Baştan söyleyeyim. Derbi okumak isteyen yazıyı şu an bıraksın. Yazanlar da hep aynı şeyleri yazıyor zaten. Bizim başka önceliklerimiz var.

Herkesin inandığı bir şey vardır bu hayatta. Bizimkilerin inancı her koşulda futbol kavgası etmek.

Türk toplumunun inandığı en büyük olgu bir futbol topunun etrafında dönüyor. Biz takımların delisiyiz, gerisi tırıvırı.

Dünyanın 90 dakikalığına durduğu, her şeyin dışarıda kaldığı tek yer olabilir stadyum. Ortalama bir gelire sahip olan, ortalamanın altında yaşayan, çok çalışan ama kalitesiz yaşayan herkesin kendini en kaliteli hissettiği yer tribün çünkü. 

Ben yıllardır bunu gördüm, bunu hissettim, bunu söyledim. Türkiye’de deplasmanda değilseniz eğer en özgür hissettiğiniz yer de tribündür. Dolayısıyla oyundan çok daha fazla haz veren şey sadece orada olmaktır. İnsanlar sanırım bunu kaybetmek istemiyor. 

Toplumsal statülerin hiçbir anlamı olmadığı tek yer burası çünkü. 

Rekabetin bedelini ödemek zorunda kalmak istemiyorsanız maça gidersiniz. Sokakta tek başına yapamayacağınız her şeyi maçta toplu halde yapabilirsiniz. Buna küfür de dahil. 

Siyasi iklimimiz bu rekabete sokakta müsaade etmiyor mesela. İhalede etmiyor. Meydanlarda etmiyor. Mecliste etmiyor. Sandıkta etmiyor. Mahkemede etmiyor. 

Siyasette namağlup olmak Beşiktaş'ın namağlup olayına benzemiyor.

Sahanın dışında bu konfor alanı neredeyse yok. Dışarıda tarafsanız şansınız yok. Cezasız kalmanız imkansıza yakın. 

Bu yüzden futbol oyunu rakip olarak en rahat olduğunuz oyundur. Her koşulda (yenmek, yenilmek) akşam evinize gidersiniz. Şahsi olarak bir bedel ödemezsiniz. İşte gerçek bir konfor alanı. 

Ülkede son 1 haftada yaşadıklarımız, birilerimizin ödediği bedellerle sonuçlanırken Beşiktaş-Galatasaray maçıyla birlikte normalleşmemiz beni haklı çıkarıyor. 

Normal olmak bana normal gelmiyor bu ara çünkü Türkiye’de genç olmak taraftar olmaktan daha zor. 300’den fazla gencin tutsak edildiği bu bayramda normalleşmek sizin için normalse vay halimize. 
Oyunun büyüsü diyelim. İyi bayramlar.