Korkunç yangın faciası, Kartalkaya’daki can pazarı, tutuklanan siyasiler, hapse atılan parti başkanı, şafakta yapılan baskınlar, kısa bir süre için de olsa ekonomiyi, artan fiyatları, dar gelirlilerin acılarını, açlık ve yoksulluğu unutturdu.
Böylece, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek beş-on gün eleştirilerimizden kurtuldu!
Ülkede işçi, çiftçi, emekli ve memur, hemen herkes zor durumda… Yanlış yönetimin kurbanları hepsi...
Mehmet Şimşek’in durumu düzeltmesi bekleniyor ama (hiç kusura bakmasın) onun halk yararına yaptığı hiçbir şey yok!
Bildiği tek şey var: Zam, zam, zam!
İnsanları daha da yoksullaştırarak enflasyonu düşürmeye çalışıyor.
Onun taktiği, bir doktorun hastasını öldürerek tedavi etmesine benziyor!
Halkın kemerlerinde sıkacak delik kalmadı. Devletin harcamalarında ise hiçbir tasarruf yok! Bütçe müthiş açık veriyor!
Peki, ne olacak bunun sonu?
En az iki yıl daha bu cendereyi çekeceğiz. Daha sonra acı günler geride kalacak mı?
Pahalılık ve adaletsizlik bitecek, güven, huzur, aş ve iş sağlanacak mı? İnanın ki, o da şüpheli!
★★★
Başımız sıkıştıkça “Devlet baba” der, dururuz.
“Baba”nın en mümeyyiz vasfı (yani iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı ayırt etme özelliği) evlâtlarını korumaktır. Fakat, bizim Devlet Baba’mız, evlatlarını koruyor mu ya da koruyabiliyor mu?
Ağır şartlar insanlarımızın hayatını zehir ediyor.
Çarşıda pazarda, bakkalda, markette, herkes ağlamaklı...
Nasıl bir babadır ki bu, evlâtlarının aç kalmasına gönlü razı oluyor?
Her ürüne gelen zalim zamlar, gülle gibi insanlarımızın tepesine iniyor...
★★★
Bakıyoruz, iktidar yakınlarının keyfi yerinde… Üç-beş yerden maaş alan yandaşlar ve danışmanlar ortalığı tozpembe göstermeye çalışıyor, şikâyet edenlere “Bunlar şükür bilmiyor…” diyorlar. Ancak...
Akşamları tenceresinde et yerine dert kaynayan insanlar neye şükredecekler?
Demokratik bir devletin, iktidara muhalif olan vatandaşları da koruması, onları da kanatlarının altına alması gerekir. Bu yapılıyor mu? Hayır!
O halde, Devlet Baba’nın üvey evlâtları mıyız biz?
Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar
Neler vaat etmişlerdi, ne hale geldik?
Güya “3 Y” ile yani “Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklarla” mücadele edecekler, refah getireceklerdi. Tam tersi oldu, ekonomi çöktü, etrafı yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar sardı.
Fakat yine de övünüyorlar... 23 yıldır devam eden iktidarları süresince söylenen lâflara bakıyorum da... Birçoğu mizah gibi... Mesela:
“Bizden önce ambulans yoktu.”
“Bizden önce 30 yaş altındakiler oy kullanamıyordu…”
“Bizden önce evlerde buzdolabı yoktu...”
“Bizden önce evlerde fırın, çamaşır makinesi bulabiliyor muyduk?”
“Abdülhamit Han hazretleri bir karış toprak bile kaybetmedi.”
“Cumhuriyet bizim dilimizi, düşüncemizi yok etmiştir.” vs..
Bu örnekler çoğaltılabilir. Hepsi de iktidarın önde gelen kişilerinin sözleridir ve doğru değildir! Hele, 1,5 milyon kilometrekare toprak kaybeden Abdülhamit’in bir karış toprak bile kaybetmediği iddiası mizah konusudur!
TEBESSÜM
Temel’in son arzusu!
Temel’i terörist zannedip yakalamışlar. “Ben masumum” demiş ama inanan olmamış! Mahkemede idam cezası vermişler. Asılacağı gün başgardiyan sormuş:
“Son arzun nedir?”
“Peki, son arzumu yerine getirecek misiniz?”
“Tabii, gelenek budur.”
“Söz verin!”
“Tabii ki veriyoruz...”
“Öyleyse söyleyeyim. Son arzum oğlumun yanına gömülmektir!”
“Senin oğlun ölmedi ki yahu...”
“Olsun, acelem yok, beklerim!”
GÜNÜN SÖZÜ
Sevmediğimiz bir işi gittikçe daha kötü yapmaya başlarız!