20 YILDA 20 GREV YASAKLANDI
Gelinen noktada ise grevler Cumhurbaşkanı kararıyla yasaklanabiliyor, sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor. 14 Mayıs seçimleri sonrası atılan adımlarla kıdem tazminatı hakkına da göz dikildi.
Yasaklanan grevlerden başlarsak, durum şöyle:
AKP'nin iktidara geldiği ilk 3 yılda 5 grev yasaklanmıştı.
2003'te Petlas AŞ (Petrol İş) ve Şişecam (Kristal İş), 2004'te Şişecam (Kristal İş), Prielli, Good Year, Brisa (Lastik İş) ve 2005'te deErdemir Madencilik (T. Maden İş) grevleri yasaklanmıştı.
2014'te tekrar başlayan grev ertelemeleri ise 2016 ve 2021 yılları haricinde her yıl düzenli olarak devam etti.
2014'te yine Şişecam (Kristal İş) ve Çayırhan ve Çöllolar Kömür İşletmelerinin (T. Maden İş) grevi ertelenirken,
2015'te MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi (Birleşik Metal İş), 2017'de Asil Çelik (Birleşik Metal İş) grevleri,
2017'de Emis Grup (Birleşik Metal İş), Akbank (Banksis), Şişecam (Kristal İş) ve Meraf İlaç (Petrol İş) grevleri,
2018'de MESS Grup (Birleşik Metal İş, Türk Metal, Çelik İş) ve 2018: Soda Kroman-Şişecam (Kristal İş) grevleri,
2019'da İzban (Demiryol İş) grevi,
2020'de Soda Sanayi AŞ (Petrol İş) grevi,
2022'de Bekaert (Birleşik Metal İş) ve Bekaert (Öz Çelik İş) grevi ve
Son olarak 2023'te ise, Schneider Enerji (Birleşik Metal İş) grevi ertelenmişti.
GELİNEN NOKTA: GREVLER MİLLİ GÜVENLİĞİ BOZUYORMUŞ!
Hatırlatmakta fayda var: Kocaeli'de bulunan Schneider Enerji fabrikasındaki grev, 'milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğü için' Cumhurbaşkanı kararı uyarınca 60 gün süreyle ertelenmişti.
AKP döneminde daha önce de tam 19 grev benzer gerekçe ile ertelenmişti. Schneider Enerji’de ertelenen grevlerle birlikte bu sayı 20’ye ulaşmış olmuştu. Ayrıca bu yasakla birlikte AKP döneminde yaklaşık 195 bin işçinin grev hakkı elinden alındı.
AKP döneminde en çok grev yasağı metal sektöründe gerçekleşirken grevi en çok yasaklanan sendika ise Birleşik Metal İş oldu.
GELİNEN NOKTA: KIDEM TAZMİNATINA DA GÖZ DİKTİLER
İşçinin temel haklarından olan kıdem tazminatına ilişkin tehlike ise şu:
Yakın zamanda Orta Vadeli Program’ın (OVP) çalışma hayatında öngördüğü değişiklikler ve sonrasında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamaları, 'kıdem tazminatı kalkıyor mu’ endişelerine yol açmıştı.
OVP metninde, Otomatik Katılım Sistemi’nin (OKS) ‘ikinci basamak emeklilik sistemine’ dönüşeceği ve bu kapsamda Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) kurulacağı ifade edilmişti.
2024'ün son çeyreğinde hayata geçmesi beklenen bu sistem ile kıdem tazminatının da yeniden düzenlenmesi bekleniyor.
Bu sistem hayata geçerse de, çalışan artık kıdem tazminatını işten ayrılırken toplu olarak değil, emeklilik döneminde aylık ödeme şeklinde alacak.
Ancak şöyle bir tehlike var: Mevcut emekli aylığının yanında alınacak bu tutar, ikinci bir emekli maaşı gibi lanse edilip çalışanın lehine bir durum gibi gösterilse de hem işçinin kıdem tazminatı ile hak ettiği toplu para imkânı elinden alınmış olacak hem de işverenin ödemesi muhtemel düşük oranlı prim nedeniyle işçinin eline düşük bir rakam geçecek.
ENDİŞENİN ANA KAYNAĞI CUMHURBAŞKANLIĞI
Cumhurbaşkanı Başkanı Yılmaz’ın konuyla ilgili açıklamaları da bu endişeyi desteklemişti.
Konuyla ilgili sorulan bir soru üzerine Yılmaz, “Kıdem tazminatında maalesef çok ciddi problemler var. Ödenmeme meseleleri var, oluşturduğu bir belirsizlik var” demiş ve şöyle devam etmişti:
“Bir dönem bir fon oluşturup bununla bu problemi çözme gibi bir yaklaşım vardı. Dolayısıyla bunlar önümüzdeki dönemde yine Türkiye’nin gündemde olan konuları olacak.