“Kumpas davalarının” yaygın olduğu dönemdi. Gaziantep’te dört dönem Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yapan, muhalif çizgide gazetesi olan Abdullah Kocaman bir anda kendisini Emniyet’in sorgu odasında, savcı ve hakim karşısında buldu. Uzun bir yargılama süreci sonunda Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesi, 30 Mayıs 2012 tarihinde, Kocaman’ı “Sahte Suriye parası üretme” suçundan sekiz yıl dört ay hapis cezasına çarptırdı, Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 18 Şubat 2013’te mahkûmiyet kararını onadı.

Ceza yargılaması sürecinde ilk olarak 9-10 Şubat 2012 tarihleri arasında gözaltında, daha sonra 13 Şubat-23 Mart 2012 tarihleri arasında tutuklulukta kalarak özgürlüğünden yoksun bırakıldı. Anayasa Mahkemesi, 16 Ekim 2014 tarihinde, başvuranın yaptığı bireysel başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle reddetti. Söz konusu karar, Kocaman’ın avukatı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’na (Halen Prag Büyükelçisi) 26 Ocak 2015’te tebliğ edildi. Feyzioğlu, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.

Abdullah Kocaman

SAHTE SURİYE PARASI

Meslektaşım Abdullah Kocaman’ın davasını da yakından izlemiştim. Kocaman, suçlamayı şöyle anlattı:

“Beni telefonla arayan Arif Ulu, ‘Domatesli pilav yaptım. Gelir misin?’ dedi. Ben, ‘Gelemem, istersen sana kebap göndereyim’ karşılığını verdim. Bu konuşma şifreli olarak kabul edildi, ‘Sahte Suriye lirası basmak’ olarak yorumlandı. 40 gün cezaevinde kaldım. Sağlık Kurulu raporum olmasına rağmen ilaçlarım verilmedi. Dosyam Yargıtay’ın ilgili dairesinde beklenenden çabuk sonuçlandırıldı.

Ağır Ceza görevli hakim ve duruşma savcısı değiştirildi. Ağır Ceza Reisi Edip Gündem, “Böyle bir ceza veremem. Yapmış olsa da cezası bu değil” dediği için yeri değiştirilip Sulh Hakimliğine atandı. En sonunda yeni mezun bir savcıyı Nizip’ten getirip duruşmaya soktular.

“UHU” LAKAPLI KİŞİ ZİYARETİME GELDİ

Ben cezaevindeyken “Uhu” lakaplı kişi ziyaretime geldi. ‘Abi, ilk duruşmada serbestsin’ dedi. Gerçekten ilk duruşmada da serbest kaldım. Daha sonra kendisine teşekkür ettim. Tahliyeden sonra teşekkür amacıyla kendisiyle buluştuk. ‘Abi bu davanın çözülmesini istiyor musun?’ deyince, ben de ‘Tabii ki istiyorum. İftiraya uğradım’ karşılığını verdim. 2013 yılında benden bu işin çözülmesi için 180 bin dolar istedi.

Bunun üzerine, “Ben bu suçu işlemedim ki niçin vereyim?” dedim. İstenen parayı vermedim. Çünkü, iddia edilen olayla benim bir ilgim yoktu. Nasıl bir kumpasla karşı karşıya kaldığımı biliyordum. Ancak, duruşmalar sonucu ceza verildi.”

İDLİB’DE IŞİD’ÇİLER ARASINDA

Cezanın haksız verilmesine hep isyan etti. Cezaevine girmemek için kaçak yaşamaya başladı. Kalp hastasıydı. Bu süreçte en uygun ve yakalanmamak için garantili yer olarak Suriye’yi seçti. Hatay’ın Reyhanlı ilçesine dostları onu götürdü. İlçenin hemen yakınında bulunan, son yıllarda adını sıkça duyduğumuz İdlib kentine birkaç tanıdığıyla birlikte geçti. Artık Suriye’de yaşayacaktı.

Bir villaya götürüldü. Orada ikinci gecesiydi. Gece 24.00 civarında 3-4 IŞİD’li ellerinde Kalaşnikof silahla eve geldi. Ev sahibine, “O adamı bize teslim edeceksiniz. Etmezseniz burayı havaya uçururuz” dediler. 

Abdullah Kocaman tedirgin olmuştu, korkmuştu. Hemen giyindi, Türkiye tarafına gönderileceği söylendi. Reyhanlı’daki dostunu telefonla aradı, “Beni Türkiye’ye gönderiyorlar” dedi. Bilmediği, tanımadığı yollardan silahlı 4 kişi ve Kocaman’ı Suriye’de karşılayan ve evinde misafir eden kişi sınıra getirdi.

Zifiri karanlıkta bilmediği, zeytin ve nar bahçeleri arasında, çamurda yürüdü. Bir taraftan da sınırda askere yakalanmaması gerekiyordu. Belli bir yere kadar geldi. Kendisini bekleyenlerle buluştu. Gecenin o saatinde otomobille Adana’ya götürüldü.

DURMADAN ŞEHİR DEĞİŞTİ 

Dostlarının yardımıyla Adana’da eşyalı, kiralık bir ev buldu. Eşi de yanına geldi. Adana’da 5 ay kaldı. Ancak arandığı için güvenlik amacıyla şehir değiştirmeye karar verdi. İzmit’e geçti. Burada da 7 ay kaldı. Ancak, dostları, “Buradan ayrılman gerekiyor” uyarısında bulundu.

Bu kez gidilecek yer Silivri-Kumbağ’dı. Oraya yerleşti. Bir yıl da orada kaldı. Davasını yakından takip edilmesi ve derdini ünlü bir avukata anlatması gerekiyordu. Bu kez Ankara-Eryaman’a yerleşti. Bu süreçte Prof.Dr. Metin Feyzioğlu, Avukat Recep Öksüz Yargıtay’a gelen dosya üzerine hukuk mücadelesini sürdürdü.

Sonuçta, mahkumiyeti onandı. Bu cezaya avukatları itiraz etti. Yargıtay C. Başsavcılığı, infazın durdurulması ve sanığın beraatini istedi. İlgili ceza dairesi tebliğnameyi kabul etti. Aslında, Yargıtay, Gaziantep Ağır Ceza Mahkemesinin başvuran hakkında verdiği mahkûmiyet kararını, tam anlamıyla bir usul ihlali nedeniyle değil, başvuran aleyhinde somut, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesiyle bozmuştu. Yerel mahkeme de Abdullah Kocaman’ın beraatine karar verdi. Kaçak günler, zor günler geride kalmıştı.

AMAÇ PARA DEĞİL 

50 aylık kaçak günleri bitmişti. Artık Türkiye’de yapılacak bir şey kalmayınca, avukatı Metin Feyzioğlu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Amaç, para değil, haklılığın ortaya konulmasıydı. AİHM, Türkiye’yi 7 bin 800 avro tazminat ödemeye mahkum etti. 

Tüm olup bitenlerden sonra Abdullah Kocaman’a, neler hissettiğini sordum. Şunları anlattı:

“Bu olaylar beni çok yordu. Sağlığımdan, varlığımdan oldum. 68 yaşında olmama rağmen sanki 100 yaşında gibiyim. Gazetem Hakimiyet ise benim yokluğumda kızım Sabiha tarafından yayımlandı. Bugün yine ayaktayız ama ben artık eski ben değilim. Yaşadıklarım, hayat beni yordu, bitirdi.”