[caption id="attachment_7640639" align="alignnone" width="1200"]

KİMSE KORKMAZ...
■ Sayın Türk, ülke gündemimizin en önemli konusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İyi Parti Genel Başkanı Sayın Akşener’e tehdit olarak alınan “Beni kendinle uğraştırma” sözlerinin hemen arkasından İyi Parti İstanbul İl binasına yapılan silahlı saldırı. Bu olayı hukukçu ve eski bir Adalet Bakanı olarak nasıl değerlendirdiniz?
Bu olayın benzeri daha önce de yaşandı. Rize’de provokasyonla karşılaşan Meral Akşener’e “Daha neler olacak neler, dur bakalım bunlar iyi günler” gibi sözler söylemişti, Erdoğan’ın tarzı bu, Kasımpaşalı kabadayı tarzı. Bunu kabul etmek mümkün değil, şiddete yönelik her türlü söylemi reddediyoruz.
Demokrasi mücadelesi veren insanlar korkmaz, bu tür tehditlerden yılmaz; ama bu nefret söylemlerinden vazife çıkaran bir takım insanların saldırı eylemlerine sebep olabilir. Sayın Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırılarda, Sayın Akşener’e ve parti binalarına yapılan saldırılarda olan da budur. Cumhurbaşkanlığı gibi bir konumda bulunan insanların dikkatli konuşması gerekir, bu tür sözler “suç işlemeye teşvik” anlamına gelir. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı tarafından rakip siyasi parti liderlerine karşı kullanılan üslup demokratik rejime yakışır bir üslup değildir, demokratik rejimde tartışma üslubu centilmenler üslubudur.
301 OY GEREKİR
■ Haklısınız, örnek olması gerekenler şiddet, tehdit üslubu kullandıkça arkasından saldırı geliyor. İlahiyatçı Cemil Kılıç’a da böyle saldırdılar. Ciddi şekilde yaralandı.
Tabii, tehdit başlı başına bir suçtur ama bu görevlerde olanlar tehdit ettiğinde herhangi bir vatandaş gibi takip edemiyorsunuz, şimdi Cumhurbaşkanı’na karşı ceza davası açılabilmesi için TBMM’ye verilecek önergenin 301 oyla verilmesi gerekir, gündeme alınıp görüşülmesi 360 oy gerektirir, yani zor.
Erdoğan seçildiği gün ancak bir kez daha seçilebileceğini biliyordu
■ YSK üyeleri Erdoğan’ın adaylığı konusunda ‘Anayasaya aykırı bir karar vereceğimize topluca istifa ediyoruz’ diyemezler miydi?
Buna gerek yoktu, doğru karar vermeleri gerekliydi, çünkü Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’na göre YSK adayların seçilme yeterliliğini incelemek durumundadır. Listeyi ilân etmeden “Meclis kararı olmadığına göre iki defa seçilmiş birinin tekrar aday olması Anayasa’nın 101. maddesinde engellenmiştir” demeliydi. Üstelik bu hüküm, 2007’den beri yürürlükte; Erdoğan seçildikten sonra getirilmiş bir hüküm değil; ilk seçildiği gün de biliyordu ki en çok bir defa daha seçilme hakkı var. Hukuk normları belli durumlara göre konmaz, soyut normlardır.
YSK bu kararı vermiş olsa bile, yüce Türk milleti eşsiz sağduyusu ile son sözü söyleyecek ve anayasanın gereğini yapacak, aynı kişiyi 3. kez seçmeyecektir.
YSK bunu mühürsüz oylarda da yaptı
■ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3’üncü kez cumhurbaşkanı adayı olmasının Anayasa’ya göre imkansız olduğunu artık duymayan kalmadı ancak kendisi mühürsüz oylar meselesinde olduğu gibi Anayasa’yı, yasaları dinlemiyor. Anayasadaki bu açık hükme rağmen YSK da “3’üncü kez aday olabilir” dedi, şimdi ne olacak? Ne yapılmalı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez 10 Ağustos 2014’te halk tarafından seçilmiş ve 28 Ağustos 2014 günü TBMM önünde and içerek görevine başlamıştır. 24 Haziran 2018 günü milletvekili genel seçimiyle birlikte yapılan cumhurbaşkanı seçiminde 2. kez seçilen Erdoğan bu kez de 9 Temmuz günü and içerek görevine başlamıştır. Açık ve net şekilde 2 kez cumhurbaşkanlığı yaptığı ortada iken Anayasa’ya göre 3. kez aday olamaz. Buna rağmen maalesef YSK bu adaylığı kabul etti.
YSK’nın kararları aleyhine başka hiçbir merciye başvurulamıyor o nedenle kurulun kararını Erdoğan yönünden değiştirmesi gerekir, bunu kendiliğinden yapması gerekiyor; çünkü bu karar verildikten sonra temyize veya üst mahkemeye götürülmesi olanağı yok. Seçim işlerinin yönetim ve denetimi Anayasa’yla Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiş. Türkiye 1950’den beri bunu başarıyla uyguladı. Bir istisnası var: 2017’deki anayasa değişikliği halk oylamasında YSK geçersiz oyları geçerli saydı. Anayasadaki 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna göre arkasında mühür olmayan oy pusulaları, üzerinde mühür olmayan zarflar içindeki oy pusulaları geçersizdi; fakat o gün YSK, bir içtihat getirerek “Burada memurların mühür vurmamasının bedelini vatandaş ödemesin, YSK tarafından gönderildiğinden şüphe edilmeyen oy pusulalarını geçerli sayalım” diyerek geçerli saydılar. Belki de 2017’deki halk oylamasında geçersiz oylar dikkate alınmasaydı anayasa değişikliği reddedilmiş olacaktı.
[caption id="attachment_7640657" align="alignnone" width="1200"]

“YSK’yı kararını gözden geçirmeye davet ediyorum”
■ 2017 halk oylamasında 961 sandıktan çıkan mühürsüz oyların yüzde 100’ü “Evet” olarak çıkmış oysa 2015 seçimlerinde bu sandıklarda önemli miktarda muhalefet oyu varmış. O dönemde muhalefet buna yeterince itiraz etseydi YSK belki de kabul edemeyecekti. Bu kez herkes ayağa kalkarsa YSK yine de yapabilir mi?
YSK, seçimleri yönetmek ve denetlemek için Anayasa’yla yetkili kılınan organ. Kararlarına karşı itiraz edilecek bir merci olmadığı için ben YSK’yı kararını gözden geçirmeye davet ediyorum. Çünkü bu, açıkça Anayasa’nın çiğnenmesi anlamına gelecektir. Bildiğiniz gibi AKP şu görüşü savunuyor: ‘Sistem değişti; yeni sistemde cumhurbaşkanının 1’inci dönemi 2018’deydi ve bu 2.dönemi olacak’. Burada da bitmiyor; niyetleri eğer çoğunluk sağlayabilirlerse 2028’de Meclis’in kararıyla 3. Defa, yani toplam 4 defa seçilmiş olacak, onu hedefliyorlar. Fakat bu yanlış; Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra 4 defa, İsmet İnönü 4 defa, Celal Bayar 3 defa seçildi. Ama ondan sonraki cumhurbaşkanları hep birer defa seçildi. Recep Tayyip Erdoğan 2 defa seçildi; fakat 2014’deki seçimi saymak istemiyorlar, 2014’den 2018’e kadar bu ülkenin cumhurbaşkanıydı, eğer kabul etmiyorlarsa o dönemde ülkenin Cumhurbaşkanı kimdi? Recep Tayyip Erdoğan o süre içerisinde ne iş yapıyordu? Bakkallar Derneği Başkanı değildi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’ydı. Bunu dikkate almayıp 2018’den başlatmak istiyorlar. Ama sistem değişikliğini gerekçe göstererek tekrar cumhurbaşkanı adayı olamaz. Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için anayasanın 116.maddesine göre TBMM’nin beşte üç çoğunlukla, yani 360 oyla seçimlerin yenilenmesine karar vermesi lazımdı. Ama böyle bir karar yok.
