Siz ki, kitapları olan bir profesörsünüz. Zor girilen okulları, başarıyla bitirmişsiniz. Toroslar’da doğmuş, büyümüşsünüz. Bu toprakların 10 bin yıllık kültür birikimiyle yoğrulmuş insanlarının içini acıtacak hakaretleri “aldım kabul ettim” demeye değer mi!
Değer mi!
Değer mi!
“Başbakan koltuğunda oturacağım” diye bu kadar tacize katlanmaya değer mi!
Hakarete vardı.
Kişiliğinizle oynanır oldu.
Mecbur değilsiniz.
Muhtaç değilsiniz.
Bir lokma.
Bir hırka.
Azla yetinmektesiniz.
Doktor eşiniz var.
Çocuklarınız akıllı, sağlıklı.
İsminiz temiz.
Bir yolsuzlukla,
bir hırsızlıkla,
bir rüşvetle,
anılmıyorsunuz.
Devleti soy, vakıf kur, belediye binalarını, kupon arsalarını vakfa bağışla, bizi avantadan zengin et diyen arsız akrabalarınız da yok.
Değer mi!
Değer mi!
Başbakan kalmaya değer mi!
Neyi beklemektesiniz?
Ne zaman istifa edeceksiniz?
* * *
Size bizim şu “satılmışı bol, onursuzu fazla; güce tapanı, egemene eğileni, gelen iktidarın eteğini öpüp, muhalefete sövmeyi gazetecilik sayanı çok” medya dünyasından örnek vereyim. Bu kadar çürümüşlüğüne rağmen yine de bizim şu medya dünyasından 15-20 kişi bulabilirsiniz. 15-20 gazeteci yazar; yazılarından birer kelime, iki cümle çıkarıldığı zaman “kalemime ve okuruma yapılmış bu hakarete katlanamam” diyerek gazetelerinden istifa edip gidiyorlar.
Değerli kalem kalıyorlar.
Halkın umudu sayılıyorlar.
Gazetecilerin içinden böyle onurlu 15-20 kişi çıkabiliyorsa; siz “yeter bu kadar aşağılama, haysiyetle oynama, kişiliği ezme” diyerek niçin istifa etmiyorsunuz? Size oy vermiş milyonların akıl-mantık-izan ve gönül gözünü “demek ki biz aldatılıyormuşuz” diye açacak bir istifa mektubunu yazmakta niçin enerjisiz kalıyorsunuz? Böyle bir istifa; “Türkiye’nin de ileri demokrasiye geçmesi” adına çok büyük adım olur, bunu siz çok iyi biliyorsunuz.
Değer mi!
Değer mi!
“Başbakan koltuğunda kalmak” adına bu tarihi fırsatı kaçırmaya değer mi!
* * *
Bilmiyorum!
“Recep” mi diyorsunuz, “Tayyip” diye mi sesleniyorsunuz. “Sayın efsane kurucu başkanım...” diye mi hitap ediyorsunuz.
Gitseniz yanına:
“Recep veya Tayyip, ya da “Efsane” deseniz ve “Sen, 2 Cumhurbaşkanı; Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül’ün altında Başbakanlık yaptın. Onlardan biri önem verdiğin bir konuda kimliğini, kişiliğini, onurunu zedeleyecek bir aşağılamaya girişseydi, yaptığını bozsaydı, yapmak istediğini boşa çıkarsaydı; sen ne hissederdin?” diye sorsanız.
Ve devam etseniz:
“Ben Artvin’de mahkemenin sonucunu bekleyelim” diye halka söz verdim, sen çıktın “Artvinliler yavru Gezicidir” diyerek benim sözümü on paralık ettin. Ben barış süreci iç isyana dönüşmeden Meclis’te tartışılarak, konuşularak ve halkın tamamının önünde çözülsün diye “Dolmabahçe Mutabakatı imzaladım”, sen kalktın “tanımıyorum mutabakatı” diyerek benim imzamı on paralık ettin. Ben iki cümlemden birine “hukukun üstünlüğü- hukuk devleti olmanın önemi” diye başlıyorum, sen kalktın “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum” diyerek benim kişiliğimi on paralık ettin. Artık içine ettin.
Ve uzatsanız dilekçeyi:
İstifa...(!)
* * *
Değer mi!
Değer mi!
“Başbakan koltuğunda oturacağım” diye bu kadar hakarete, tacize, aşağılanmaya katlanmaya değer mi!
Sayın Başbakan!
Hazır fırsat geldi.
Hukuka tutunmak istiyoruz.
Aklınız da başınızdayken.
Kendinizi sorguya çekin.
Ne getirdiniz?
Ne götüreceksiniz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip yapıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da hanesine “hukuk tanımaz- adalet bilmez- demokrasiden habersiz, saray sofrasında oturur” diye yazılıyor.
* * *
Ben de kendime soruyorum.
Değer mi!
Değer mi!
Nasıl olsa dinlemeyecek.
Bu yazıyı yazmaya
değer mi!
Değer mi!
Necati Doğru
Yayınlanma: