Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Anayasa Sempozyumu'nda konuştu.

Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

- Neredeyse her hanenin yaşanan acılardan nasibini aldığı o meşum günler hafızalarımızdan asla silinmedi, silinmeyecek. Şu Ulucanlar Cezaevi'nin, Mamak Cezaevi'nin, Diyarbakır Cezaevi'nin, Sağmalcılar Cezaevi'nin dili olsa da o günleri anlatsa. İdamından sonra yargılandığı suçla ilgisinin olmadığı ortaya çıkan veya Hüseyin Kuru Mahmutoğlu gibi işkence ile öldürülen gençlerimizin vebali darbecilerin yakasını öteki dünyada da bırakmayacaktır.

-Darbenin üzerinden 7-8 yıl geçtikten sonra idamla yargılananlar dahil; dipçik darbeleri ile cezaevine tıkılanların tamamına yakını serbest kaldı.

-Sadece bu örnek bile yargılamasından infazına tüm safhaları ile yapılan işin ne kadar göstermelik olduğunun işaretidir.

-Tabi 12 Eylül yönetiminin ülkemizin kalbine sapladığı en büyük hançer, üzerinde hala konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe anayasasıdır.

YENİ ANAYASA MESAJI

Geçen yıl anayasa konusunda söyleyecek sözü olan bilim insanlarının ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla bir dizi çalıştay düzenlediklerini hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

- Ardından da diğer siyasi partilerle müzakereye esas olacak ve milletimize takdim edeceğimiz kendi anayasa metnimizi hazırladık. Maalesef bu süreçte Cumhur İttifakı ortakları MHP ve AK Parti dışında yeni bir anayasa metni hazırlayan siyasi teşekkül çıkmadı.

- Muhalefet cenahı sürekli lafını etmesine, her fırsatta istismarını yapmasına rağmen, iş somut adım atmaya geldiğinde hemen dümeni başka tarafa kırıp, ortadan kayboluyor.

-Bu defa da aynısını yaptılar. Yeni bir anayasa yerine 'dostlar alışverişte görsün' kabilinden tutarsız ve anlamsız bir metni ortaya atıp, kendi dünyalarına daldılar. Gerçi onlara da hak vermemek elde değil.

-Parti içinde ayrı kavga, ittifak ortakları arasında ayrı kavga. Yurt içine ayrı selam, yurt dışına ayrı selam. Kendi kişisel hesaplarının ve kavgalarının içine bu kadar gömülmüşken yeni anayasa gibi vakit, emek ve birikim gerektiren bir konuyla kim niye uğraşsın ki" dedi.

-Bunun için yeni anayasa meselesi daima gündemimizin ilk sıralarında yer almayı sürdürüyor. İletişim Başkanlığımız ile Hukuk Politikaları Kurulumuzun düzenlediği bu sempozyumu da yeni anayasa kararlılığımızın bir ifadesi olarak görüyorum.

-Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenleri ve katılımcıları tebrik ediyorum. Türkiye Yüzyılı hedefimizin unsurlarından biri olan yeni anayasayı milletimize kazandırana kadar çalışmayı, gayret etmeyi, mücadeleyi asla bırakmayacağız.

- Mesela Amerikan anayasası 236 yılda 27 kez değişmiş olmasına rağmen, ülkenin ihtiyaçlarını hala karşılayabilmektedir. İngiltere gibi anayasa devleti niteliği taşıyıp da yazılı anayasası olmayan ülkeler de mevcuttur. Bir de kağıt üzerinde çok iyi metinlere sahip anayasaları olup da demokrasiden ve hukuk devletinden çok uzak uygulamaların hüküm sürdüğü ülkeler de söz konusudur. Bizim medeniyet tarihimiz anayasa tecrübesi bakımından çok ama çok zengindir.

- Mesela, dünyanın en eski yazılı anayasalarından biri, hicretin hemen ardından yapılan 47 maddelik Medine Sözleşmesi diye anılan metindir. Milattan öncesine kadar uzanan ve bugünkü anayasa kavramına karşılık gelebilecek Hammurabi Kanunları gibi metinler de coğrafyamızın mirası içindedir. Modern anayasalar için ise İngiltere'deki Magna Carta'dan başlayıp Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ile Amerikan Bağımsızlık Bildirisi'ne kadar uzanan bir dizi referansa işaret edilir.

- Ülkemizdeki anayasa girişimleri 1808 tarihli Sened-i İttifak'la başlatılır ve 1876 tarihli Kanun-i Esasi'yle gerçek anlamda vücut bulur. Milli Mücadele'nin meşru zeminini oluşturan anayasa 1921 yılında, yani savaşın en şiddetli günlerinde hazırlanıp yürürlüğe girmiştir. Tek başına bile, milletimizin ve ülkeyi yönetenlerin hukuki meşruiyet konusundaki hassasiyetini bu anayasa göstermeye yeterlidir.

- Ardından gelen 1924, 1960 ve 1982 anayasalarının her birinin, kendi dönemlerine ilişkin ayrı hikayeleri vardır. Bugün bize düşen görev, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, ülkemizin sahip olduğu bu derinlikli birikimin üzerinde kendi hikayemizi yazıp, gelecek nesillere en büyük mirası bırakmaktır.