Bu ilk kez olacak ama adaylar AYM’ye itiraz etmeli
■ Siz, Kemal Kılıçdaroğlu, Sinan Oğan ve Muharrem İnce’nin, YSK kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabileceklerini söylediniz. Bu daha önce hiç yapıldı mı?
Eğer olursa ilk defa bu konuda bir başvuru olacak. Anayasa’nın 148.maddesinin 3.fıkrasında şöyle der: Herkes Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuru için kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Gerek diğer adaylar, gerek vatandaş ‘Benim seçme/seçilme hakkım YSK’nın bu kararıyla ihlal edilmiştir’ diyebilir. Vatandaşın da, adayların da itiraz hakkı bulunuyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 1. Protokol var, “Serbest Seçim Hakkı” ile ilgili 3. maddesi şöyle: “Taraflar yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler.” Burada da kabul edilen YSK’nın verdiği kararın, Anayasa’nın 148. maddesine göre seçme hakkını veya adaylar başvurursa seçilme hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilirler. Bu konuda bir başvuru olursa bir ilk olacak. Anayasa Mahkemesi bunu seçim yapılmadan önce inceleyip karara bağlarsa ve burada gerçekten seçme hakkı ihlal edilmiştir sonucuna varırsa vereceği kararın gereği için YSK’ya gönderilecektir ve YSK buna göre bir işlem yapacaktır.
■ Yani YSK, Anayasa Mahkemesi’ni dinlemek zorunda mı?
Tabii, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak zorunluluğu var. Türkiye’de bazen kağıt üstünde kalıyor ama bu mevcut olmadığı anlamına gelmiyor. Dediğim gibi bu başvuru daha önce Türkiye’de denenmedi.
YSK üyeleri rahatça ‘Hayır’ diyebilirdi
■ Yargının siyasi baskı altında olduğunu artık herkes biliyor. Peki, YSK üyeleri ‘Hayır’ deselerdi onlara siyasi olarak herhangi bir yaptırım uygulanabilir miydi?
Hayır, o üyelere hiçbir şey yapamazlardı.
■ Bu durumda neden bağımsız olarak ‘Anayasaya karşı gelemeyiz’ diyerek karar vermediler de siyasi bir baskı altında olduklarını düşündürecek bir karar verdiler?
Siyasi baskı yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz, eğer durumdan vazife çıkardılar ve kendiliklerinden böyle bir karar verme gereğini duydularsa, bu yanlış bir hareket. Türkiye’de eğer bu karar uygulanarak Erdoğan seçilecek olursa önümüzdeki dönem çok kritik bir dönem olacak. Örneğin Erdoğan’ın çıkardığı kararnamelerin geçerli olmadığı, yaptığı işlemlerin geçerli olmadığı iddia edilecektir. YSK’nın böyle yanlış bir karar vereceğini beklemiyordum. Hâkim, Anayasa’nın, yasaların gereğini yerine getirmek durumundadır. YSK’nın yarı yargısal bir yönetim yetkisi ve bir de yargı yetkisi var. Seçimlerin yürütülmesini, yapılmasını sağlamak dışında bir de yargı yetkisi var. Anayasanın 138.maddesine göre hiç kimse yargı mercilerine görevleriyle ilgili olarak emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
■ Bu aynen HSK’nın başında Adalet Bakanı’nın bulunmasına benziyor. YSK, açıkça Anayasa’yı çiğnemiş oluyorsa bunun hukuki bir yaptırımı olmayacak mı?
Ben bunu görevi kötüye kullanma olarak görüyorum. “Anayasayı çiğneme” derseniz, anayasal düzeni cebir ve şiddet kullanarak değiştirme maddelerine gider, bu bir yorumdur. YSK’nın kendiliğinden böyle hareket ettiğini sanıyorum. Durumdan vazife çıkararak böyle karar vermiş olabileceklerini düşünüyorum. Bir kişinin elinde bu kadar uzun süre devlet gücünün, iktidarın kalması hemen hemen dünyada hiçbir anayasada istenmiyor. Bizim Anayasa’mızda
da böyle.,